KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ÇEVRECİ BİR YAZI
Hoş geldin sonbahar…
Hoş geldin Ekim ayı…Hayata bakışımızın farklılığı...güne uyanışımız..sokağa hazırlanmak , günü yorularak yaşamak….akşama uzanmak…geceyi kucaklamak….uykuya sarılmak….
Sonbaharın ruh halimidir.?
Tabii ki bunlar benim yaşam tercihlerim ..Dünya ilk 3 saniyesinde hazırladı bunları bana…
Tam 3 milyar yıl sürdü benim bu günü yaşayabilmemin hikayesi…
Nasıl ıskalarım bu görkemli hazırlığı…
Nasıl ret ederim hayatın bana verdiği imkanları…
Yarın için dönerken Dünya , nasıl ilgisiz kalırım O’na…
Sonra sadece Dünya değil ki bana yaşama imkanını sunan…
Evrenin kendisi…
2 milyar yıl sonra sönecek olan güneş…
Kuyruklu yıldızlar ve onların çarpması ile parçalanabilecek olan Ay…
Gece bana derin anlamlı hikayeler anlatan 5 milyar ışık yılı uzaktaki yıldızım..
Anlamadım….
Neyi anlattığımı mı soruyorsunuz…?
Şu kadarcık bile romantik olamadığım bir işi neden yapayım ki..?
Anlatmıyorum işte…
Ama haklısınız….
Demem O ki 8. yılına devrilen hükümetimizin içinde yaşadığımız zaman ve mekan ile hiçbir bağı , hiçbir yakınlığı yok.
New York’ta konferansa gidiyordu..
Başbakanımız …Neyse ki yolunu CIA ajanları kestiler de oteline geri döndü.
İmzalamaya daha yeni karar verdikleri KYOTO PROTOKOLÜ hakkında konuşacaktı.
Bu dünyayı asfalt ve betonla kaplamaya çalışan birilerinin , referanslarını öbür Dünya’dan alan bir siyasi organizasyonun…Çevrecilik adına "caddelerde ki arabaların çokluğu ve yeni köprü yapmanın gerekliliği " dışında bir şey söylemesi beklenemez.
Bu Dünya…Bu evren ve bu zaman için ne söyleyebilirler ki.?
İyi olmuş geri dönmesi…
Karbon emisyonunun azaltılmasını öngören Kyoto protokolü ..Şubat 2009 da bizim meclisimizden geçerken oylamaya 550 vekilden sadece 252 ‘si katıldı ve 3 milletvekili karşı oy kullandı.6 milletvekili çekimser kaldı….Diğerleri..Yani bir partinin diğerleri lider öyle dedi diye oy verdiler…Hesabı doğru yapalım...550 - 243 8olumlu oy kullanan vekil sayısı) = 307 ...Yani milletvekillerimizin çoğu Kyoto Protokolüne karşı,çekimser yada ilgisiz...
Siz bari öyle yapmayın…
Kısaca aktardığım protokolün giriş kısmını sonuna kadar okuyun.
Sonuçta onlar vekil….Asıl olan sizlersiniz…
Dünyanıza ilgisiz kalmayın….
Kendiniz kadar sevin O’ nu…
Çünkü ‘O’ zaten sizsiniz….
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içerisinde yer alan protokol…
• Atmosfere salınan sera gazı miktarı %5'e çekilecek,
• Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek,
• Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanacak, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak,
• Atmosfere bırakılan metan ve karbon dioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek,
• Fosil yakıtlar yerine örneğin bio dizel yakıt kullanılacak,
• Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek,
• Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokulacak,
• Güneş enerjisinin önü açılacak, ‘karbon sıfır enerjiler ‘ ön plana çıkarılacak,
• Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.
25 Eylül 2009 Cuma
24 Eylül 2009 Perşembe
SEN ÇOK YAŞA MUSTAFA KEMAL
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
UYKUDA YAŞAMAK
Ben bunu daha önce görmüştüm dediğiniz oldu mu?
Bana çok oldu.
Rüyamda gördüklerimi yaşadığımı ya da O olayı daha önce kesinlikle yaşadığımı düşündüğüm çok oldu.
Olmaya da devam ediyor.
Her gün gazeteleri okurken , radyo ve televizyon haberlerini izlerken anlatılan hikayelerin daha önce çok sayıda benzerini hatta tıpkısını yaşadığımı düşünürüm.
Bu sadece benim problemim gibi geliyor bana..
Kimsenin umurunda değilmiş gibi çünkü…
Kara kara manşetler…iri iri sözler…sıcacık tazecik gelişmeler..yemin billah şimdi oldu demeler beni hiç kesmiyor.
Yaşadım kardeşim ben bunu daha önce diyorum.
Daha dün sabah sen değilmiydin Trafik canavarını anlatan…
Bir önceki günkü manşetinde ne diyordun?...Vahşi saldırı.
Bu gün ne diyorsun …Hain pusu….
Davos fatihi…….İlk işi Yahudilerle buluşmak oldu….
Ateşkes dedi……..8 şehit……..
Yağmur geliyor……Sel bastı…
Derenin intikamı acı oldu….
1995 yılında aynı dere yine intikam almıştı…Hamdolsun O da belediye başkanıydı….
Değilmiydi?
1800 lü yılların sonu….Azınlıklara kötü davranıyorsunuz!…
1900 lü yılların başı Azınlıklar!!…Ülkenizi işgal ederiz.!
2000 li yıllar Azınlıklar !!….sizi üye filan yapmayız.!!
2000 li yıllar azınlıklar !!…Buraları özerk olsun!!….
Bölünmeyeceğiz!!….
Hiç merak etmeyin bir şeycikler olmayacak!!…
Canımızı acıtmayacaklar…
İsrail …Suriye…..Kuzey Irak…..Güneydoğu Anadolu….Kuzeydoğu Anadolu….Ermenistan…..
Açın haritayı…
İlkokul haritası da olur…
Bakın bakalım Akdeniz Karadeniz bağlantısının su ve petrol bölgesi arasında kalan kısmına…
Ortadoğu…İran….enerji ve su kaynaklarını yönetmek istiyorsanız elinizde olması gereken toprak parçası işte burası….
Bölmek filan değil…yönetmek istiyor….
En az 50 yıl bu toprakları kendi çıkarlarına uygun bir biçimde yönetmek istiyor.
Mayın temizleyecekler ..50 yıl kullanacaklar …
Yaptırmazsan B planları var adamların…
New York sokaklarında geçemezsin kardeşim diyen Amerika var ya….İşte O topraklarımızı havadan karadan vızır vızır geçen Amerika….
Büyük Ortadoğu derken işin büyüklüğünü vurguluyorlar…
“Hamdolsun eş başkanız” olur mu olmazmıyı konuşuyoruz.
Petrol bulunduğundan buyana Anadolu’nun bu bölgesini biz yönetmeye çalışıyoruz…
GAP projesini yapmaya ne zaman başladık..?…
GAP’ı gaptırmam derken şapkası ile birlikte tutuklanan kimdi?...
Bu bölgeyi yönetmek isteyen bizden başka birisi var…
Daha önce yaşadığımızı düşündüğümüz ne çok olay varmış değil mi?
Çözemezsen….. açılırsın….
Bir çözene soracaksın….
Sen çok yaşa Mustafa Kemal…..
UYKUDA YAŞAMAK
Ben bunu daha önce görmüştüm dediğiniz oldu mu?
Bana çok oldu.
Rüyamda gördüklerimi yaşadığımı ya da O olayı daha önce kesinlikle yaşadığımı düşündüğüm çok oldu.
Olmaya da devam ediyor.
Her gün gazeteleri okurken , radyo ve televizyon haberlerini izlerken anlatılan hikayelerin daha önce çok sayıda benzerini hatta tıpkısını yaşadığımı düşünürüm.
Bu sadece benim problemim gibi geliyor bana..
Kimsenin umurunda değilmiş gibi çünkü…
Kara kara manşetler…iri iri sözler…sıcacık tazecik gelişmeler..yemin billah şimdi oldu demeler beni hiç kesmiyor.
Yaşadım kardeşim ben bunu daha önce diyorum.
Daha dün sabah sen değilmiydin Trafik canavarını anlatan…
Bir önceki günkü manşetinde ne diyordun?...Vahşi saldırı.
Bu gün ne diyorsun …Hain pusu….
Davos fatihi…….İlk işi Yahudilerle buluşmak oldu….
Ateşkes dedi……..8 şehit……..
Yağmur geliyor……Sel bastı…
Derenin intikamı acı oldu….
1995 yılında aynı dere yine intikam almıştı…Hamdolsun O da belediye başkanıydı….
Değilmiydi?
1800 lü yılların sonu….Azınlıklara kötü davranıyorsunuz!…
1900 lü yılların başı Azınlıklar!!…Ülkenizi işgal ederiz.!
2000 li yıllar Azınlıklar !!….sizi üye filan yapmayız.!!
2000 li yıllar azınlıklar !!…Buraları özerk olsun!!….
Bölünmeyeceğiz!!….
Hiç merak etmeyin bir şeycikler olmayacak!!…
Canımızı acıtmayacaklar…
İsrail …Suriye…..Kuzey Irak…..Güneydoğu Anadolu….Kuzeydoğu Anadolu….Ermenistan…..
Açın haritayı…
İlkokul haritası da olur…
Bakın bakalım Akdeniz Karadeniz bağlantısının su ve petrol bölgesi arasında kalan kısmına…
Ortadoğu…İran….enerji ve su kaynaklarını yönetmek istiyorsanız elinizde olması gereken toprak parçası işte burası….
Bölmek filan değil…yönetmek istiyor….
En az 50 yıl bu toprakları kendi çıkarlarına uygun bir biçimde yönetmek istiyor.
Mayın temizleyecekler ..50 yıl kullanacaklar …
Yaptırmazsan B planları var adamların…
New York sokaklarında geçemezsin kardeşim diyen Amerika var ya….İşte O topraklarımızı havadan karadan vızır vızır geçen Amerika….
Büyük Ortadoğu derken işin büyüklüğünü vurguluyorlar…
“Hamdolsun eş başkanız” olur mu olmazmıyı konuşuyoruz.
Petrol bulunduğundan buyana Anadolu’nun bu bölgesini biz yönetmeye çalışıyoruz…
GAP projesini yapmaya ne zaman başladık..?…
GAP’ı gaptırmam derken şapkası ile birlikte tutuklanan kimdi?...
Bu bölgeyi yönetmek isteyen bizden başka birisi var…
Daha önce yaşadığımızı düşündüğümüz ne çok olay varmış değil mi?
Çözemezsen….. açılırsın….
Bir çözene soracaksın….
Sen çok yaşa Mustafa Kemal…..
23 Eylül 2009 Çarşamba
ÇÖZEMEZSEN HEP YAŞARSIN
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
İŞGAL GÜCÜ İŞBAŞINDA
Celal Bayar’ı 1960 devrimi ile tanıdım.
Kurtuluş savaşında İzmir ve Aydın dolaylarının ekonomi dahisi İttihatçı genç 1950 li yılların Amerikan yanlısı siyasetçisi olmuştu.
Anılarının 5. cildini okudum.
“ Milli Mücadeleye Giriş “ adını verdiği ve ben de yazdım dediği anılarını…
Hayatın hızla değiştiğini , her şeyin artık çok farklı olduğunu , eskimiş siyaset argümanları ile yeni dünya düzenine çözüm getirilemeyeceğini söyleyen “yeni mandacılar” ile ,
Tarih tekerrürden ibarettir diyenlerin arasından baktığım hayata ,
Tarihimi bilerek bugünü kavrayabilir ve bu bilinçle geleceğe ulaşırım diyenlerdenim.
Çok azız biliyorum.
Olsun…Geçmişimi bilirsem…bugünümü anlar geleceği yeniden üretirim…
Onun bunun adamı….Onun bunun oyuncağı…hadi söyleyeyim…Onun bunun çocuğu olmam.
Geçmişimle barışık…Bu gününü yaşayan…Geleceğe umutla bakan Türk çocuğuyum….
Kafanız karışık …bunu biliyorum…zaten bu tür yazıları da bu yüzden yazıyorum.
Belki bir işe yarar diye.
1900 lü yıllara doğru Osmanlı imparatorluğunda yeni bir dönem başlıyordu.
1877 Osmanlı – Rus savaşında Rus orduları İstanbul kapılarına dayandığında Patrik Nersis Varzabetyan Rus ordularının başkumandanı Grandük Nicolas’a koşarak ,
“Ermenilerin bulundukları doğu vilayetlerinde bağımsızlıklarının ilanına müsaade edilmesini hiç olmazsa Rus kontrolü altına alınmalarını ister.”
Kitaplar Ayestafonos yazar ya Yeşilköy dür oranın adı.Yeşilköy antlaşmasının 16.maddesinde bu madde vardı.
Berlin antlaşmasında da yer aldı.
Hasta adam Osmanlının en güvendiği azınlıklar O günün gereği sadece Rumlar ve Ermenilermiş… Siyasi , idari ve ticari ilişkileri nedeniyle çok yakın oldukları Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarları doğrultusunda davranmaya başlıyorlar.
Abdülhamit ile ittihat ve Terakki Fırkası bu başkaldırıcı hareketlere sert yanıtlar veriyor.
1915 yılından itibaren 1. Dünya savaşı ortamı ve sonrasında imzalanan barış antlaşması ile İstanbul kaynamaya başlıyor.
İstanbula gelen işgal güçlerinin işgal nedeni Rumlara ve Ermenilere kötü davranıldığı iddiasıdır.
İşgal güçleri , Osmanlı Yönetiminin 300 bin Ermeni’nin yerlerinden edildiği iddiası ile Anadoluyu işgal etme hakları olduğunu SEVR antlaşmasına koymuştur.
Bir daha yazayım mı……300.000…..üçyüzbin Ermeni tehcir edilmiş.
Ege kıyılarında ki Rumlar iç kesimlere yerleştirilmişler.
Abdülhamit , kıyılarda ki Rumları itilaf güçlerine Yardım , yataklık ve casusluk yaptıkları için sahilden uzaklaştırmış.
Ermenileri de silahlı ayaklanma nedeniyle tehcir etmiştir.
Vahdettin de kendi döneminde yaşanan bu türden uygulamaları hükümete ve ittihat terakki üyelerine yamamaya çalışarak kendini kurtarmak için bin bir dolap çevirir…
Anadolunun işgali……1. Dünya savaşından yenik çıkılması değil , azınlıklara kötü davranıldığıdır.
Yani işgalci böyle söylemektedir.
Hazır işgal edilmiş ve yönetimi tam anlamıyla ele geçirilmiş Osmanlının , küçültülmesi ve azınlıkların kendi devletlerini kurması orta ve uzak Asya projesi olan işgalcilerin işine gelmektedir.
İstanbula sıkışan Osmanlı torunu sultan Vahdettin, Anadolu’nun bölünmesine ses çıkarmazsa karşılığında süslü koltuğunda oturmaya devam edeceğini düşünmektedir.
7 Kasım 1918 ….Yıldırım Orduları Gurubu ile 7. ordu Karargahı lağvedilir.
Mustafa Kemal Paşa Savaş bakanlığı emrine verilmiştir.
İşgal güçlerinin deniz filosunun İstanbul’a demir attıkları gün Haydarpaşa garından sessiz sedasız bindiği askeri sevk motoru ,işgal gemilerinin arasından ilerlerken son sözünü söyler…..GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER…..
İşgal , Rum ve Ermenilerin işbirliği ile bölünmeye doğru açılım yaparken….İşbirlikçi Saray hükümeti açık arttırmayı başlatıyor ve günümüzde milyonlarla ifade edilen Tehcir edilen Ermeni sayısını 800.000 bin’e çıkarıyor…..Celal Bayar Hain bunlar diyor kitabında…belli ki çok kızmış.
Nasıl kızılmaz…Trabzon Metropoliti Hrisantos Paris Konferansına sunduğu dilekçesinde Pontus sınırlarında yaşayan Ermeni nüfusunu 78 bin olarak bildiriyor….
Şimdi rakamları bir kenara bırakalım ve işin özüne geri dönelim.
Anadolu işgal edilmiştir….İşgalin gerekçesi Rum ve Ermeni azınlıklara kötü davranılması ve tehcir edilmeleridir.
İşgal güçlerinin komuta kademesi uydurduklar bu suça suçlu ararlar ve neredeyse bütün İttihatçıları listelerler….Birinci dalga da 63 kişilik liste hazırlanır.Saraya gönderilir ve tutuklanmaları istenir.
Saray hükümeti emri derhal yerine getirir.
İsimleri saymayacağım….Daha sonra 2. 3. dalgalarla tutuklamalar devam eder.
Suç işte bu gün şu kadardı bu kadardı denilen tehcir suçudur…Bırakın soy kırım moykırım sözünü öldürme konusu bile yoktur.Çünkü Ölüm müfrezeleri Ermeni ve Rum çetecileridir…..
Yargılama başlar.Kanuni Esasi hiçe sayılır…Bu günkü örnekte Anayasa’nın hiçe sayılması yani….
Bir gün Savcı utangaç bir biçim de hakimlere tutukluların işgal güçleri komutanlığınca alınıp götürüldüğünü söyler.
Yani davanın sanıkları artık ortada yoktur.
Maltaya götürülür…..yargılanır…ve ……serbest bırakılırlar.
İstanbul mahkemesi bazılarını gıyaplarında ölüm cezasına çarptırır bazılarına 15 yıl verir….
Bu gün sağ da sol da politik arenalarda yapıldıydı edildiydi denilen şey her neyse yargılaması yapılıp sonlanmış bir uluslar arası saçmalıktır anlayacağınız.
Ortaya atılan bütün iddaların nedeni Anadolu’nun azınlık devletleri yada bu günkü deyiş ile özerk bölgelere bölünmesi meselesidir.
Şu sorunu bu sorunu değil Orta doğunun küresel güç tarafından yönetimi sorunudur..
Venizelos Rum mübadelesi isteyerek Anadolu’yu rahatlatan süreci başlatmıştır.
Bu gün Değerli öğretmenim Mümtaz Soysal mübadele önerirken işte bu tarihi gerçeklerden yola çıkıyor.
Anadolu kimliğine kavuşma sürecine girdi.
Türkiye Cumhuriyeti bu abuk siyaset sonrası gerçek kimliğine kavuşacak.
Ve 21.yüzyılın yükselen Ulusal devleti olacak.
Ama bu hükümet bunu göremeyecek.
Meraklısı için dip not.
Birleşmiş Milletler Genel kurulunun 11 kasım 1946/96 tarih ve sayılı kararı ile soykırım suçu tanımı…
Madde 2 [Soykırım oluşturan eylemler]
Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;
İŞGAL GÜCÜ İŞBAŞINDA
Celal Bayar’ı 1960 devrimi ile tanıdım.
Kurtuluş savaşında İzmir ve Aydın dolaylarının ekonomi dahisi İttihatçı genç 1950 li yılların Amerikan yanlısı siyasetçisi olmuştu.
Anılarının 5. cildini okudum.
“ Milli Mücadeleye Giriş “ adını verdiği ve ben de yazdım dediği anılarını…
Hayatın hızla değiştiğini , her şeyin artık çok farklı olduğunu , eskimiş siyaset argümanları ile yeni dünya düzenine çözüm getirilemeyeceğini söyleyen “yeni mandacılar” ile ,
Tarih tekerrürden ibarettir diyenlerin arasından baktığım hayata ,
Tarihimi bilerek bugünü kavrayabilir ve bu bilinçle geleceğe ulaşırım diyenlerdenim.
Çok azız biliyorum.
Olsun…Geçmişimi bilirsem…bugünümü anlar geleceği yeniden üretirim…
Onun bunun adamı….Onun bunun oyuncağı…hadi söyleyeyim…Onun bunun çocuğu olmam.
Geçmişimle barışık…Bu gününü yaşayan…Geleceğe umutla bakan Türk çocuğuyum….
Kafanız karışık …bunu biliyorum…zaten bu tür yazıları da bu yüzden yazıyorum.
Belki bir işe yarar diye.
1900 lü yıllara doğru Osmanlı imparatorluğunda yeni bir dönem başlıyordu.
1877 Osmanlı – Rus savaşında Rus orduları İstanbul kapılarına dayandığında Patrik Nersis Varzabetyan Rus ordularının başkumandanı Grandük Nicolas’a koşarak ,
“Ermenilerin bulundukları doğu vilayetlerinde bağımsızlıklarının ilanına müsaade edilmesini hiç olmazsa Rus kontrolü altına alınmalarını ister.”
Kitaplar Ayestafonos yazar ya Yeşilköy dür oranın adı.Yeşilköy antlaşmasının 16.maddesinde bu madde vardı.
Berlin antlaşmasında da yer aldı.
Hasta adam Osmanlının en güvendiği azınlıklar O günün gereği sadece Rumlar ve Ermenilermiş… Siyasi , idari ve ticari ilişkileri nedeniyle çok yakın oldukları Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarları doğrultusunda davranmaya başlıyorlar.
Abdülhamit ile ittihat ve Terakki Fırkası bu başkaldırıcı hareketlere sert yanıtlar veriyor.
1915 yılından itibaren 1. Dünya savaşı ortamı ve sonrasında imzalanan barış antlaşması ile İstanbul kaynamaya başlıyor.
İstanbula gelen işgal güçlerinin işgal nedeni Rumlara ve Ermenilere kötü davranıldığı iddiasıdır.
İşgal güçleri , Osmanlı Yönetiminin 300 bin Ermeni’nin yerlerinden edildiği iddiası ile Anadoluyu işgal etme hakları olduğunu SEVR antlaşmasına koymuştur.
Bir daha yazayım mı……300.000…..üçyüzbin Ermeni tehcir edilmiş.
Ege kıyılarında ki Rumlar iç kesimlere yerleştirilmişler.
Abdülhamit , kıyılarda ki Rumları itilaf güçlerine Yardım , yataklık ve casusluk yaptıkları için sahilden uzaklaştırmış.
Ermenileri de silahlı ayaklanma nedeniyle tehcir etmiştir.
Vahdettin de kendi döneminde yaşanan bu türden uygulamaları hükümete ve ittihat terakki üyelerine yamamaya çalışarak kendini kurtarmak için bin bir dolap çevirir…
Anadolunun işgali……1. Dünya savaşından yenik çıkılması değil , azınlıklara kötü davranıldığıdır.
Yani işgalci böyle söylemektedir.
Hazır işgal edilmiş ve yönetimi tam anlamıyla ele geçirilmiş Osmanlının , küçültülmesi ve azınlıkların kendi devletlerini kurması orta ve uzak Asya projesi olan işgalcilerin işine gelmektedir.
İstanbula sıkışan Osmanlı torunu sultan Vahdettin, Anadolu’nun bölünmesine ses çıkarmazsa karşılığında süslü koltuğunda oturmaya devam edeceğini düşünmektedir.
7 Kasım 1918 ….Yıldırım Orduları Gurubu ile 7. ordu Karargahı lağvedilir.
Mustafa Kemal Paşa Savaş bakanlığı emrine verilmiştir.
İşgal güçlerinin deniz filosunun İstanbul’a demir attıkları gün Haydarpaşa garından sessiz sedasız bindiği askeri sevk motoru ,işgal gemilerinin arasından ilerlerken son sözünü söyler…..GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER…..
İşgal , Rum ve Ermenilerin işbirliği ile bölünmeye doğru açılım yaparken….İşbirlikçi Saray hükümeti açık arttırmayı başlatıyor ve günümüzde milyonlarla ifade edilen Tehcir edilen Ermeni sayısını 800.000 bin’e çıkarıyor…..Celal Bayar Hain bunlar diyor kitabında…belli ki çok kızmış.
Nasıl kızılmaz…Trabzon Metropoliti Hrisantos Paris Konferansına sunduğu dilekçesinde Pontus sınırlarında yaşayan Ermeni nüfusunu 78 bin olarak bildiriyor….
Şimdi rakamları bir kenara bırakalım ve işin özüne geri dönelim.
Anadolu işgal edilmiştir….İşgalin gerekçesi Rum ve Ermeni azınlıklara kötü davranılması ve tehcir edilmeleridir.
İşgal güçlerinin komuta kademesi uydurduklar bu suça suçlu ararlar ve neredeyse bütün İttihatçıları listelerler….Birinci dalga da 63 kişilik liste hazırlanır.Saraya gönderilir ve tutuklanmaları istenir.
Saray hükümeti emri derhal yerine getirir.
İsimleri saymayacağım….Daha sonra 2. 3. dalgalarla tutuklamalar devam eder.
Suç işte bu gün şu kadardı bu kadardı denilen tehcir suçudur…Bırakın soy kırım moykırım sözünü öldürme konusu bile yoktur.Çünkü Ölüm müfrezeleri Ermeni ve Rum çetecileridir…..
Yargılama başlar.Kanuni Esasi hiçe sayılır…Bu günkü örnekte Anayasa’nın hiçe sayılması yani….
Bir gün Savcı utangaç bir biçim de hakimlere tutukluların işgal güçleri komutanlığınca alınıp götürüldüğünü söyler.
Yani davanın sanıkları artık ortada yoktur.
Maltaya götürülür…..yargılanır…ve ……serbest bırakılırlar.
İstanbul mahkemesi bazılarını gıyaplarında ölüm cezasına çarptırır bazılarına 15 yıl verir….
Bu gün sağ da sol da politik arenalarda yapıldıydı edildiydi denilen şey her neyse yargılaması yapılıp sonlanmış bir uluslar arası saçmalıktır anlayacağınız.
Ortaya atılan bütün iddaların nedeni Anadolu’nun azınlık devletleri yada bu günkü deyiş ile özerk bölgelere bölünmesi meselesidir.
Şu sorunu bu sorunu değil Orta doğunun küresel güç tarafından yönetimi sorunudur..
Venizelos Rum mübadelesi isteyerek Anadolu’yu rahatlatan süreci başlatmıştır.
Bu gün Değerli öğretmenim Mümtaz Soysal mübadele önerirken işte bu tarihi gerçeklerden yola çıkıyor.
Anadolu kimliğine kavuşma sürecine girdi.
Türkiye Cumhuriyeti bu abuk siyaset sonrası gerçek kimliğine kavuşacak.
Ve 21.yüzyılın yükselen Ulusal devleti olacak.
Ama bu hükümet bunu göremeyecek.
Meraklısı için dip not.
Birleşmiş Milletler Genel kurulunun 11 kasım 1946/96 tarih ve sayılı kararı ile soykırım suçu tanımı…
Madde 2 [Soykırım oluşturan eylemler]
Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;
AÇILIM DEDİKLERİ
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
AÇILIM DEDİKLERİ
Açıkça açıldığımız bir gerçek.
Açıldıkça açılacağımız da öyle…
Neyi nasıl ve ne şekilde açacağımızı 1 ve 2 numara dahil kimse bilmiyor.
Her şeyi bilen her şeye kadir devletler devleti , küresel ağabeyin ülkemiz ile ilgili projeleri var.
O da bilmiyor.
Çünkü bilmesi gerekmiyor.
Onun bildiği kendi projesinin nasıl ve ne pahasına olursa olsun .. Olması.
Şimdi burada durup bu büyük politik oyunun yerel aktörlerinin doğru analizini yapalım.
Yani demem O ki büyük bilmem ne projesinin küresel ağabeyinin dışında bir de yerel oyuncuları var.
Yerel oyuncuların kendi projeleri ve giderek büyüttükleri gelir hesapları ve neden oldukları felaketler.
İşte bu yerel aktörler , büyük ağabeyin projesini kendi projelerine uydurmaya çalışınca iş sulandı. Proje yolundan çıkan azgın bir dereye dönüşmek üzere.
Derenin intikamı filminin 5 dakika arasındayken bu konunun analizini daha dikkatli yapmalıyız.
Açılım ; Ulus Devlet olmaktan vazgeçip , Üniter ve ama fakat( vurguya dikkat) bölgesel özerkliklerin konuşulmasıydı.
Utangaç bir biçimde açılırken .Oramızın buramızın adını değiştirirken
Yönetim işini aksatmak işin doğasında var.
Yönetim işi aksayınca derenin azması tehlikesi de.
İşte hikayenin burasında bütün aktörlerin derin bir nefes alması , sakin ve soğukkanlı düşünmeye başlaması gerekiyor.
Bu cümlede İktidar partisi yok.
Çünkü bu gün üzerinde tartıştığımız durumun sorumlusu onlar.
Yürüttükleri siyasetin kendisi bu.
Bilerek , isteyerek arzu ederek yaptıkları işler için ,yönetilenlerin onları suçlamadan ama anlayarak ne yapılmasına yeniden karar vermeleri Demokrasinin gerçek tanımıdır.
İşte demokratik bir ortamda açılımın aslında Ulus devlet kavramının değiştirilmesi olup olmadığının konuşulması gerekiyor.
Bu iş yürürlükteki yasalarla kurulu ve çalışmakta olan siyasi partilerin düşüncelerini açıkça açıklamaları ile başlayacaktır.
MHP bunu yaptı. Diğerleri de kendi siyasi pozisyonlarını belirlerse süreç daha sağlıklı işleyecek azgın dere filminin ikinci yarısı yeniden yazılabilecektir.
Benim gazeteci olarak bu açılım hakkında söyleyeceğim şey ise farklı.
Evrim kuramına karşı bir siyasi organizasyonun bu süreci karma karışık edeceğinin büyük ağabey tarafından öngörülememiş olması.
Bütün siyasi referansları Bilime ve tabii ki evrime karşı olan siyasi organizasyondan beklenen şeyin evrilmek olması hoş bir ironi.
AÇILIM DEDİKLERİ
Açıkça açıldığımız bir gerçek.
Açıldıkça açılacağımız da öyle…
Neyi nasıl ve ne şekilde açacağımızı 1 ve 2 numara dahil kimse bilmiyor.
Her şeyi bilen her şeye kadir devletler devleti , küresel ağabeyin ülkemiz ile ilgili projeleri var.
O da bilmiyor.
Çünkü bilmesi gerekmiyor.
Onun bildiği kendi projesinin nasıl ve ne pahasına olursa olsun .. Olması.
Şimdi burada durup bu büyük politik oyunun yerel aktörlerinin doğru analizini yapalım.
Yani demem O ki büyük bilmem ne projesinin küresel ağabeyinin dışında bir de yerel oyuncuları var.
Yerel oyuncuların kendi projeleri ve giderek büyüttükleri gelir hesapları ve neden oldukları felaketler.
İşte bu yerel aktörler , büyük ağabeyin projesini kendi projelerine uydurmaya çalışınca iş sulandı. Proje yolundan çıkan azgın bir dereye dönüşmek üzere.
Derenin intikamı filminin 5 dakika arasındayken bu konunun analizini daha dikkatli yapmalıyız.
Açılım ; Ulus Devlet olmaktan vazgeçip , Üniter ve ama fakat( vurguya dikkat) bölgesel özerkliklerin konuşulmasıydı.
Utangaç bir biçimde açılırken .Oramızın buramızın adını değiştirirken
Yönetim işini aksatmak işin doğasında var.
Yönetim işi aksayınca derenin azması tehlikesi de.
İşte hikayenin burasında bütün aktörlerin derin bir nefes alması , sakin ve soğukkanlı düşünmeye başlaması gerekiyor.
Bu cümlede İktidar partisi yok.
Çünkü bu gün üzerinde tartıştığımız durumun sorumlusu onlar.
Yürüttükleri siyasetin kendisi bu.
Bilerek , isteyerek arzu ederek yaptıkları işler için ,yönetilenlerin onları suçlamadan ama anlayarak ne yapılmasına yeniden karar vermeleri Demokrasinin gerçek tanımıdır.
İşte demokratik bir ortamda açılımın aslında Ulus devlet kavramının değiştirilmesi olup olmadığının konuşulması gerekiyor.
Bu iş yürürlükteki yasalarla kurulu ve çalışmakta olan siyasi partilerin düşüncelerini açıkça açıklamaları ile başlayacaktır.
MHP bunu yaptı. Diğerleri de kendi siyasi pozisyonlarını belirlerse süreç daha sağlıklı işleyecek azgın dere filminin ikinci yarısı yeniden yazılabilecektir.
Benim gazeteci olarak bu açılım hakkında söyleyeceğim şey ise farklı.
Evrim kuramına karşı bir siyasi organizasyonun bu süreci karma karışık edeceğinin büyük ağabey tarafından öngörülememiş olması.
Bütün siyasi referansları Bilime ve tabii ki evrime karşı olan siyasi organizasyondan beklenen şeyin evrilmek olması hoş bir ironi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)