21 Mart 2016 Pazartesi

GÜZEL İNSANLARIN ŞEHRİ



 Facebook sayfamda GÜZEL İNSANLARIN GÜZEL ŞEHRİ SAYFASINDA YAZILARIMI OKUYABİLİRSİNİZ.



https://www.facebook.com/pages/ANTALYAG%C3%BCzel-insanlar%C4%B1n-g%C3%BCzel-%C5%9Fehri/712285385565696
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN




GİTTİĞİM YERE KENDİMİ DE GÖTÜRÜRÜM


İnanılmaz değil mi?
Ben bir çok insanın yapamadığını yapabiliyorum.
Gittiğim yere kendimi de götürüyorum.
Karanlığın orasında bir kırmızı ,
Kırmızıların arasında bir beyaz,
Beyazlığın içinde sonsuz bir mavi olabiliyorum.
Yani neysem oyum.
Gittiğim yer,
Bulunduğum ortam,
Aralarına karıştığım insanlar beni ben olmaktan alıkoyamıyor.
Ben gittiğim her yere kendim olarak gidiyorum.
Farklılığım kadar benzerliklerimi de yaşıyorum onlarla...
Değişimin öncüsü de , güzelliğin devamı da olabiliyorum.
Hayatın bir parçası ve paylaşanıyım.
Küçük bir sorun dışında ben olmak ,ben olarak yaşamak hem çok kolay hem de huzur veriyor.
Sadece küçük bir sorun ...
Karanlık ,kırmızı ve beyazlar farklı renk konusunda henüz hazır değiller.
Büyük çoğunluğu böyle.
Hazır değiller.
Herkes kendileri gibi olsun istiyorlar.
Kendileri gibi giyinsin.
Onlar gibi konuşsun.
Şarkı söylemesin.
Konuşmasın.
Hatta gülmesin.
Farklıysa sadece sussun..
Kadın olarak sussun.
Kırmızı olarak,beyaz ve mavi olarak sussun.

Ben gittiğim yere kendimi de götürüyorum.
Düşünen,konuşan,gülen ,renkleri olan ben, nereye gidersem gideyim benimle..
Kendimle barışık ve huzurluyum...
Zamanın akışında, renklerimin canlılığında ,kendim olmayı başardım.
Siz de başarabilirsiniz.
Hiç zor değil.
Sadece kendiniz olun ve gittiğiniz her yere kendinizi de götürün.
Hepsi bu..
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN








ÖFKELİ BİR YAZI

Beklentim siz bu yazıyı okurken yazının konusu hakkında bazı şeylerin daha belirgin ve anlaşılır olması.
Umarım öyle olur.
Ağzını açanın saçmaladığı...
Üstelik bunu bile bile yaptığı bir saçma-komik dönem yaşıyoruz.
Saçmlayanların komik olduğu bir dönem.
Eskiden bunu komik olanlar yapardı ve izlemesi çok güzeldi.
Düşük zekalı iri egolu bir yığın adam ve bir avuç kadın ne söylediklerini ve ne yaptıklarını bilmeden sahneye çıkıp sonra karanlıkta kayboluyorlar.
Oturduğunuz koltukta dev projektörlerle aydınlatılmış küçük sahnede ,sıcaktan,saçmalamaktan ,yalan söylüyor olmaktan terleyen bir yığın yeteneksiz muhterisi izlemek normal zekalı insanlar için bile zorken....
O koltukta oturuyor olmak...
Bir şeyler söylemek için ağzınızı açtığınızda , oynanan oyunun saçmalığından ötürü sadece saçmalamaya başlıyor olmanız.
İşte benim öfkemin nedeni bu.
Entrika komedisi (vodvil) izlemenin dayanılmaz keyfini sonsuza dek bitiren bu saçma adamlar.
Vodvil izlemesi en keyifli sahne sanatıdır ama....
Oyunun sonuna yaklaştıkça sahne kalabalıklaşır.
Sahne kalabalıklaştıkça da sahnelenen entrika karmaşıklaşır ve izleyenlerin kafası tamamen karışır.
İzleyici artık kim kimdir ve kimin nesi olmaktadır sorularını bile soramaz duruma gelmiştir.
Bu başarılı bir vodvil gösterisinde böyledir.
Ama yeteneksiz ve düşük zekalı oyuncular ve büyük egoları devreye girince oyunun metninden uzaklaşılmış ortaya bir kara komedi ,sonucu çok kötü bir dram çıkmıştır.
İşte seyirci bunu anlamakta zorlanmaktadır.
Komedi izlerken , herşeyin güzel olması beklenirken gelinen bu durum herkesin içini karartmış ve keşke bu oyuna gelmeseydim dedirtmiştir.
Hanımefendiler ve beyefendiler işte benim resmi görüşüm...
Sahnede bütün oyuncular var.
Baş rol ABD'nin..
Yardımcı oyuncular ve onların replikleri birbirine girmiş.
Bütün oyuncular bir diğerinin rolünü çalıyor.
Oynanan oyun çökmüş ve orta oyunu kimliğine dönüşmüş.
Artık sahnede ki oyuncular oyunu kurtarmak yerine kendilerini kurtarma telaşında.
Saray entrikaları işte bu yüzden hızla yeniden kurgulanıp bozuluyor.
Olacak şey ,yani oyunun sonu , hiç bir oyuncunun istediği gibi olmayacak.
Bu yüzden oyuncular ne koparırsak kar diyerek panik içerisinde saçmalamaktalar.
Siz sakin olun.
Yapabilecekleri çok şey yok.
Sonuçta size dönüp alkışınızı bekleyecekler.
Alkışlamak ya da başka el hareketi yapmak da size kalacak.
Benim öfkem yine geçmeyecek.

21.YÜZYIL ÇCUKLARI

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN


İNTİHAR ETTİRİLEN ÜLKE


“İntihar edecek hali yok ya”. Dedi.
Ülkenin sonu gelebilir , ulus olarak yok olabiliriz ama birisi yok olmamalı.
Milleti intihar ettirmek gibi bir şey bu.
Ağır insanlık suçu.
Akıl sağlığını yitirmiş birinin kendisini istemeyen insanlar için istediği şey.
Yine de önemli olan yaşamayı seçen bizlerin ne yapacağı.


21.YÜZYIL ÇOCUKLARI
Aslında yazımın başlığı buydu.
Yukarıda ki satırları insan olma sorumluluğum ile yazdım.
2001 -2003 doğumlu kız çocukları için geliştirdiğim basketbol spor eğitimi programının adı “21.yüzyıl çocukları” idi.
On yaşına gelmişlerdi ve yaşadıkları yüzyılı değiştirebilecek güce sahiplerdi.
Beş yıl sürdü program.
Beş yıl dayanabildim.
Mali ve duygusal bütün sorumluluklarını üstlendiğim program başarısız oldu.
Başaramadım.
İlk yıl bireysel yeteneklerini hızla geliştiren sporcular,takım olma başarısını gösteremediler.
Birbirlerinden nefret eden,kin,nefret ve kumpas bağımlısı gibi davranan bu çocuklar ile sabırla ilgilendim.
Basketbol eğitimini ,sevgi eğitimine dönüştürdüm.
Pas veren arkadaşına “seni seviyorum” diye bağırdı.
Çalışmayı bıraktık ,arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak “ seni seviyorum” dediler.
Beş yıl...
Olmadı.
Kendileri ile barışık olmayan ,bir diğerini sevemeyen bu çocuklar, başarının yanına bile yaklaşamadılar.
Her seferinde kendimi sorguladım..
Ama hayır.
Bu ülke çocukları son 13 yılın değerleri ile yoğuruluyorlardı.
İki saatlik çalışma ile değişemediler.
Yenildim.
Sevgi ,saygı arkadaşlık ve takım olma,birlikte yaşama duyguları yok edildi.
Millet geleceğini kaybetti.
Bu kuşak yani AKP kuşağı , kaybedilmiş bir kuşak olarak büyüyecek.
Kabul ediyorum ben başaramadım..
Ama lütfen yazının devamını sözün size geleceğini bilerek dikkatle okuyun.
Programa katılan çocukların en az üç tanesi milli basketbol takımında oynayacak kapasitedeydi.
Avrupa şampiyonasında oynayan 16 yaş altı kız milli takımımızı izliyorum.
Sahada sadece kin,nefret ve sevgisizlik var.
Bir diğerine pas vermiyorlar,tuzak kuruyorlar.
Bir diğerine çok iyi oynuyorsan oyna da kazan diyen 15 yaşında kız çocukları.
Avrupa şampiyonasında hakemle kavga eden kız çocukları.
Kenarda bağırmaktan başka bir şey yapamayan hocalarına tavır yapan , cevap veren kız çocukları.
Tam bir başarısızlık hikayesi.
U18 kategorileri Avrupa da başarılı olurken bir alt jenerasyonun durumu içler acısı.
Bayanlar , baylar...
Son 13 yılda işinizi kaybettiniz.
Paranızı kaybettiniz..
Çocuklarınızdan söz ediyorum..
Geleceğizi kaybettiniz..

EN KÖTÜSÜ YALNIZLIK

EN KÖTÜSÜ YANLIZLIK


Hepimizin dikkati tekrar seçimlerdeydi.. Tekrardı .Çünkü seçim sonuçlarını beğenmemişti. Tekrarlayalım , isterseniz vermeyin dedi. Verdiler.. Korktular verdiler. Ürktüler verdiler. Sevdiler verdiler. Vermeyelim de ne yapalım dediler verdiler. Umduğundan fazlasını verdiler. Verdiler. Şimdi de ne yapacaklarını bilmiyorlar.. İstedi verdik artık ne yapacağını O bilir diyorlar. Uydurmuyorum.. Konuştum. Dinledim.. Anlamaya çalıştım. Ama inanın bana , ortada anlaşılacak ve anlatacak bir gizem yok. “ ya verirsin ya dayak yersin diyor abi “sözü size ne anlatıyorsa işte O.. Artık yalnızlar. İnsana ait bütün değerlerden uzak , millet olmaktan sıyrılmış, soyut ve karanlık bir ruh halinin içinde kalabalık bir yalnızlık. İyiyi , doğruyu,sevgiyi,aşkı ,bağlılığı ve yardımlaşmayı illede paylaşmayı bilenlerden,isteyenlerden ayrışmış , soğuk bir yalnızlık duygusu içindeler. Sadece alanlar değil , verenler de bu kadarını beklemiyor olmalı. Şaşkın ve çaresizler. Yaptıklarını yapmak ,istediklerini tekrar istemek dışında bir devam yolları yok. Ülkeyi içine düşürdükleri durumu çözemedikleri için de yapabilecekleri yeni bir şey yok. Paylaşmayı,dayanışmayı ve üretmeyi bilenler. Sevmeyi,aşkı , yaşamayı seçenler. Bir de kalabalık yalnızlık... En kötüsü de yanlızlık.