10 Temmuz 2009 Cuma

ÇOCUKLAR OLMADAN OLMAZ

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN




ÇOCUKSUZ ŞEHRİN KAVALCILARI

Haklısınız Fareli köyün kavalcısı olacaktı.
Köyün fareleri ile ilgilenilmesi gerektiğinde kavalını çalarak onları toplayan ve fareler ile birlikte köyden çıkıp başka yaşam alanlarına giden masal kahramanıydı O...
Bizimkiler de kahraman.
Çocuksuz şehrin kahramanları.

İster inanın ister inanmayın ama çocuklarını görmeyen bir şehrin içinde yaşıyorsunuz.
Anneler ve babalarla sınırlı bir sorumluluk anlayışı ile evlerinde , kapalı kapılı odalarda çocuklarımız.
Bir kısmı paralı kurslarda nefes alıp veriyor.yaklaşık 3000 tane çocuk Kısa bir süre...haftada 3 gün 6 saat filan gibi.
Depolama yöntemiyle bir yerlere toplanıyorlar.
Sadece ticari amaçla kurulu bazı yapılar çocuklarımızı para karşılığı görüp onları oyalamayı iş sanıyorlar.
Şehrin geri kalan büyük kısmında bu da yok.
Antalya Amatör Spor Kulüpleri federasyonu bu yıl bedeva futbol okulu açtı.
Çocuklara bütün spor malzemelerini de temin edip onları futbol alt yapısına hazırlıyor.
Ama ne yazık ki onbinlerce çocuğumuz evlerinde kapalı kaldılar.
Sokaklarda , parklarda , paralı da olsa var olan asfalt sahalarda...... çocuklar yok.
Kışın okullarda depolanan 250 bin çocuk nerede.
Bu şehrin çocukları kışlık depolardan çıkıp yazlık depolara mı alınıyorlar.
Çocuksuz kalan bir şehrin cansız , enerjisiz ve geleceksiz olduğunu söylemek gerekir mi?
Peki bu şehrin kavalcıları ne yapıyorlar.?
Fareli köyün kavalcısı masalını bilmediklerini düşünmüyorum.
Onlar kendilerine öğretilenlerden yararlı dersler çıkaramayan vasat öğrencilere benziyorlar.
Şehrimizin çocuklarını görüp onları yarına hazırlayacak işler yapmak bu şehrin yöneticilerinin en önemli işi.
Çocuklarını görünmez yapan bu şehrin geçmişinde de aynı özür var gibi.
Fatih Tonguç ile Kaleiçinde yürüyerek bir kitabı yaşıyoruz.
Bu çok ender olur bana.
Okuduğum kitabın içine girip kitabın aktörü olmak.
Kaleiçini ve kuruluş yıllarını yaşamak isteyince başımızı kaldırıp etrafımıza baktık.
Balıkpazarı kapısına gidelim sütunlu yolu görelim dedik birbirimize.
İkimizde Kaleiçine bir farklı bakıyorduk artık.
Çünkü ikimizde Cemil Cahit Sönmezin kitabını okuma ayrıcalığına erişmiştik.
Surları,burçları , hamamları ve medreseleri görüyor onları nefes alıp verirken , içinde insanlar varken yaşamak istiyorduk.
İşte konunun burasında tartıştık Cemil Cahit Sönmez ile.
Antalya surları , burçları kapıları medreseleri hamamları vardı ama insanları yoktu.
Canım ben de biliyorum O nun suçu olmadığını.
Ama insansız bir şehir gibi algılanmak Antalya'nın geçmişinde de var.
Kaleiçi orada ama O günün insanları yok.
Limana yanaşan gemilerden inen özgür tayfalar Balıkpazarı kapısından şehre girerken , kürek mahkumu tayfalar zindan kulesinde bekleşirlermiş.
Cemil Cahit Sönmez'in kitabında bazı detaylar var ama bu bana yetmiyor.
Balıkpazarı hamamı çok kalabalık olurdu herhalde dedim Fatih'e.
Şehre girmeden önce yıkanan gemiciler küçük tezgahlarda satılan Antalya yemişleri.
Lezzetli suları ile Antalya ....
Ama bu kadarı bile çok zorlama...
Antalya'nın bize sunduğu mimari eserleri görmek bile bizim için çok zorken,
O günün hayatını insan davranışlarını Antalya'ya gemilerin gelişini canlandıramıyorum bir türlü.
Tarık Akıltopu anlatmıştı bana.
Şehrin esnafı Kemer burnundan dönen gemiyi ilk haber veren çocuğa ödül verirmiş.
Çocuklar gemi geliş günlerini tophanede denize çevrili topların üzerinde oturup kemer , Adrasan burnuna doğru bakarak geçirirlermiş.
Geminin dumanını ilk gören çocuk olmak nasıl da güzeldi diye anlatırdı.
İşte eski Antalya'nın çocukları ile ilgili bu anı geleceğe kalmalı.
Galatya türkleri de rum çocukları da , afrikalı , egeli ,selçuklu aileleri de yaşadı Antalya da ama bugüne taşıdığımız bir canlılık ne yazık ki yok.
Antalya'nın çocukları her dönem görünmez değillerdi.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında sokaklar çocuklarındı.
Bayramlar çocuklarındı.
Şimdi neredeler bilmem.
Bir şehir çocuksuz kalmamalı.
Çocuklarını görmeyen yöneticiler de bu şehri yönetiyorum dememeliler.