KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
PHYRGİA ‘NIN HİKAYESİ (3)
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı bile…Antalya’ya geleli bir gün olmuştu…Eggert yivli minarenin gölgesinde kaidede ki devşirme taşın detaylarını çizerken minarenin tepesinden gelen güçlü sesle irkildiler…Cuma namazı için Müslüman ahaliyi camiye çağıran müezzin onları da daldıkları rüyadan uyandırmış ve şehrin baskın kimliği ile tanıştırmıştı.
Antalyalıların kimi hızlı , kimi yavaş adımlarla caminin avlusunu doldururken onlarda acıktıklarını ve yorulduklarını fark edip kendilerine tahsis edilen konağa doğru jandarmanın rehberliğinde yürüdüler..
Ali yine oradaydı…Uzakta durduğu yerden bu insanlara saygıyla bakıyor ve onların neler yaptıklarını izliyordu.
Hirschfeld , Müsellim paşaya yaptığı ziyarette kendilerine gösterilen ilgi ve destekten dolayı teşekkür ederken ihtiyaçlarını karşılamak ve gezi hazırlıklarına başlamak için izin istedi..Müsellim ,sakalını sıvazlayarak dinlediği tercüman Yorgo’dan gözünü ayırarak Genç bilim adamlarına döndü ve parasını vermek kaydıyla her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere birisini görevlendireceğini bu kişinin aynı zamanda onlara rehberlik edeceğini de söyledi.Hirschfeld ‘in istediği tam da buydu..
Kendisine sunulan nar suyu şerbetini içip Antalya’nın sıcacık bahar güneşine attı kendini..
Mustafa , Antalya ile Manavgat arasında yapılan bütün taşımaların vazgeçilmez rehberiydi.Antalya da tırmanmadığı dağ inmediği obruk yoktu..Güçlü ve iri vücudu ile görenlere ayrı bir güven duygusu verirdi.Müsellim paşadan gelen bu çağrıyı kabul etmemesi için hiçbir nedeni yoktu..Avrupa dan gelen iki gence rehberlik edecek onları , Side’ye kadar götürecek sonra Anamas yaylasına çıkacaklardı…Müsellim paşa çok güvendiği Mustafa’ya gezi sonrası kendisine rapor vermesini de söylemişti.
Pazartesi günü Yabancılarla tophane de buluşmuş , yolculuk planını yapmışlardı..Almanların belirledikleri malzemelere Mustafa da eklemeler yaparak oluşturdukları listeyi Müsellim paşanın adamına verdiler…Hirschfeld tahmini bedeli deri cüzdan içinde verdi ve Mustafa ile birlikte yolculukta kullanacakları atları almak için hayvan pazarına gittiler…Ali hep peşlerindeydi…
Daha bir yaklaşmış hatta bir seferinde yabancılara limanda ki kaynaktan bir ibrik su getirerek yanlarına koymuş ve sessizce uzaklaşmıştı..
Eggert , karayağız gencin kendilerini izlediğini Mustafa’ya söyleyince ,Mustafa kalın bıyıklarının altından gülerek “Ali O” demişti…Kara Ali …hep gezer…çok yolculukta bana eşlik etti…Doğayı , tarihi , harabeleri çok sever..güçlü kuvvetlidir..Atların bakımında bize yararı olur..eğer isterseniz konuşurum onunla “..Artık ekipte O da vardır…
23 Nisan Perşembe….
Hirschfeld ve Eggert’in Antalya’ya gelişlerinin 7. günü…
Kentin her yerini gezip notlarını almış ve çizimlerini yapmışlardır..Kendilerine sunulan imkanlar yaptıkları bunca işe rağmen dinlenmelerini , güçlenmelerini ve çevreye uyumlarını sağlamıştır..
Müsellim paşa , istedikleri malzemelerin hazır olduğu haberini gönderdiğinde , Mustafa, Ali ile birlikte satın aldıkları atların beslenip tımarının yapıldığı ahırdaydılar..
Atlarda iyi görünüyordu…
Herkes ve her şey hazırdı…
Ertesi gün , 24 Nisan 1874 Cuma günü yola çıkmaya karar verdiler…
HERMANN EGGERT’in günlüğü….
“Cuma 24 nisan…
Phyrgia’ya ilk gezinin hazırlıkları yapılmıştı.H. ve ben erkenden yola çıktık, Mustafa bize eşlik etti; güzel vadi’ye inmek için yaklaşık bir saat yol kat ettik.Pamphylia duvarından ve birkaç savunma kulesinin yanından geçtik , oradan Pamphylia ovasına ulaştık.Güney yönündeki manzara tamamen boş , deniz gibi dümdüz bir ovaya hakimdi.iki yanda sıra dağlar uzanmaktaydı.Lykia kıyısı , tahtalı dağı ve Kilimaks ile muhteşem şekiller ve kaya kütleleri arasında romantik renk oyunları sunmaktaydı.İçinde ara sıra bir deve hörgücünün görüldüğü , hep aynı bodur çalılıkların olduğu ovadan geçen yol çok sıkıcıdır.Patika , genellikle kayalık ve rahatsız edicidir, bazen bir Yörük ailesi çadırıyla bu ıssızlığın içine yerleşmiştir.Az sayıda görülen su kaynaklarının üzeri alçak , küçük kubbelerle örtülmüştür……”
Gezi ekibi İzmir den getirtilen hem tercüman hem uşak olan Yorgo, bir Türk jandarma eri ,yaya olarak iki at bakıcısı ve rehber Mustafa’dan oluşmaktadır.Saat on gibi bir platonun yamacından daha alçak bir terasa ulaşırlar..Geniş bir Yörük yerleşkesidir burası..Ekibin geldiğini gören saldırgan görünüşlü köpekler ortalığı ayağa kaldırır..Yörükler gelen yabancılara bakmak için çadırlardan çıkmışlardır.Son çadırlardan birine yaklaşıp , biraz dinlenmek istediklerini söylerler..Yörükler konuklarını memnuniyetle misafir ederler.Yorgo’nun hazırlayıp paketlediği keçi etinden yiyen kaşifler biraz kestirdikten sonra yollarına devam ederler.
Çok sayıda mezar kalıntısının bulunduğu eski bir kilisenin yanından geçerek yaşlı çam ağaçlarından oluşan bir ormanlığa gelirler..
Arazi giderek alçalmaktadır…Yeşil şirin bir vadiye ulaştıklarında ansızın sağ taraflarında çok sayıda büyük kalıntılar la karşılaşırlar…Gezilerinin ilk durağına gelmişlerdir.
Karşılarında hayranlık uyandıran ve keşfedilmeyi bekleyen ihtişamlı şehir: PERGE dir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder