
Spicecomments.com - Pets Comments
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ZAMANDA YAŞAMAK
( ANTALYANIN TARİHİ *)
Çok sıcak diye söylendi yarım yamalak fısıltıyla."nem varya ondandır " dedi gölgeye sığınmış kadın.Önce duraksadı sonra kendisine söylendiğini anlayınca gülümseyerek yürüdü.Otobüs bekliyor herhalde dedi .Geçen yılda sıcakmıydı yine.Ağustos ayının 6.günü.
"Nedir bu aymazlık paşa" diye gürledi padişah 3. Selim."Frenk keferesi Mısıra yürür olmuş ,Napolyon denen zındık Mısır'ı almak istermiş koca Osmanlı neyle uğraşır." Boynu bükük sadrazam gürlemenin kesilmesini hiç değilse biraz azalmasını bekleyerek yere bakıyordu.İpek halının ucu kıvrılmış altında ki eski ahşap döşeme görünüyordu.Padişah haklıydı Fransa , Napolyon Bonaparte komutasında ki bir ordu ile İngilizlerin Hindistan yolunu kesmek için Mısıra sefere çıkmış haber İstanbula çok geç geldiği için Napolyon Msırı işgal bile etmişti.Neyse ki Rus elçisi biraz önce güzel haberi vermişti kendisine.Rusya Osmanlı ordusunun yanında savaşmaya hazırdı.Padişah hızla tahtına doğru döndü sendeledi düşe yazdı.Sadrazam dudağının ucu ile gülümsedi."Padişahım hiddet buyurmayın"dedi. "zaman çok değişti.savaşlar ve fetih artık eskisi gibi değil."Fransızlar İngilizlerin Hint ticaretini engellemek istiyor ama İngilizler ve Rusya ki biraz önce sefir efendi ile görüştük bu durumu hoş karşılamazlar."3. Selim oturduğu tahtında geriye kaykıldı sırtını sağlamlaştırdı , Dünya da da saray da da herşey giderek daha hızlı yaşanır oldu diye geçirdi içinden.Sorgulayan gözleri sadrazamın açıklaması ile yumuşamış biraz daha rahatlamıştı." yani " dedi. Mısır için ortak bir ordu ile Fransızların üzerine gideceğiz öyle mi?.." "evet padişahım diye devam etti paşa.Sultan Süleyman çok güvendi bu frenklere canım dedi padişah.güzel bir derse ihtiyaçları var bunların..."
Sıcakta en kötüsü yollarda yürümek mi yoksa Tarih çalışmak zorunda kalmakmı diye geçirdi içinden.Bu kez gerçekten içinden konuşmuştu.Kimse duymamıştı.Cevabı ben vermek zorundayım dedi.Gülümsediğini hissetti.Susamıştı.Sıcak ve susuzluk ve tarih dersi için dersaneye gitmek.Galiba hepsi biraraya gelince en kötüsü oluyor diye cevapladı kendi sorusunu.
Oseb sıcaktan bunalmıştı.Attalia sokakları bomboştu.Balıkpazarı burcunun altında beydağlarına bakan geniş pencereli 14 odalı konağına doğru giderken ertesi gün Finikede ki yayla evine gideceği için mutluydu.Antalya sarrafı Oseb karısını ve çocuklarını Finike'ye göndereli beri sabah gün doğmadan evden çıkıyor gün öğleye devrilirken konağına dönüyordu.Şehrin sokakları güneş yükseğe döndümü boşalır deniz kenarında tersane işçileri sığınacak gölgeler bulurdu.Limanda iki küçük ticaret gemisinin vergi işlemlerini tamamlamış konağına dönen Oseb'i akşam kötü bir sürpriz bekliyordu.Ama O bundan habersiz güneşin yakıcı etkisinden kurtulmak için acele ediyordu.....Susamıştı.
Az kaldı dedi kendi kendine dersanenin klimalarının titreten etkisini bir an önce hissetmek için adımları sıklaştı.Farkında bile değildi ama hızlanmıştı.Derme çatma pazarın içinden geçerdi her seferinde tarihimi neymiş.Oysa sadece serindi.Nedense hep serindi.Esnaf müşterisizlikten birbirine sarmıştı yine.Karşılıklı laf atmalar çay servisi yapan ve şakalaşan çıraklar.Üç çocuklu bir turist ailesi vardı taklit tshirt satan mağazada "neyse ki Ruslar geliyor bu arada dedi tezgahtaki çocuk yanında duran patrona.Neye yarar der gibi başını salladı patron.Demek Ruslar geliyor Antalya'ya dedi kendi kendine Bizim için sıcak olan bu hava onlar için cehennem olmalı oysa dedi ve hızla geçti önlerinden.
Ruslar bu kez bizim yanımızda padişahım diye devam etti paşa.Dikkatle dinliyordu 3.Selim....Oysa Ruslar Avusturya-macaristan imparatorluğu ile anlaşmış Kırımı işgale hazırlanıyordu.Ama Fransızların özellikle de Napolyon denen komutanın Afrika seferinden yenik olarak dönmesi hem Avrupalı ortakları Avusturyalılar hemde kendileri için önemliydi.Giderek zayıflayan Osmanlıyı içeriden ele geçirmek için çok uygun bir ortam yakalamışlardı.Tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyorlardı.Ordusu dağılmış hazinesi boşalmış bir Osmanlı istiyorlardı.Bunu başarmak için tarihi bir fırsat yakalamışlardı."Ruslar ordumuzu yeniden yapılandırmak istiyor padişahım. İngilizlerde yardımcı olacak.Yeni bir ordu kuracağız" dedi paşa.3. Selim duraksadı bir an.Hızla düşündü ... İçin için kaynayan kendisine karşı komplo kurmaya hazır yeniçerilerin dağıtılması ve yeniden kurulması fikri çok çekici geldi."Bu konuyu konuşalım dedi" Paşaya........
Nizam-ı cedit adıyla İngiliz ve Rus paşaların kurduğu ordu Mısıra yürüdü ve Napolyon yenilerek Mısır'ı terk etti.Nizam-ı cedit ordusu için gereken para iradı-cedit adıyla kurulan fondan karşılanıyordu.Rusların ve Avusturyalıların Kırım ve orta avrupa işgalleri tamamlanınca 3. Selimin de islahatlarının da sonu geldi .İstanbulda küçük bir isyan 3. Selim'i tahttan indirmeye yetti.Ordu yeniden dağıtıldı.Bütün islahatlar yok edildi.Osmanlı her zamankinden daha zayıf bir şekilde eskiye dönmüş Dünya devletlerinin oyuncağı olmuştu.
Attalia beyliği (teke sancağı) geliri İrad-ı cedit için satılığa çıkarıldığında açık arttırmaya büyük servet sahibi olan Teke müsellimi kapıcıbaşı Mehmet ağa talip oldu.Sarrafı Oseb İstanbula gidip pey arttırdı ve Teke sancağını Mehmet ağa adına aldı.Oseb bütün Antalya havalisinin zenginliğini kontrol eden bu aile için çalıştı.Mehmet ağa da,oğlu İbrahim bey de oldukça sert mizaçlı ve acımasız insanlardı......
Ne anlatıyor du bu genç kız.
Dersanenin serin sınıfında tarih dinliyordu.Tarih öğretmeni genç bir kızdı.Stajyer olmalı diye düşündü.Bizim gibi başarısız öğrencilere ders anlatsın da öğrensin diye bize gönderiyorlar bunları.Ne işim var benim sancak beyinin oğluyla....canı sıkılıyordu....
Hacı mehmet ağa doksan yaşını aşkın doğru ve sadık bir adam olduğundan bir gün oğlunu yanına çağırarak ölümüne pek az vakti kaldığından bahsetmişti.Oğlundan halkı üzmeyerek hoşnutluklarını kazanmasını , sadakat ve hizmette dikkat etmesini nasihat eylemişti.Ancak İbrahim bey buna uymayarak sert davranmaktan ve mal,mülk hırsından vaz geçmemişti.
Attalia'ya akşam serinliği iniyordu.Meltem esintisi sokakların sıcağını içerilere doğru taşırken sokaklar yavaş yavaş canlanıyor insanlar balık pazarı kapısından girerek tersaneye doğru yürüyorlardı.Tersanenin yanından denize girecek ve gün karararırken evlerine döneceklerdi.
Teke müsellimi Kapıcıbaşı Mehmet ağa ölüm döşeğinde Oğlu İbrahim beyle konuşuyordu.İbrahim bey sert karakterinden beklenmeyecek bir şekilde yumuşak ve saygı dolu bir yüz ifadesi ile babasının dediklerini dinliyordu.
"Oğlum 34 yıl önceydi Mısırda kıtlık olmuştu.Darı, çavdar ve mısır gönderdim Limandan.46 bin fransız lirası kazandım bu ticaretten bu para karanlık odada ki demir sandıkta duruyor.Yirmi iki senedir Teke sancağının vergilerini toplarım İstanbula gönderdiklerimden başka 120 bin Mahmudiye altını biriktirdim işte şu sandıkta da onlar var.Yanında ki sandığı şuraya getir ve aç, onda da bütün mücevherler var." İbrahim bey yerinden usulca kalktı güçlü kuvvetli bir adamdı Odanın denize bakan köşesinde duran sandığı açıp içindekileri anlatan babasını dinlemeye devam etti."400 parça irili ufaklı yüzük,çelenk-çubuk,fincan zarfları,iki büyük işlemeli ayna mücevherli çubuk,6 kılıç,dokuz çift altın işlemeli tabanca ve mücevherli palaska var.Ederi bir milyon kuruştan fazla eder.mücevheratla başka ne varsa annenindir.Bir de memleketin içinde 3 hamam,12 kahvehane,90 dükkan ile 4 han validenindir.sakın elini sürme bunlar onun parası ile alınmıştır.Bizim sarraf Oseb'i biliyorsun.Tuttuğu deftere göre 1 milyon küsur kuruş kadar zimmeti görünüyor.Benim sağlımda onun hesabını gör.Bu işi karışıklıktan kurtar , zira ölümümden sonra hileye kalkışıp ya inkar eder ,yada bir yere kaçar.Bu gün bu gece bizim hazine katibi ve divan efendisi olduğu halde başkanlığımızda hesabı görerek bana defteri getiriniz.Size söyleyecek daha önemli sözlerim var." .....
Doğrumu duydum, bu ne be, adam ne kadar zenginmiş böyle.Osmanlı neden batmış anlaşıldı.her şehir her vilayet her sancak böyleyse yine iyi dayanmış Osmanlı.Parayı mücevheri duyunca gözlerim döndü dedi ve yanında ki arkadaşına baktı.Dağınık saçlı esmer tenli çocuğun içi geçmiş uyukluyordu.Futbol oynamıştır yine dedi kendi kendine.Yorulmuş gelmiş.Dersmi dinlenir böyle..Hemde tarih.Bende çıkınca antremana geç kalmasam bari.Koç çok kızıyor.Ama ne yapayım saatleri çakışıyor işte.üstelik hep çakışıyor.
İbrahim bey gergin ve heyecanlı bir şekilde izin isteyip babasının başucundan kalktı ve selamlığa çıktı.Odacıya sert bir sesle " çabuk sarraf Oseb efendiyi çağırın huzura" dedi.....
* Cemil Cahit Sönmez'in Antalya Valileri adlı çalışmasından yararlanılmıştır.
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
İBRAHİM - OSEB VE MARKO
( ANTALYANIN TARİHİ *) 2
Selamlık İbrahim beyin sesi ile inlemişti..Odacı selamlıkta ilk kez bu kadar yüksek ses duydu....Müsellim Mehmet ağa ve konukları ölçülü ve saygılı olurlardı ,İbrahim bey çok sinirlenmiş olmalı dedi ve aşağı kata indi hızla...
Tamam ... evet ...itiraf ediyorum sevmiyorum işte tarih dersini...Sıkıldım...Herkes sıkılmış işte...Kimse öğretmeni dinlemiyor...Ne işime yarıyacak bunlar benim....Bir yığın isim ...O bunu yapmış öbürü diğerini...Bana ne...Zaman bu kadar hızla akıp giderken ..........Tarih hiç bu kadar hızla geride kalmamıştı...Geçmiş , bugünden hiç bu kadar çok geride kalmamıştı...Aferin bana be..İyi felsefe yaptım...Koç'a bunu söylemeliyim...
Oseb , Limandan eve geldiğinde bütün camları açtırıp biraz esinti ile uyumaya çekilmişti. Mehmet Beyin yaşlılığı ve İbrahim beyin dikkatli bakışları O'nu tedirgin ediyordu.Hesapların düzgün tutulması ve paranın kontrolü hiç kolay değildi.İstanbul her seferinde daha fazla vergi istiyor , Ticaret giderek zorlaşıp azalıyordu.Venediklilerin ticaret yağtığı dönem nerede şimdiki ticaret nerede diye düşündü.Başını yastığın altından çıkardı -hep böyle uyurdu,gündüz uykularında güneş ışığından korunmak için başını yastığın altına sokardı - Gün dönmüştü...Uyumuşum dedi....Vücudunu gerdi , Sofia diye seslendi....Elini yüzünü yıkayıp kendine gelmek ve denize karşı şarabını yudumlamak istedi.
Finike ,Cenevizlilerin kontrolünde küçük ama zengin bir limandı.Oseb karısını ve çocuklarını her yaz biraz daha serin olan Finikeye göndermek için bir ev yaptırmıştı.Limanı tepeden gören bu ev O nun günlük sıkıntılarını unuttuğu ve zenginliğini sakladığı bir yere dönüşmüştü.Topladığı vergilerin önemli bir bölümünü bu evin altında yaptırdığı özel bölmelere gömdürmüştü.İskenderiye ,Mısır ve Marsilya tüccarları ile sürdürdüğü ticaret inanılmaz bir şekilde gelişmiş ve değişmişti.Oseb kendisi ile gurur duyuyordu.Hem koskoca şehrin ve limanın hesabını tutuyor , hemde kendi ticaretini yürütüyordu.Tam 3 gemisi vardı.Antalya limanından zahire yüklenilerek Marsilya'ya gönderilen 3 geminin yolda battığını söyleyip , hem mala , hem paraya , hemde gemilere el koymuştu.Gemiler battıkları için Antalya limanına gelmiyor , Finike limanından çalışıyorlardı .Gemilerin , Kaptan ve tayfaların isimleri değiştirilmiş Finike limanına yeni gemi gibi kaydedilmişlerdi.Oseb'in işleri tıkırındaydı.
"Şimdi size çok farklı bir tarih anlatacağım...." Öğretmenin sesi yükselmiş sıcağın ve ilerleyen saatin etkisi ile kendilerinden geçen çocukların hepsi yerlerinde doğrulmuş ve toparlanmaya çalışmışlardı...Yine yaptı işte dedi kendi kendine ..Hep böyle yapıyor...önce uyutup sonra da uyandırıyor.....Farklıymış...Tarih tarihtir ve uyutucu etkisi vardır...kendisini yine gülümserken yakaladı.Öğretmen de kendisine bakıyordu..Hemen toparlandı.Bütün arkadaşları gibi ciddi bir yüz ifadesi ile O 'da öğretmenini dinlermiş gibi yaptı....
Müsellim Mehmet Ağanın uşağı sokakları koşar adım geçerek Balık Pazarı burcunun biraz ilerisinde ki Sarraf Oseb efendinin evine ulaştığında kapının açık olduğunu gördü.Durdu , biraz soluklandı ve içeriye seslendi."Odacııı...Müsellim efendiden haber var.."...sesi evin giriş avlusunu dolaştı.Odacı ve yardımcılar Oseb efendinin akşam yemeğini hazırlıyorlardı.Odacı Hasan kahya işini bırakıp kapıya seğirtti.Gelen Müsellim Mehmet Ağa'nın uşaklarından Ramazandı."Hoş geldin dedi..hayırlar olsun , buyur soluklan , bir su iç."."sağ olasın ustam iyi dedin ya bir suyunu içeyim." dedi Uşak...Mutfaktan bir testi su geldi hemen kısacık yolda bile çok susamıştı uşak..suyunu içti ve Odacıya .."Müsellim Ağa Oseb efendiyi konağa bekler...hemde hemen gelsin der." dedi.Odacı merdivenlerden yukarı seğirtti ve Oseb efendinin denize karşı şarabını içtiği oturma odasının kapısına dikkatlice 3 kez vurdu.Sarraf müsellimden gelen bütün çağrı ve haberlerin bekletilmeksizin kendisine iletilmesini söylemişti.Bu haber de bekleyemezdi. İçeriden " gel.." sesini duyuncaya dek durdu, sonra kapıyı açıp içeri girdi.
Oseb efendi bir terslik olduğunu anlamıştı...karanlık düşen sokaklardan endişelenmiş bir yüz ifadesi ile dalgın dalgın geçerken kendisine verilen selamları duymuyor ve Müsellim Ağa'nın konağına doğru yürüyordu.Mehmet ağanın sağlığı çok iyi değildi...kötü bir haber olmasa bari dedi içinden.Kendisini bekleyen uşağın açık tuttuğu kapıdan geçerek konağa girdi.
Fikri Erten Antalya Livası Tarihi 1997 - sayfa 73-83
İbrahim bey selamlığa çıkarak babasının vasiyet ve öğütlerine uyup sarrafı çağırmış ve hesaba oturmak üzere iken aklına ansızın defter sandıklarının ve akçe olan taş odaların mühürlenmesi gelmiş , derhal hesap heyetini yanına alarak düşüncelerini yerine getirip hesaba oturmuşlardır.Sarraf bu hesap gibi , hiç bir zaman nezaret altında hesap görmemiş olduğundan ve aşırdığı milyonların meydana çıkacağından , Hacı mehmet Ağa'ya verdiği hesapların hepsi de yalan yanlış şeyler bulunduğundan , İbrahim beyin hesap yeteneği ile beraber Livanın her köşesinden gelen gelirlerin, kale muhafızlarına , bekçilere, memleket muhafızlarına verilen aidat ve maaşların miktarı ile ticaret gemilerinin her sene İskenderiye ve diğer adalara götürdükleri çeşitli zahire türlerinin neden ibaret olduğu , velhasıl gelir ve giderlerin hepsi İbrahim bey tarafından bilindiğinden , sarrafın İbrahim beyi aldatamayacağı ve kaçırmış olduğu büyük miktarı nasıl kapatacağı sarrafı düşündürüyordu.sarrafın sararıp bozarması ile durum anlaşılmış ve hesaplar daha dikkatle incelenmeye başlamıştır.Bu durum karşısında sarraf , yapmacık tavırlar , haller takınmaya başlamış ise de İbrahim bey ve divan efendisi ," biz seni sadık ve emin bir adam olarak biliyoruz , bunca zamandır hizmet ediyorsun , hiçbir hileni görmedik, bundan böyle ölünceye kadar senden başkasına muhtaç olmayız." demişlerdir.
Durum giderek karışıyor diye geçirdi içinden sarraf Oseb...Ben bile bu kadar tahmin etmiyordum...bir milyon hadi bilemedin 2 milyon kuruş açık buldular.Çok fazla...Neyse olan oldu şimdi bu işin içinden nasıl çıkacağıma bakmalıyım.Adamlar benimle çalışmaya devam etmek isityorlar gibi.Biriktirdiğim paralardan 2 - 3 milyon verirsem hesabı kapatırız olur biter." Hesap görmekten bitkin ve biraz da şaşkın olarak çıkmış evine doğru yürüyordu.Kapıyı Odacısı Hasan açtı..."Hasan bana derhal Marko'yu çağır...Ne iş yapıyorsa bıraksın ve derhal buraya gelsin .." dedi.Hasan bu sözü ikiletmedi....Oseb efendi için zaman artık çok önemliydi.
Zaman geçmek bilmiyor dedi içinden.Zil çalsa da çıksak...Dışarısı çok sıcaktır şimdi....Antremana da yetişeceğim...öfff....çok sıkıldım...Neyse ki antremanlar çok eğlenceli geçiyor...hadi artık ...bitir şu hikayeyi de gidelim.....
Cemil Cahit Sönmez'in ANTALYA VALİLERİ adlı çalışmasından yararlanılmıştır.
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ALTINLAR FİNİKEDEN GELİYOR
( ANTALYANIN TARİHİ *) 3
Oseb efendi huzursuz ve aceleci tavırları ile oda da geziniyor dikkatli gözlerle karanlık ufka bakıp ardını görmeye çalışıyordu.Kapkaranlık bey dağlarının ardında Finike vardı.
Küçük fakat güvenli bir limandı Finike .Batı ile doğunun arasında küçük ticaret gemilerinin yararlandığı Ege adaları ile Afrika arasında ticaretin yapıldığı bir küçük şehir.
Küçük ama her zaman çok önemli bir şehir oldu.Ticaret ve para Finikelilerin en iyi bildikleri iki konuydu.
Fikri Erten Antalya Livası Tarihi sayfa 73 - 83
Bir gün bir gece hesapları tetkikle uğraşılmış,on dokuz yılda ki gelir , gider , masraf , maaş , hazine ve maliyeye gönderilen tutarlar karşılaştırıldığında sarrafın 3 milyon zimmeti çıkmış,tekrar tekrar yapılan hesaplarda bir değişiklik görülmemiştir.İbrahim bey , adamın kaçmasını veya cinnet getirmesi ihtimalini göz önüne alarak , hazinenin durduğu yere gidip mührü açmış , sayımla bir milyon mevcut olduğu , iki milyonun bulunmadığını görerek sarrafı sorguya çekmeye başlamıştır.Çok geçmeden kaybolan iki milyonun yarısına yakınını sarrafın memleketi olan Finike'ye gidip geldikçe altın olarak aşırdığı anlaşılmış ve divan efendisi silahlandırılarak Finikeye gönderilmiştir.
Kapıya üç kez vurulduğunu duydu , derhal döndü ve gel dedi yüksek sesle.kapıya doğru yürüdü acele adımlarla.gelen Markoydu..
Gel içeri Marko dedi Oseb...
Marko şaşkın ve telaşlı bir sesle "Oseb ne oluyor kuzum.?.neden bu acele? beni yatağımdan kaldıracak kadar önemli şey ne..?" dedi.
İki saat sürdü konuşmaları.Hasan dört kez çağırıldı içeri.İki kez şarap istendi sonra kahve ve su...Sonuncusunda Marko'nun gideceği söylendi ve hazırlık yapılması istendi kendisinden.
Sabah gün doğarken Marko adamlarına atları hazırlamalarını söyledi.....Balıkpazarı kapısından çıkıp Finikeye gideceklerdi.
Antalya'nın Kuzey kapısından çıkan atlılar kapı görevlilerini de şaşırtmıştı.Hepsi silahlı ve atlıydılar..Açılan büyük kapının altından atlarını mahmuzlayarak hızla geçtiler...Güneş doğu burcunun ardından yükselmişti.
Öğlen yaklaştıkça ders hiç çekilmiyor..Tarih olunca daha da fena...Aslında bu dersi vereceklerse sabah erken saate koymalılar diye söylendi kendi kendine.Sıkıntısı antreman heyecanına dönmüştü.Neredeyse öğretmenin söylediği hiç bir şeyi duymuyor , anlamıyordu.Yavaş yavaş basketbol heyecanı ile doluyordu.Bu gün topu arkasından geçirmeyi mutlaka başaracaktı.
Divan Katibi ve adamları Antalya'dan çıkmış deniz kenarından eski şehir kalıntıları arasından batıya doğru ilerliyordu.İbrahim bey sadece iki kez konaklamalarını ve atlarını hızlı sürmelerini istemişti.Hesapların açıldığı gibi hızla kapatılması ve ölüm döşeğinde ki Mehmet Ağaya defterlerin gelir gider dengesi sağlanmış olarak teslim edilmesi gerekiyordu.
Bey dağlarının yamaçlarında çam ağaçlarının örttüğü yoldan iki saatlik mesafede ki su kaynağında ilk molalarını vereceklerdi.
Rahvan hızı ile durmadan su kaynağına gidiyorlardı.
Marko su kaynağına vardığında durup dinlenilmesi emrini verdi.Atlılar atların eğerlerini çıkarıp saldılar , sularını içip ağaç altlarında dinlenmeye çekildiler.Marko telaşlı ve huzursuzdu.Bir an önce Finikeye varması ve Oseb'in kendisinden yapmasını istediği işi yapıp geri dönmesi gerektiğini biliyor ve bu işi derhal yapmazsa Oseb'in de kendisinin de yaşatılmayacağını düşünüyordu.Umarım Oseb haklı çıkar , hesap yanlıştı doğruydu derken zaman kazanır ve bu işi sessizce hallederiz diye düşündü..Ağaçların arasında göğe yükselen güneşe baktı bir sonraki su başına öğlen vakti varırız diye düşündü.Adamlarına toparlanmalarını söyledi.
Divan efendisi atının böğrüne hafifçe dokundu , at biraz daha hızlandı.Tepeyi dönünce su kaynağına geleceklerdi.Adamları da hızlandı.
Tepeden döndüklerinde iki atlı gurubu karşılaştı.Marko eğeri takılmakta olan ata eğer henüz bağlanmadan telaşla binmeye çalışmış eğer kayınca da yere düşmüştü.Divan katibi silahını doğrultmuş adamlarına da gür sesi ile emir vererek Marko yerden kalkamadan O nun ve adamlarının etrafını çevirmişti bile...
Teke Livası sarrafı Oseb efendinin Finike Limanını yüksekten gören geniş bahçeli evinde her günkü işler yapılıyordu.Evin hanımı kalkmadan önce yapılması gereken işler.Limana ve Finikeye derin bir sessizlik hakimdi .Rüzgar dağlardan esiyordu ama melteme döndü dönecekti.
Finike daha önce yaşamadığı bir günü yaşayacaktı.
Sarraf Oseb'in karısı henüz uyanmamıştı.
Divan katibi , adamları ,Marko ve adamları kalabalık bir atlı gurubu Küçük liman şehrine girdiklerinde Marsila ya gidecek olan gemi palamar çözmüş hareket ediyordu.Sokaklar henüz boştu.Divan katibi tepelere su çeken Saka'yı çevirip birşeyler konuştu.
Atlılar Liman'a doğru giden yoldan ayrılıp tepeye döndüler.Geniş bahçeli büyük eve doğru yavaş yavaş tırmandılar.....
Fikri Erten Antalya Livası Tarihi sayfa 73 - 83
......Oseb bu hesabın yanlışlığında ısrar edince tekrar kati hesaba oturulmuş , bu sırada ise Divan efendisinin geldiği haberi verilmiştir.Divan efendisi getirdiği altınları hazine odasına çıkararak Finike'de ki garip durumları İbrahim bey'e şöyle anlatmıştır: Divan efendisi Antalya'dan silahlı kuvvetle Finike'ye doğrulunca Oseb'in adamlarından Marko'nun telaş içinde Finike'ye gitmekte olduğu görülmüş şüphelenip yakalanmış ve tehditle bir kaç tokat atılmış , Marko "artık kurtuluş yok beni öldüreceksiniz her şeyi söyliyeyim " demiş ve ilave etmiştir.
" Oseb'in gizlediği paraları alınız neme lazım , çaldığı paralardan bane ne verecek, ben onun akrabası ve her sırrına vakıf bi adamım dün hesabı görülmüştü , bu gece bana işte hesabı gördün 2 milyon açığım var , babamdan miras kalan altınları vererek bu işten vaz geçeceğim.Hemen çık Finike'ye git, karıma şu anahtarı ver toprağın altında ki gizli kapağı açsın ,siyah kıl torbaları odamda ki dolaba koysun ve mahzeni güzelce kapatsın.Beyaz abadan olan torbaları hiç karıştırmasın , iyice anlat , metanet göstersin,sakın ağzından bir şey kaçırmasın.Paranın hepsini alırlar fakir kalırız.Mahzen kapağının üzerinde ki toprağı iyice bastırsın belli olmasın , yalnız dolabı göstersin." ....Marko daha da sıkıştırılınca zahire yüklenilerek marsilya'ya gönderilen ve yolda battı denilen 3 geminin tayfalarının isimlerinin değiştirilerek halen Finike ile ticarette bulundukları öğrenilmiştir.Bunun üzerine Divan efendisi son süratle Finike'ye varmış, Oseb'in evini arayıp bulmuş,kendisini bu büyük binada kapıcı karşılayıp ikram teklifinde bulunmuştur.Divan efendisi ikram teklifini kabul etmeyerek mahzeni sormuş, Oseb'in karısı bu durumun neden icap ettiğini sorarak feryada başlamıştır.Bulunan paralar hayvanlara yüklenmiş adı geçen gemilerin ikisi limanda bulunmuş ve birinin de gelince Antalya'ya gönderilmesi Finike zabiti Hayret ağaya tenbih edilerek Marko ve 100 adamla yola çıkılmıştır.
Altınlar sayıldığında 4,5 milyon olarak görülmüş , olay Mehmet Ağa'ya hikaye edilmiştir.Mehmet ağa,"Oseb'in hırsızlığını biliyorsam da ölümümün yaklaştığını hissederek bu işleri sana havale ettim.Yalnız bu adamı buradan ayırırsak Mısır ve İskenderiye'de ki yabancı tüccarlarla işimizi bozabilir,bunun için oraya dirayetli bir adam gönderelim.......Oseb görüşmeden men edilerek odasına hapsedilmiştir.İki gün sonra yüklü bir gemi ile İbrahim beyin oğlu Adil bey , efendisi ve lala'sı Atıf bey ve on kadar adamı İskenderiye'ye hareket etmiştir.
"Güneş iyice yükselmiş.Bu gün tarih dersi hiç bitmeyecek sandım.Ne kadar sıkıcıydı öyle yaa.Hiç böyle tarih dinlememiştim."Çantasını sırtına asmış söylenerek kale kapısına doğru yürüyordu.Geç kalmamak için kestirmeden gitmeyi düşündü ve Müsellim camisine doğru döndü........
Cemil Cahit Sönmez'in ANTALYA VALİLERİ adlı çalışmasından yararlanılmıştır.