1 Ağustos 2009 Cumartesi

LARA KENT PARKINI HİKAYESİ

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN



LARA KENT PARKI 2009


Lara Kent Parkının hikayesi oldukça uzun ve her bir bölümü Türkiye ve Antalya için çok farklı önem taşıyor.
1999 yılında yapılan yerel seçimde Antalya Muratpaşa Belediyesini DSP li aday, Belediye meclisinde de çoğunluğu DSP kazandı.
Büyükşehir Belediye Başkanlığını ise CHP li aday kazanmıştı.
Lara kıyılarının planlanması gündeme geldiğinde , bugün denize girdiğimiz yerlerde 6 tane otel yapılmak istendiği görüldü.
Büyükşehir belediye başkanı 2 otel yeter diyordu.
Muratpaşa belediye başkanı 1 otel yapılsın fikrini kapalı kapılar ardında savunuyordu.
Konya Hilton gurubu birileri ile de görüşmüydü ne..?
Hiç kimse her zaman olduğu gibi hiç birşey bilmiyordu.
Görünürde herkes Lara kıyısına otel yapılmasına karşıydı.
Yarışma planı ile elde edilen 4 ayrı plan sivil toplum kuruluşları ile paylaşıldı ve kıyıda otel yada yapılaşmayı öneren bu planlar dışında bir plan üzerinde durulması kararlaştırıldı.
Antalyalı bir bütün olarak kıyıda otel yada herhangi bir yapılaşmaya direniyordu.
Biz Muratpaşa Belediye Meclisinin bağımsız 3 ve DSP li 1 üyesi Hem Büyükşehir hemde Muratpaşa belediye başkanları desteklemese de Kent konseyi ile birlikte çalışıyorduk.
Bütün planları Konseyin çalışma guruplarına taşıyor ve kenti bilgilendiriyorduk.
Bütün meslek odalarını ziyaret ediyor onların hazırladıkları raporları Meclise taşıyorduk.
Konuyu her yönü ile inceliyor ve Muratpaşa Belediye Meclisinin İmar Komisyonunda Antalya sevdalısı üyelerle konuyu bütün ayrıntıları ile tartışıyorduk.
Komisyon olarak Büyükşehir belediye başkanı ile bu konuyu görüştük ve Otel yapma düşüncesinin önüne geçtik.
1/5000 ve 1/1000 lik planlar için çok çalıştık.
Herkes çok çalıştı.
Konuyu bir kent parkı planlamasının çok ötesinde Kıyı kullanım kararı olarak ele aldık ve temalı park fikrini her aşamada geliştirerek
Kentin bütün sivil dinamiklerinin üzerinde oybirliği ile anlaştığı noktaya getirdik.
1/5000 lik plan kıyı kenar çizgisinin 50 metre gerisine kadar tek bir imar çizgisi olmadan ve müthiş çevreci lejand hükümleri ile günübirlik kullanım kararları ve belki de Dünyanın en geniş" kıyı yürüme yolu "kararı ile geçti.
1/1000 lik plan Muratpaşa Belediye başkanının kıyının yukarısında kalan ormanlık alanda otel işletme ruhsatı vermiş olması nedeniyle mahkemelik olduğu için engellenmeye çalışıldı.
Planı iki etaba bölerek hukuken sorunlu olan mahkemesi süren bölgeyi ayırdık , ama planı bozdurmadık.
İmar Komisyonu çalışmalarında bütün üyeler çalışmalara çok destek oldular.
Komisyon sözcüsü olarak planın bütün aşamalarında bire bir çalıştım.
Plan tamamlandığında başkanlığa gönderdik ama nedendir bilmem.Belediye başkanı meclis gündemine hiç bir zaman almadı.
LARA KENT PARKI PROJESİ benim tarafımdan kendi el yazım ile yazdığım önergelerle ve meclis toplantı günlerinde meclisin üyelerinin oyu ile gündeme alındı.
Her seferinde alkışlarla kabul ettik.
Her seferinde Belediye Başkanının girişimi ile geri döndü.
Yine gündeme aldırdım ...Yine alkışlarla kabul ettik.
Yani Antalya ; LARA KENT PARKI PROJESİNİ birilerinin direnmesine karşın benimsedi ve kabul etti.
Yani lara kıyıları planlı ve Antalyalılar orada ne yapmak istediklerini biliyorlar.
Böyle bir geçmişi olan projenin AKP yönetimi ve merkezi iktidar tarafından değiştirilmesine de Antalyalılar izin vermedi.
Plansız denilen alanda bu gün işte yukarıda kısaca ayrıntı vermeden hikayesini anlattığım plan uygulanıyor.
Fiilen uygulanıyor çünkü Antalyalılar böyle bir kullanım kararını benimsediler.
Bugün yapılması gereken üzerinde birleşilen , AKP yerel ve merkezi yönetimlerine rağmen uygulanan planın kabul edilerek yürürlüğe alınmasıdır.
Bugün kent yönetim sorumluluğu olanların yapması gereken bunun dışında arayışlara girmek değildir.
Mustafa Akaydın kontrollü guruplara yaptığı ziyaretlerin bir kaçını bu konuya ayırırsa en sağlıklı bilgilere ilk elden ulaşmayı başarır.
Kimsenin gözü yaşarmaz.
Şıracı , bozacının şahidi olmak zorunda kalmaz.

28 Temmuz 2009 Salı

GENETİĞİNİZİ DEĞİŞTİREBİLİRMİYİM?

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN



GENETİĞİNİZİ DEĞİŞTİREBİLİRMİYİM? ( 2 )


ZİRAAT MÜHENDİSLERİ KONUŞUYOR

Antalya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vahap Tuncer ile Genetiği Değiştirilmiş Organizmaları konuşuyoruz.
Önce kendisinin genetiğine yönelik bir saldırı ile karşılaşacağını sanıyor ve geriliyor.Çünkü söze ben dersimi çalıştım diye başlıyorum.
Yani genetik modifikasyonu yaptım yapacağım gibi.
Oysa 39 derece sıcaklıkta antreman yaptıktan sonra mecnun kıvamında susuz ve yorgunum.
Zaten O da hemen anlıyor bu durumu ve konuşmamıza başlıyoruz.
Ziraat Mühendisleri Odası Anadolunun endemik bitki türlerinin genetik yapısının çıkarılması ve korunmasından yana diyor Vahap bey.
Bu tür genetik modifikasyonların iddia edildiği gibi verim artışı sağlamadığını sayılar ve ülkeler ölçeğinde anlatıyor.
Anlıyorum ki O da dersine çalışmış.
Söyleşi akıcı kıvamında hızla ilerliyor.
Biyogenetik varlıklarımızın korunması ve insanların GDO ürünlerine karşı uyarılmaları gerektiğini özellikle vurgulayan Vahap Tuncer'e can alıcı soruyu sormaya karar veriyorum.
Sözün gelişi can alıcı yoksa kimsenin canına filan kastetmişliğim yok.
" Anadolu endemik bitkilerinin envanteri varmı?.Sizin Oda olarak böyle bir çalışmanız varmı ?
Yanıt ne yazık ki "yok "...
Peki bu çalışma yoksa 1300 kadar olduğu sanılan yurdumun lezzetli sebze , meyve ve güzelim bitkileri nasıl korunacak.
Yani konunun GDO yanlısı yada karşıtı olmaktan çok topraklarımızda yetişen ve bizi yetiştiren varlıklarımıza sahip çıkma sorunu olarak algılanması gerekiyor.
Oysa GDO konusu belki Antalya gündeminden çok uzakta ama hararetli bir tartışmadan çıkıp inançlı bir savaşa dönüşmüş durumda.
21. yüzyıl Dünyasının en etkili silahı ile karşı karşıya olabiliriz.
Ne demişti Henry Kissinger...Mekik diplomasisi arasında.
Petrole hakim olursanız enerji bölgesini , gıdaya hakim olursanız Dünyayı yönetirsiniz.
Hımmm...derin nefes alma zamanı.
1960 lı yıllarda 1. yeşil devrim yapıldı ve hibrit tohumlar üretildi.
Zararlılara ve hastalıklara dirençli bitki türleri birleştirilerek verimli ve güçlü tohumlar elde edildi.
Dünya bayram yaptı.
Çok değil bir kaç yıl sonra hibrit tohumdan yeni tohum alma dönemi sona erdirildi.
Çiftçi her yıl yeniden tohum almak zorunda bırakıldı.
Çünkü hibrit tohum artık tohumluk ürün vermiyordu.
Pazar Hibritçilerin eline geçmişti.
Şimdilerde bu pazar kavgası çok şiddetlendi.
GDO cular Hibritçilere karşı...
Biyo genetikçilerin yapabileceklerinin sınırı yasalarla tanımlanmış değil.
İnsan üzerinde olmamak koşuluyla bu tür deneme ve üretim mümkün.
Pamuk , mısır , soya ve Kolza bu gün dünya da yaygın bir şekilde GDO ürünü olarak üretiliyor ve tüketiliyor.
Patates , Pirinç , domates gibi ürünler henüz pazara sürülmedi and GDO olarak tohumlandı.
Soğuğa dayanıklı somon üzerinde çalışılıyor.
GDO yanlıları ürünlerin zararlı etkilerinin tesbit edilmediğini ve üzerinde tüketiciyi uyaran bir etiket ile satışının mümkün olduğunu söylüyorlar.
Avrupa Birliği mevzuatı bu eksen üzerine kurulu ekim ve tüketim etiketleme yöntemi ile yapılıyor.
Kuşkusuz laboratuvar deneyleri ile birlikte .Her ürün analiz ediliyor inceleniyor sonra kullanıma sunuluyor.
Ülkemiz Biyogüvenlik yasasını çıkarmakta çok zorlanan bir hükümete sahip.
4 yıldır AB müktesebatında var olan yasa ve yönetmeliklere uygun bir yasa hazırlanamadı.
Ama GDO lu ürünlerin ülkemizde tüketildiği yalanlanmayan bir sav.
Ziraat Mühendisleri Biyogüvenlik yasasının taslağının hazır olmasına karşın kendilerinden ve Tabib odalarından görüş istenmemiş olmasının şaşkınlığındalar . Fakat bu yasanın bir an önce çıkması gerektiğini söylüyorlar.
Vahap Tuncer çok net olarak GDO uygulamasının insanlar üzerinde ki olası etkilerinin bilinmemesinin önemi dışında uygulamanın hiçte söylendiği gibi verimi arttırmadığını ve ilaç kullanımını azaltmadığını söylüyor.
Doğanın doğal dengesi ile bu kadar pervasızca oynanmasının da hiç doğru olmadığını düşünüyor.
Havada raporlar uçuşuyor.
Şimdilik bunların tohum pazarı kavgası yapan şirketlerin manüplasyonu olduğunu düşünüyorum.
Bilimsel kurulların raporları dışında sahte raporlar olması galiba günümüzün siyasal yapısına da uyuyor.
Konu , üzerinde daha çok yazı yazılacak kadar karmaşık ve tartışmalı.
Olan bu arada hiç bir şey bilmeden yiyip içen biz anadolu çocuklarına oluyor.
Birde Anadolumun tüm doğal değerlerine...

Bilgi notu 1 : Tarımsal biyoteknoloji, gıda üretiminde kullanılan ekinleri daha verimli kılacak ya da ürüne istenilen özellikleri kazandıracak genetik değişiklikleri sağlayan teknolojidir. Ekinlere, kuraklığa ve aşırı soğuklara karşı direnç ve daha yüksek verim gibi sahip olduklarından farklı yeni ve yararlı özelliklerin kazandırılması, çaprazlama gibi geleneksel yöntemlerle yüzyıllardan beri yapılmış olan bir uygulamadır. Hatta şu anda tükettiğimiz besinlerin çoğunun genetiği ilk halinden farklıdır. Ancak bu uygulamanın, seçilmiş olan belirli bir genetik özelliğin bir organizmadan diğerine aktarılması yoluyla yapılmaya başlanması modern biyoteknolojinin gelişimiyle mümkün olmuştur. Bu yeni ve gelişmiş sistemlerin kullanılmasıyla ekinlere yeni özelliklerin kazandırılması daha kesin ve seçici bir hale gelmiştir. Ayrıca modern biyoteknolojiyle, ekinlerin hastalıklardan ve bitki öldürücü faktörlerden korunması, böcek ilaçmasının gerekliliğinin azaltılması, gıdaların besin değerlerinin yükseltilmesi gibi yararlar da sağlanmıştır.

Kaynakça: Biotechnology Industry Oganization.