KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
HEPİMİZ ÇOK SEVİNDİK
Hayırdır inşallah dediğinizi duydum.Duydum duydum..Dediniz..
Ben ve gazetede ki arkadaşlarım Orhan ve Ömer , ( Derya hanım Ankara’da) çok mutlu olduk.
Çok beğendik…
Gözlerimiz doldu.
Sevinçten havalara uçtuk.
Aslında başka bir arkadaşım göstermişti bana ama gazetede yaşadığımız sevincin sorumlusu bendim.
Arkadaşlar CHP ‘nin web sayfasına girelim dedim.
Kimlik numaramızı yazalım dedim..
Aaaa O da ne?
Bir anda sayfa açıldı.Benim adım ve oturduğum sitede yaşayan seçmenlerin isimleri döküldü ekrana..
“CHP çalışıyor” diye çığlık attığımızı ve birbirimizi kutladığımızı hatırlıyorum.
Sesimizi duyan komşular ve yoldan geçenlerle birlikte herkes kimlik numarasını yazdırmaya ve çıkan sayfaya dikkatle bakmaya başladı.Hepimiz çok mutlu olmuştuk.
Birincisi Cumhuriyet Halk Partisi işe yarayan bir şeyler yapmaya başlamıştı ve biz bunu kaza ile de olsa fark etmiştik.
Seçim için bestelenen şarkıları dinledik…Hepimiz birer ıslık çaldık.Genel başkanın konuşmalarının videoları… Partinin projeleri….
Tam 41 tane….Kırk bir kere maşallah…
Bir Türkiye haritası illerin üzerine tıklıyorsun partinin faaliyetleri tarihleri ile birlikte karşında…
Ülkenin geleceği ile ilgili yönetim görevine talip olan bir parti işte böyle olmalı diyordum ki….
Antalya Muratpaşa İlçe başkanı beni kendime getirdi.
Antalya Düğün salonunda yanına gidip ,yaptıkları seçim öncesi faaliyetler ile ilgili olarak kendisi ile konuşmak istediğimi söylediğimde….
Konuşmayacağını söyledi.
Neden dedim…?
Randevu alın öyle gelin dedi.
Genel merkezin yedi gün yirmi dört saat çalıştığı ama örgütlerin nefesinin kesildiği bir seçim sürecindeyiz.
Belediye başkanları bir başka hayatın takipçisi, örgütler dağınık..
Olsun CHP genel merkezi ve genel başkanı çalışıyor.
Aday adayları da çalışkanlık açısından fena değil…Kendi kendilerine çalışıyorlar.
CHP genel merkezi de CHP ‘nin web sayfası da çalışıyor…
Diğerlerini bilmiyorum…
Çünkü konuşmak için randevu istemek de yetmiyor…
31 Mart 2011 Perşembe
28 Mart 2011 Pazartesi
ÜÇ GÜZEL PAPATYA
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
DOĞANIN GÜZELLİĞİ
Doğanın sert ve acımasız güzelliğini buldum.
Toros dağlarının kızıl doruklarındaydı.
Siirt’in dağlarında.Sert keskin acımasız kayalardaydı.Çelik mavisi kayaların arasından akan su saygıyla geçiyordu altlarından.
Su , binlerce yıl akıp geçtiği yerlerde ki kayaların rengini almıştı sanki.Çelik mavisiydi.
Doğanın Sert ….acımasız….dingin ve dirençli güzelliğini gördüm …
Ulaşılamaz denilen uzaklarda…Buldum onları.
Dokunulamaz denilen yüksekliklerde…
İstediğimde ulaşabileceğimi , uzandığımda dokunabileceğimi….
Anladığımda sevebileceğimi…Bildim…
Yine sahnedeydiler.
Bu kez fark edilmişlerdi.
Yine uzaktaydılar…Dokunulamazlardı yine..
Fark edebilen çok az insan bile onları uzak ve dokunulmaz buluyordu.
Oysa onlar…Doğanın zarif ve kırılgan tarafıydılar.
Hayatın kenarında ,kendilerini uzakta görenlere göstermeye çalışıyorlardı güzelliklerini.
Seslerini , yeteneklerini ,istekliliklerini.
Büyükşehir belediyesi bu inancın ve gücün birazını fark etmişti.
Uzaktan…Kenarından bakıyordu bu büyük hayata..
Olsun..
Başarmışlardı…..Fark edilmeyi , görünmeyi başarmışlardı.
Daha kalabalıktılar sahnede.Daha istekli daha mutlu.
Bu zarif ve kırılgan güzelliği yüreğinde en çok hisseden kişiye , öğretmenlerine daha yakındılar.
Başardıklarını birbirleriyle daha çok paylaşıyorlardı şimdi…
Onlar Antalya Engelliler Korosu diyorlardı kendilerine..
Ben “Doğanın kırılgan çiçekleri”.
Koro şefi Hülya Bostanoğlu’na çiçekler veriyorlardı konser sonrası.
Ardı arkası kesilmiyordu sevginin…Mutluluğun …Başarmış olmayı paylaşıyorlardı konsere gelenlerle.
Öğretmenleri de kendisine verilen çiçekleri paylaşıyordu …
Benim payıma üç güzel papatya düştü…
Üç güzel papatya….
DOĞANIN GÜZELLİĞİ
Doğanın sert ve acımasız güzelliğini buldum.
Toros dağlarının kızıl doruklarındaydı.
Siirt’in dağlarında.Sert keskin acımasız kayalardaydı.Çelik mavisi kayaların arasından akan su saygıyla geçiyordu altlarından.
Su , binlerce yıl akıp geçtiği yerlerde ki kayaların rengini almıştı sanki.Çelik mavisiydi.
Doğanın Sert ….acımasız….dingin ve dirençli güzelliğini gördüm …
Ulaşılamaz denilen uzaklarda…Buldum onları.
Dokunulamaz denilen yüksekliklerde…
İstediğimde ulaşabileceğimi , uzandığımda dokunabileceğimi….
Anladığımda sevebileceğimi…Bildim…
Yine sahnedeydiler.
Bu kez fark edilmişlerdi.
Yine uzaktaydılar…Dokunulamazlardı yine..
Fark edebilen çok az insan bile onları uzak ve dokunulmaz buluyordu.
Oysa onlar…Doğanın zarif ve kırılgan tarafıydılar.
Hayatın kenarında ,kendilerini uzakta görenlere göstermeye çalışıyorlardı güzelliklerini.
Seslerini , yeteneklerini ,istekliliklerini.
Büyükşehir belediyesi bu inancın ve gücün birazını fark etmişti.
Uzaktan…Kenarından bakıyordu bu büyük hayata..
Olsun..
Başarmışlardı…..Fark edilmeyi , görünmeyi başarmışlardı.
Daha kalabalıktılar sahnede.Daha istekli daha mutlu.
Bu zarif ve kırılgan güzelliği yüreğinde en çok hisseden kişiye , öğretmenlerine daha yakındılar.
Başardıklarını birbirleriyle daha çok paylaşıyorlardı şimdi…
Onlar Antalya Engelliler Korosu diyorlardı kendilerine..
Ben “Doğanın kırılgan çiçekleri”.
Koro şefi Hülya Bostanoğlu’na çiçekler veriyorlardı konser sonrası.
Ardı arkası kesilmiyordu sevginin…Mutluluğun …Başarmış olmayı paylaşıyorlardı konsere gelenlerle.
Öğretmenleri de kendisine verilen çiçekleri paylaşıyordu …
Benim payıma üç güzel papatya düştü…
Üç güzel papatya….
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)