26 Şubat 2010 Cuma

ANTALYA BİZİ ÇAĞIRIYOR..

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN


BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI - 3 -

Prof..Dr. Mustafa Akaydın…
Sayın genel sekreteri…
Sayın ve sevgili danışmanları..
Bu köşede daha önce de yazılmış bir çok konuda hiçbir okumuşluk ifadesi göstermeyen Büyükşehir belediyesinin birinci derecede sorumluları.
Bir birini izleyen üç yazı okuyacaksınız.
Okuduğunuzu biliyorum..
Bir sevgili danışmanınız bunu bana kendisi söylemişti.
Umarım bu kez bu gazetede yer alan diğer köşe yazıları gibi sadece Antalya düşünülerek yazılmış bu yazıların asgari gereğini yerine getirirsiniz.

ANTALYA BİZİ ÇAĞIRIYOR.

Gelen giden kent kimliği arayışı içinde.
Antalya Dubai olsun diyen bile çıktı bunların arasından.
Ama nedense hiç biri….Gariptir ama hiç biri Antalya nın bir kimliği olduğunu fark edemedi.
Antalya 2500 yıldır var.
Bu kadar uzun yıllar insan uygarlığının yaşadığı bir kent kimliksiz olur mu?
Muhteşem bir kimliği , hayran olunacak şehir hikayeleri var.
Bir çoğu küçük kara ciltli kitaplarda .
Okuyan yok.
Bir de birbirine anlatan.
Geleceğe taşınmayan bir yığın şehir hikayesi.
Antalya hep ticaret kenti olmuş.
Korsanların sıkça uğradığı bir cennet…
Dev surlarla korunması , kentin yüzyıllarca neredeyse surlardan ibaret olması işte bu yüzden.
Cemil Cahit Sönmez çok önemli bir işi başardı.
Şehrin ilk günlerini ve yüzyıllar içinde nasıl değiştiğini belgeledi ve ortaya çıkardı.
Artık elimizde ilk Antalya şehrinin resmi var.
Sıra içindekileri yerleştirmeye geldi.
Surlarla çevrili şehir artık güçlü binalarına kavuşacak...Cemil Cahit Antalya valileri kitabını bitirir bitirmez şehrin yaşayan eserlerinin çizimlerini yapacak.
Bana söz verdi …Kesinlikle yapacak…
Peki biz ne yapacağız.?
Şehrimizi emanet ettiğimiz Büyükşehir belediye başkanımız ne yapacak?...
Yeni bir kimlik arayışına girmeyeli bir yıl oldu.
Bu epey bir umut verici.
Bu kez Kente yeni bir kimlik aranmıyor.
Devam yolumuz bu olmalı.
Çünkü zaten Antalya nın kimliği ve sahip çıkılması gereken çok değeri var.
Yazdım , yine yazıyorum.Antalya ALTIN KARTALINI geri çağırmalı.
Berlin müzesinde bulunan bu simgesel eser Antalya da olmalı.
Resmi yazışmalar ve kampanyalar ile kartalımızı geri getirmeliyiz.
Bir de zaten bizde olan , yani zaten yerinde olan SÜTUNLU YOL ayağa kaldırılmalı.
Üç kapıların altın kaplamalı yazısının görkemi geri gelmeli. Sütunlu yoldan yürüyüp ,limana, tersaneye , mermerli plajına inmeliyiz.
Sonra dönüp birbirimizi kutlamalı ve İşte Antalya demeliyiz…
Altın kartalı , altın kaplamalı yazıtı , sütünlu yolu geri çağırmalıyız derken …galiba aslında ….
ANTALYA BİZİ ÇAĞIRIYOR.
Sadece sesini duymak yetecek…

24 Şubat 2010 Çarşamba

GELECEĞİMİZ ÖNEMLİYSE...

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN


BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI

Prof..Dr. Mustafa Akaydın…
Sayın genel sekreteri…
Sayın ve sevgili danışmanları..
Bu köşede daha önce de yazılmış bir çok konuda hiçbir okumuşluk ifadesi göstermeyen Büyükşehir belediyesinin birinci derecede sorumluları.
Bir birini izleyen üç yazı okuyacaksınız.
Okuduğunuzu biliyorum..
Bir sevgili danışmanınız bunu bana kendisi söylemişti.
Umarım bu kez bu gazetede yer alan diğer köşe yazıları gibi sadece Antalya düşünülerek yazılmış bu yazıların asgari gereğini yerine getirirsiniz.

ÖĞRETMENİMİ SEVİYORUM

Kendisi de öğretmen olan Belediye başkanının birinci önceliği eğitim olabilirdi.
Seçildiklerinde Genel yayın yönetmenimizle birlikte Danışman ziyaretlerinde bulunduk ve hazırladığımız projeleri yazılı olarak kendilerine sunduk.
Eğer istenirse tamamen gönüllü olarak çalışacağımızı belirttiğimiz sosyal sorumluluk ve eğitim projelerinin hiç birisi ile ilgilenilmedi.
Bedava sinema, bedava tiyatro , bedava konser organizasyonları değillerdi.
21.yüzyılın gençlerini yetiştirmek için düşünülmüş projelerdi.Gençlerimize toplum bilinci , insan sevgisi ve spor eğitimi ile de mücadele ruhu kazandırmayı amaçlamıştık.Projelerle ilgilenilmediği gibi , bu projelerin benzerleri de yapılmadı.
Olsun..Başka güzel şeyler yapıldı.
29 ekim cumhuriyet bayramı çok güzeldi.
İşin hikaye kısmı bu kadar.
AKP hükümetinin her gün yeni bir darbe indirdiği eğitim sistemimiz bence artık çöktü.
Aldıkları son karar bunun kanıtı.
Eğer öğrenci velisi isterse lise son sınıf öğrencileri 20 günlük devamsızlık hakkına ek olarak 25 gün daha okula gitmeyebilecekler.
Çünkü Okullarda bir şey öğretilmiyor ..
Dershanelere gidecekler.
Tarikat dershaneleri de zaten çok gözde.
Bu güne hemen gelinmedi tabii..Ama geldik…Eğitim kurumları , öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin durumu çok fena.
Geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın durumu rezalet…
Yani geleceğimiz bomberbat…
Çünkü Öğretmenlerimizi unuttuk.
Bizi bu duruma onlar getirdi..Ama önce biz “ONLARI UNUTTUK”...
Eğitim dediğiniz şey dinlemeyi ve anlamayı öğrenmekle başlar.
Öğrendiklerinizi diğer öğrendikleriniz ile birleştirip hayatı anlamakla devam eder.
Öğrendiklerini çözümleyen, sorgulayan ve yeni açıklamalar üreten kuşaklar yetiştirmektir eğitim.
Bu gün eğitim denilen şeyin yukarıda ki tanımla ilgisi varmı?
Tam tersi.Korkak , ürkek , bilgisiz ve ilgisiz olmayı destekleyen pısırıklık eğitimi veriliyor okullarda.
Şimdi gelelim Büyükşehir belediyesinin bu konuda neler yapabileceğine.
Derhal…hemen…şimdi…Öğretmenlerimizi hatırlamalı…
ÖĞRETMENLERİMİZİ HATIRLAMALI….
Öğrencilerin doğru bilgiye ulaşmasının önünü açmalı.
Dinleyen , dinlediğini anlayan,sorgulayan , çözümleyen ve mücadele etmesini bilen gençlik için yapılması gereken projeleri uygulamaya koymalı.
Önümüzde ki yaz sezonu bu konuya ayrılmalı.
Büyükşehir belediyesi öğretmenlerimize ve çocuklarımıza sahip çıkmalı.
Şehrin annesi olmak böyle bir şey…
Ötesinde biz , yani sizi O göreve seçenlerin gelecek ile ilgili beklentisi tam da bu.
Geleceğimizi karartmak isteyenlere karşı seçtik sizi…
Aydınlık bir gelecek için yapacaklarımız olduğunu hatırlatmak için yazıldı bu yazı.
Hepsi bu.

ŞEHİR ÜZERİNE ÜÇLEME

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN


BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI

Prof..Dr. Mustafa Akaydın…
Sayın genel sekreteri…
Sayın ve sevgili danışmanları..
Bu köşede daha önce de yazılmış bir çok konuda hiçbir okumuşluk ifadesi göstermeyen Büyükşehir belediyesinin birinci derecede sorumluları.
Bir birini izleyen üç yazı okuyacaksınız.
Okuduğunuzu biliyorum..
Bir sevgili danışmanınız bunu bana kendisi söylemişti.
Umarım bu kez bu gazetede yer alan diğer köşe yazıları gibi sadece Antalya düşünülerek yazılmış bu yazıların asgari gereğini yerine getirirsiniz.

KÖKÜNÜ KAZIMAK

Hasan Subaşı Bu kentin ilk Büyükşehir belediye başkanıdır.
Kentin yollarını kazmaya başladığı gün yapılacak seçimi kazanamayacağını söylemeye başladı Antalyalılar.
Bekir Kumbul ikinci başkan…Yolları kazımak gibi bir hatayı ikinci kez yaptı…
Aday bile olamadı.
Menderes Türel…Üçüncü…
Yollar kazımakla tükenmez anlayışının temsilcisiydi.
Kazanamayınca çok şaşırdı.
Dördüncü başkan …Yollarımızı dördüncü kez kazıyor.
Başka şeyler ima etmeye filan çalışmıyorum.
Antalya da yaşayanlar yapılan işlerin ne olduğunu ve neden yapılması gerektiğini biliyorlar.
Sıkıntıları….Kendilerini adam yerine koymayan yönetici anlayışıdır.
Yolu kazacağım diyebilirsiniz.
Yolları kapatabilirsiniz.
Ama yolları ve yolları kullananları hiçe sayarsanız…Onlarda sizi hiçe sayarlar.
Yol kapatmak ne demek.?
Sayın başkan bu sorunun muhatabı sizsiniz.
Yol kapatmak ne demek?
Nasıl yani?
Hiç düşünmediniz mi?
Yol nedir sayın başkan?
Yol kolaycacık hiç düşünmeden kapatıp açacağınız bir arazi parçası değildir.
Yol onu her gün kullanan binlerce hemşehrinizin yaşam alanıdır.
Yol üzerinde onlarca yıl içinde oluşmuş kent ekonomisi demektir.
Yol yönetiyorum dediğiniz şehrin atardamarıdır.
Şimdi biraz daha anlaşılır oldu değil mi?
Antalyalıların yaşam alanını , şehrin atardamarını kapatırken üzerinde biraz düşünmeniz gerekir.
Sizden öncekiler düşünmediler.
Onlar sadece müteahhidin çıkarlarını ve ihale ile ilgili parasal konuları düşündüler.
Herkes kaybetti.
Çağdaş şehir hayatının önemli bir bölümünü kapattığınızı ve bu durumun şehirde yaşayanlara çok ağır bedeller ödettiğini bilmenizi isterim.
Biliyorum iş yapıyorsunuz.
Bilin isterim ..Göz çıkarıyorsunuz.

22 Şubat 2010 Pazartesi

ÖZGÜRLÜK ÖNEMLİDİR..

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN


ABİLERİM… ABLALARIM…

Boğazın serin sularında yol alan bu geminin saygı değer yolcuları..
Bu elimde gördüğünüz şey acayip bir şey…
Ne Çin işi , ne Capon işi……
20. yüzyıl harikası…
Bu elimde tuttuğum şeyin değerini bilen bilir , bilmeyen bilmez..
Biz bilmedik bak ne hallere geldik demeyin.
Ben de zaten bu amaçla buradayım…Sizlere zamanında değerini bilmediğiniz ve kaptırdığınız bu acayip şeyi tanıtmak için karşınızdayım.
Alan alır satan satar bir şey bu…
Allı pullu güzel çalımlı güllü dikenli…
Dikkat ağabeycim eline batar…
Kanatırsın bir yerini…Canın acır.
Güzel ablam yan gözle bakma…Senin hayatın için çok önemli bu…
Gel sahip çık…
Sonra çok yanarsın…Çok ağlarsın…Dizlerini döversin…
Ağabeylerim …Ablalarım…Şu elimde gördüğünüz şeyi aldığınızda , sadece bunu almıyorsunuz..Yanında gelmişinizi , geçmişinizi , sevgilerinizi , sevdalarınızı , bütün umutlarınızı da alıyorsunuz.
Gelin beni dinleyin.
Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.
Sizin için anlatıyorum , sizin için buradayım..
Allı güllü morlu olanı var…Zehir zemberek olanı var..Aldanma…kanma…beni dinle.
Gel güzel ablam …Gel güzel abim…Bir tarafından da sen tut.Anlamaya çalış be güzel kardeşim..
Bu elimde ki son.
Başka da yok..
Çevirme başını öte tarafa..
Görmen gerekeni gör artık.
Her şeyi ile ortada işte getirdim… Karşınızdayım..Elimde tutuyorum..Gel abim –ablam gel bak…Gel dinle…Gel konuş benimle..Sor sorunu be güzel kardeşim…
Almazsan alma…
Bak bu gemi son seferinde..Bir dahası yok…Gel bu fırsatı kaçırma..Zaten başka fırsatın olmayacak.
Fişlenmişsin…Dinlenmişsin…İçeri tıkılmışsın ne yazar …
Gel bu kez beni dinle…
Al bunu…
Sende sahip ol…Zaten senin olmazsa sen artık yoksun be canım kardeşim.
.........
ABİLERİM …ABLALARIM…
Bu elimde gördüğünüz şey ……SİZİN HAYATINIZ..GELECEĞİNİZ…
Bu elimde gördüğünüz şey Laik Demokratik, sosyal hukuk devleti.
Sizin devletiniz.
Türkiye Cumhuriyeti….
İşporta ağzımı???
O da bugünün gerçeği…