19 Ağustos 2011 Cuma

ŞEHRİMİZİN MİSAFİRLERİ DE VAR.

KÖŞETAŞI REHA İLHAN
BU ŞEHRİN MİSAFİRLERİ DE VAR..
I.bölüm, Hans :
Almanya’dan gelmişti.
Kim bilir belki de kardeş şehir Nürnberg’te yaşıyordu.
Nereden geldiği ya da hangi şehirde yaşadığının önemi yoktu.
O artık bizim şehrimizin misafiriydi.
Denizimizin , plajlarımızın ve güneşimizin övgülerini duymuş ve Antalya’ya gelmeye karar vermişti.
“İnsanları da iyi “demişlerdi O’na …
“Güzel bir şehir ve muhteşem bir doğası var.”
Eşini de alarak geldiği Antalya’da Işıklar caddesi yakınlarında bir otele yerleşmiş , Konya altı plajına tramvayla gidip geliyorlardı..
O sabah ta görevliye iki kişilik yolculuk ücreti olan beş Türk lirası uzatarak arkasında ki insanlara yer açmak için yürüdüğünde arkasından bağırıldığını duydu.
Ama Türkçe bilmediği için ve bilet ücretini eksiksiz ödediği için üzerine alınmadı ve vagonun arkasına doğru yürümeye devam etti.
Yanından geçtiği bir yolcunun kolundan tutması ile irkildi ve ne olduğunu anlamadığı içinde çok şaşırdı.
II.Bölüm , Ali :
O sabah kalekapısına gitmek için tramvaya binmeye karar vermişti.
Tramvay her zamanki gibi temiz ve boştu.
Daha çok yaşlıların ve turistlerin tercih ettiği tramvay Işıklar caddesine geldiğinde binen turist , eşi ve kendisi için görevliye beş Tük lirası verip arkaya doğru yürürken ,görevlinin sesini duydu.
- Hoopp aloo…beş lira daha vereceksin.!
- ……
- Sana diyorum alooo. Beşlira daha ver.!
Yanından geçen turist için söylenen bu sözler canını yakmıştı.Yanından geçip giden turisti arkasında oturan adam kolundan tutarak geri çevirince ,bildiği İngilizceyle durumu anlatmaya başlamıştı.
Garip olan bir Alman’a Türkçe ya da olmadı İngilizceyle durumu anlatmaktı.
Neyse ki turist İngilizceyi anladı.
Yere koyduğu çantadan cüzdanını çıkardı bir beş lira daha uzattı görevliye.
Yine geri döndü ve arkaya doğru yürüdü,çünkü kapıda kalabalık birikmişti.

III.Bölüm, Biletini alsana hoop !:

Görevli , turistin Türkçe bilmediğini bilmesine rağmen yine aynı ses tonu ile bağırdı arkasından.
Bu kez de İngilizce bilen yolcu kendisine verilen bileti alması için uyardı O’nu.
Turist bir kez daha geri döndü ve görevlinin uzattığı bileti aldı ve arkaya doğru yürüdü.

Bir sabah uyandığında yolcu taşıma tarifesinin ve uygulamasının değişeceğini düşünememişti..
Ulaşım tarifesi ve sistemini değiştirenlerinde Bu şehre gelen yabancıları umursamadıkları apaçıktı.
Bütün tramvay ve Tramvay durakları bu değişikliğin en güzel duyurulacağı alanlar olmasına karşın bir tek not bile yoktu.
Ne Türkçe , ne de diğer her hangi bir dil ile yazılmış ulaşım sistemi bilgisi bulunmuyordu.
Sadece para ile verilen ilanlar ve sloganlarla duyurulmuştu bu köklü değişiklik.
Hans , dilini bilmediği bir ülkenin en güzel şehrinde bir sabah , daha önce yaptığı şey için itilip kakılmış ve şaşırtılmıştı.
Üstelik kendisine verilen kartların ne olduğundan ve ne işe yaradığından da haberi yoktu.
Olsaydı …..
…..Plaj dönüşü on Türk lirası verip iki bilet daha almazdı…

Kıssadan hisse: Sadece Türkçe değil Almanca , Rusça ve İngilizce olarak şehir içi ulaşım sisteminin toplu taşıma araçları ve duraklarına mutlaka asılması gerekiyor…
Hem de derhal…


15 Ağustos 2011 Pazartesi

DEVE VE TELLAL

KÖŞETAŞI REHA İLHAN
GÜNEŞ EVİ VE ANTALYA

Antalya’nın güneşinin meşhur olduğunu bilmeyen var mı?..
Açın bakın bütün tanıtım broşürlerinde yaz kış güneş’i olan denizi ve plajları temiz diye devam eden tanıtım cümleleri var.
Peki gerçek ne?
Şaşırtıcı gelecek biliyorum ama gerçek bu.
Bu konuda doğru söylüyoruz.
Güneşimiz var ve meteorolojik ölçümlerle sabit ki yaz kış kendisini bizden saklamıyor.
Denizimiz de yerinde duruyor.Taşlı kumlu kayalıklı her çeşit plajımız var.
Peki olmayan ne?..
Ortak aklımız yok.
Helva yapacağız ama var olan değerlerimizi kim koruyacak?, unu yağı kim getirecek?, ateşi kim yakacak?,Kaşık kimin elinde olacak?,Sonra helva oldu mu olmadı mı? Kim karar verecek.? Fıstıklı mı yapsak acaba sorusunu kim yanıtlayacak?...
İşte bütün bunları bir araya getirip ortak doğrumuzu bulma konusunda çok ciddi bir eksiğimiz var.
Başkanımızı seçiyoruz ama sonrasını getiremiyoruz.
Ya ‘O’ bizi dinlemiyor ya da biz ‘O’nun yaptıkları ile ilgilenmiyoruz.
Ya da bu gün olduğu gibi ikisi birden oluyor.
Olan bu.
‘O’ bizi dinlemiyor , biz de ‘O’nun yaptıkları ile ilgilenmiyoruz.
Hepimize yazık oluyor.
“Güneş evi” ziyaret ettim.Siz de edebilirsiniz.Hatta bence edin.
Ziyaret ediyorsunuz ve size güneş enerjisinden nasıl yararlanabileceğinizi anlatıyorlar.
Yapa yapa ancak bunu yapabildik.
“Güneş bir enerji kaynağıdır,ısıttığı gibi soğutabilir de..
İşte kanıtı…Güneş ev “,diyorlar..
Bunlar da güneş panelleri.Taktın mı elektrik üretir.
İyi , güzel hadi takalım dedin mi işler biraz karışıyor.
“Bu konuda biz hiçbir şey söyleyemez ve yapamayız,” diyorlar.
Haklılar, çünkü güneş evin kuruluşunda akıl eksikliği var.
Belki de amaç farklılığı.
Maya tutmamış .
Güzel bir proje kadük olmuş.
Olması gereken , yapılması gereken bir iş daha işlevsiz ve hedefsiz kalmış.
Güneş ev için destek veren 30 ticari firma var , Antalya da güneş enerjisi paneli üreten tek firma orada değil.
Geçici ruhsatlı evimizde güneş enerjisi üretiyoruz ama kullanacak yer bulamıyoruz.
Şimdilerde parkın genel aydınlatması için hat çekiyorlar.
Nisan ayından buyana ürettikleri binlerce Watt elektrik boşa gitmiş.
Her gün 24W. Elektrik üretip 22 W.yok eden sisteme ne dersiniz?.
Yazık olmuş dersiniz tabii.
Üretip satamayacağını bildiğin enerjiyi kullanırsın.
Örneğin 40 otobüsten dördünü elektrikli alırsın .
Belediye için açtığın araç ihalesinde hibrid araç şartı koyarsın.
Entegre sistemle bütün kavşak aydınlatmalarını , olmadı falezleri bu enerjiyle aydınlatırsın.
Bunu yaparsın ki Antalya ve Antalyalılar yaptıklarının arkasında dursunlar.
Hükümet bu konuda da elini kolunu bağlıyorsa yapacağın şeyleri Antalyalılar ile birlikte ortak akılla bulursun.
Yaptıklarının tamamının Antalya ve Antalyalılar için olduğunu başka nasıl anlatabilirsin ki.?
Belki sokaklarda “deve ve tellal gezdirirsen “ anlatabilirsin…
O da belki..