KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
VAHŞİ HUKUKSUZLUK
Ürkütücü olsun diye seçmedim bu başlığı.
Durumun kendisi fena halde ürkünç.
Başbakanlığa sokulmayan gazeteci , başbakan’a başbakanın beğenmediği soruları sorduğu için cezalandırılmıştı.
Anasını da alıp gitmesi gereken çiftçi Başbakanın hoşuna gitmeyen şeyler söylüyordu.
Doğru söyleyenin , yazanın , çizenin çalıştıkları yerlerden kovulmaları , mahpushaneye atılmaları artık sıradanlaştı.
Hukuk artık yok dediğinizde bir boşluktan söz edersiniz.Oysa durum farklı.Hukuk birilerinin üstün olmaları için var.Bir diğerleri içinde cehennem hayatı demek.
“Aksu çayı Taşkın Önleme projesi “olarak kent konseyi çalışma guruplarına anlatılan şey tam bir çevre cinayeti.
Teammüden ve planlı , projeli olarak Aksu çayı , beslenme ve besleme alanları yok edilecek.
Aksu çayı sızdırmaz ve yüksek seddelerle doğadan koparılıp , boşaltma kanalı haline getirilecek.
Denize döküldüğü yerden 8 kilometre içeriye var olan menderesler , kuplar , büklümler dümdüz hale getirilerek var olan iki büyük kup iki büyük marina yapılacak.
Aksu köylülerinin toprakları , başka yerlerdeki topraklarla değiştirilecek.
Bu yöntemle kamulaştırılacak alandan Aksu boşaltma kanalı geçirilip birinci sınıf tarım topraklarında turizm alanları yaratılacak ve bu hazine arazileri yani bugünün Aksu çayı kenarı turizm alanı olarak birilerine verilecek.
Bu proje için köylü torağından sökülüp atılacak , tarım toprağı tuzlandırılacak , denizden içeri 50 kilometrelik uzunluğu olan alanda çevre Aksu çayından , Aksu çayı çevreden koparılacak.
Bunun içinde sadece inşaatına 300 trilyon lira harcanacak.
Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde kalan bu alan için Belediyenin kamulaştırma yapması istenmiş.
Belediye yapamam deyince , Başbakanın genelgesi ile arazinin toplulaştırılması ve köylünün topraklarının başka topraklarla değiştirilmesi yolu seçilmiş.
Aksu’luların rızası aranmaksızın becayiş yöntemiyle topraklar el değiştirecek.
Bunu yaparken kanundu , maddeydi , genelgeydi diye hukuk gösterilecek.
Vahşi hukuksuzluk dediğim işte bu.
2 Aralık 2010 Perşembe
DOĞAYA , KENDİMİZE KARŞI DÜRÜST OLALIM
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
TURİZM VE MİMARLIK (4)
Dürüst olmalıyız.
Öncelikle kendimize karşı dürüst olmalıyız.
Turizm ve Mimarlık konusunu konuşup tartışırken başlangıç pozisyonlarımızı doğru almalıyız.
Cumhuriyet kurulurken , Denizimizi , dağlarımızı , ormanlarımızı , göl ve nehirlerimizi korumaya karar vermişiz. Bütün bu değerlerimizin insanlık değerleri olduğunu kabul ederek güçlü ve korumacı yasalar yapmışız.
Ancak adını da koyalım 1950 li yıllardan itibaren yasalara karşı hile yoluyla Anayasal koruma altına aldığımız bu değerleri kemirip yok etmişiz.Birbirimizin gözünün içine bakarak yapmışız bunu.
Anayasa koruyor , yasalar koruyor ama kıyı yağması , orman katliamı , yüzey ve toprak altı su kaynakları kirlenip tükeniyor.
Şimdiki siyasi otorite,bütün bu korumacı yasaları yok edip yerine tüm doğal değerlerimizi keyfince ve kolayca kullanacağı bir düzen getiriyor.
Bu siyasi düşünceye kesinlikle karşıyım.
Ancak açık yüreklilikle söyleyeyim , seksen yıl boyunca var olan korumacı hukukun arkasından ,sağından , solundan dolanarak sinsice yapılan tüm yok edişler daha ahlaklı değildi.
Şimdi ki hükümet bunu açıkça yapacağını ilan ediyor..Tabii ki mırın kırın ediyor,yok bir şey yapmayacağım diyor ama öngördüğü hukuki yapı tam bir kapanın elinde kalma düzeni getiriyor.
Bunu yaparken güç aldığı odak bu ülkenin seçmen çoğunluğu.
Bencil , rant derdinde, hukuktan nefret eden bir çoğunluk.
Hukuksuzluğu kendisi için bir hak olarak gören insanlar.
İçinde yaşadıkları Dünya’yı kemiren peynir kurtları..
Peynir tükendiğinde kuruyup yok olan kımıl varlıklar.
Turizm ve Mimarlık konuşuyoruz biz bize.
Seksen yılımızla hesaplaşmamızın vakti geldi.
Kendimize karşı dürüst olalım.
Korumanın ve kullanmanın dengesini bulalım artık.
Doğal dererlerimizi kullanarak korumak , çevreye duyarlı endüstri mümkün.
Hadi bunu yapalım..
Antalya mimarlar Odası’na teşekkürlerimle.
TURİZM VE MİMARLIK (4)
Dürüst olmalıyız.
Öncelikle kendimize karşı dürüst olmalıyız.
Turizm ve Mimarlık konusunu konuşup tartışırken başlangıç pozisyonlarımızı doğru almalıyız.
Cumhuriyet kurulurken , Denizimizi , dağlarımızı , ormanlarımızı , göl ve nehirlerimizi korumaya karar vermişiz. Bütün bu değerlerimizin insanlık değerleri olduğunu kabul ederek güçlü ve korumacı yasalar yapmışız.
Ancak adını da koyalım 1950 li yıllardan itibaren yasalara karşı hile yoluyla Anayasal koruma altına aldığımız bu değerleri kemirip yok etmişiz.Birbirimizin gözünün içine bakarak yapmışız bunu.
Anayasa koruyor , yasalar koruyor ama kıyı yağması , orman katliamı , yüzey ve toprak altı su kaynakları kirlenip tükeniyor.
Şimdiki siyasi otorite,bütün bu korumacı yasaları yok edip yerine tüm doğal değerlerimizi keyfince ve kolayca kullanacağı bir düzen getiriyor.
Bu siyasi düşünceye kesinlikle karşıyım.
Ancak açık yüreklilikle söyleyeyim , seksen yıl boyunca var olan korumacı hukukun arkasından ,sağından , solundan dolanarak sinsice yapılan tüm yok edişler daha ahlaklı değildi.
Şimdi ki hükümet bunu açıkça yapacağını ilan ediyor..Tabii ki mırın kırın ediyor,yok bir şey yapmayacağım diyor ama öngördüğü hukuki yapı tam bir kapanın elinde kalma düzeni getiriyor.
Bunu yaparken güç aldığı odak bu ülkenin seçmen çoğunluğu.
Bencil , rant derdinde, hukuktan nefret eden bir çoğunluk.
Hukuksuzluğu kendisi için bir hak olarak gören insanlar.
İçinde yaşadıkları Dünya’yı kemiren peynir kurtları..
Peynir tükendiğinde kuruyup yok olan kımıl varlıklar.
Turizm ve Mimarlık konuşuyoruz biz bize.
Seksen yılımızla hesaplaşmamızın vakti geldi.
Kendimize karşı dürüst olalım.
Korumanın ve kullanmanın dengesini bulalım artık.
Doğal dererlerimizi kullanarak korumak , çevreye duyarlı endüstri mümkün.
Hadi bunu yapalım..
Antalya mimarlar Odası’na teşekkürlerimle.
28 Kasım 2010 Pazar
DOĞAYA KARŞI AHLAKLI OLMAK
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
TURİZM VE MİMARLIK (3)
Prof.Dr.Ruşen Keleş demokratik sürecin aktörlerinin kimler olduğunu tek tek sayarak yoklama yaptı.
Salonda , şehrin bu günü ve geleceği ile ilgili karar alma sürecinde bulunanlardan kimse yoktu.
Yönetim erkini bir vali muavini temsil ediyordu.
Belediye başkanları , meclis üyelerini sordu.
Eski bir meclis üyesi olarak ve dönemimde asla ıskalamadığım bu tür çalışmalara katıldığım için elimi kaldırdım.Benim gibi duyarlı arkadaşlarım adına da yaptım bunu .Bir kişi sayılmaz dedi Hoca.Oda başkanı Osman Aydın ile göz göze geldik.Gülümsedik sadece.
Genç mimarların dışında fazla ilgi yoktu.
Oysa Dünya ölçeğinde çok önemli bilim insanları Antalyalılarla konuşmaya bilgilerini aktarmaya gelmişlerdi.
Denetleme görevini yapacak halk’ta yok burada dedi Prof. Ruşen Keleş.
Karar vericiler , yürütme gücünün başında olanlar yok ama halk’ta yok.Yani demokrasi artık iyice uzaklaşıyor ülkemizden.Merkezi hükümet keyfi uygulamalarını , keyfi yasalar çıkararak sürdürüyor.
Anayasa değişliği ile yerindelik denetiminden kaçıyor.
Cevat Geray hoca, bir yığın örnek sayıyor.Ruşen keleş , Erol Manisalı işin bu kısmını çok önemsiyorlar.
Sürdürülebilir turizmin ancak bozulmamış ve korunan doğal ve tarihi değerlerle mümkün olduğunu ancak antik şehirlerin sular altında yok edildiklerini , ormanların ve kıyıların yok edilmelerinin merkezi hükümetin birinci ödevi gibi göründüğünü söylüyorlar.
Cevat Geray , “YÜKSEK KAMU YARARI” nın ne olduğunu anlatıyor.
Ormanların , kıyıların sadece özel mülke değil kamu mülkiyetine de konu olamayacağını anlatıyor.
Kamu yararı, kamusal hizmet üreten devlet kuruluşlarının mülk sahibi olmalarını , onlara ayrıcalık tanınmasını anlatmaz diyor.
Yüksek kamu yararı , geçmişi - bugüne , bugünü -yarına bağlayan bütün insanlığın ortak çıkarını ifade eder.
Bu gün sıkça konuşulan çoğunluğun yararı , yarını olmayan , sürdürülemez bir anlayıştır.Çoğunluk bende ise Kamuyu ben temsil ediyorum diyen hükümetin ,yargı kararlarından da kaçmaya çalıştığını anlatıyorlar.
Sessizce dinliyoruz.
Ormanlarımız 2 B değişiklikleri ile , HES uygulamaları ile tehdit altında. Doğal ve tarihi alanlarımız yeni kurulacak bir komisyona emanet edilecek.Koruma kurulları yerine kurulacak olan komisyon hükümet ağırlıklı temsil ile çalışacak.
Prof.Dr.Ruşen Keleş’in son sözleri şunlar.
“ Doğal devamlılığa en az etki eden insan davranışı ahlaklıdır.”
Doğaya karşı yapılan işlerin tamamında Ahlak eksikliği var.
Oysa çevre ve ekonomik faaliyetler bağdaştırılabilir.Bir arada sürdürülebilir.
Turizm sadece ekonomik katma değer yaratan bir faaliyet değildir.
Doğal ve tarihi değerlerimizin insanlık tarafından paylaşılması sürecidir.
İşte asıl kültür budur.
Turizm kültürlerin paylaşılmasıdır .Ahlak ise Tüm Dünya değerlerinin ,tüm Dünya canlılarına ait olduğunun bilinmesidir .
TURİZM VE MİMARLIK (3)
Prof.Dr.Ruşen Keleş demokratik sürecin aktörlerinin kimler olduğunu tek tek sayarak yoklama yaptı.
Salonda , şehrin bu günü ve geleceği ile ilgili karar alma sürecinde bulunanlardan kimse yoktu.
Yönetim erkini bir vali muavini temsil ediyordu.
Belediye başkanları , meclis üyelerini sordu.
Eski bir meclis üyesi olarak ve dönemimde asla ıskalamadığım bu tür çalışmalara katıldığım için elimi kaldırdım.Benim gibi duyarlı arkadaşlarım adına da yaptım bunu .Bir kişi sayılmaz dedi Hoca.Oda başkanı Osman Aydın ile göz göze geldik.Gülümsedik sadece.
Genç mimarların dışında fazla ilgi yoktu.
Oysa Dünya ölçeğinde çok önemli bilim insanları Antalyalılarla konuşmaya bilgilerini aktarmaya gelmişlerdi.
Denetleme görevini yapacak halk’ta yok burada dedi Prof. Ruşen Keleş.
Karar vericiler , yürütme gücünün başında olanlar yok ama halk’ta yok.Yani demokrasi artık iyice uzaklaşıyor ülkemizden.Merkezi hükümet keyfi uygulamalarını , keyfi yasalar çıkararak sürdürüyor.
Anayasa değişliği ile yerindelik denetiminden kaçıyor.
Cevat Geray hoca, bir yığın örnek sayıyor.Ruşen keleş , Erol Manisalı işin bu kısmını çok önemsiyorlar.
Sürdürülebilir turizmin ancak bozulmamış ve korunan doğal ve tarihi değerlerle mümkün olduğunu ancak antik şehirlerin sular altında yok edildiklerini , ormanların ve kıyıların yok edilmelerinin merkezi hükümetin birinci ödevi gibi göründüğünü söylüyorlar.
Cevat Geray , “YÜKSEK KAMU YARARI” nın ne olduğunu anlatıyor.
Ormanların , kıyıların sadece özel mülke değil kamu mülkiyetine de konu olamayacağını anlatıyor.
Kamu yararı, kamusal hizmet üreten devlet kuruluşlarının mülk sahibi olmalarını , onlara ayrıcalık tanınmasını anlatmaz diyor.
Yüksek kamu yararı , geçmişi - bugüne , bugünü -yarına bağlayan bütün insanlığın ortak çıkarını ifade eder.
Bu gün sıkça konuşulan çoğunluğun yararı , yarını olmayan , sürdürülemez bir anlayıştır.Çoğunluk bende ise Kamuyu ben temsil ediyorum diyen hükümetin ,yargı kararlarından da kaçmaya çalıştığını anlatıyorlar.
Sessizce dinliyoruz.
Ormanlarımız 2 B değişiklikleri ile , HES uygulamaları ile tehdit altında. Doğal ve tarihi alanlarımız yeni kurulacak bir komisyona emanet edilecek.Koruma kurulları yerine kurulacak olan komisyon hükümet ağırlıklı temsil ile çalışacak.
Prof.Dr.Ruşen Keleş’in son sözleri şunlar.
“ Doğal devamlılığa en az etki eden insan davranışı ahlaklıdır.”
Doğaya karşı yapılan işlerin tamamında Ahlak eksikliği var.
Oysa çevre ve ekonomik faaliyetler bağdaştırılabilir.Bir arada sürdürülebilir.
Turizm sadece ekonomik katma değer yaratan bir faaliyet değildir.
Doğal ve tarihi değerlerimizin insanlık tarafından paylaşılması sürecidir.
İşte asıl kültür budur.
Turizm kültürlerin paylaşılmasıdır .Ahlak ise Tüm Dünya değerlerinin ,tüm Dünya canlılarına ait olduğunun bilinmesidir .
Bunun neresi turizm
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
TURİZM VE MİMARLIK (2)
Kentimizin , bizi her yıl ziyaret eden on milyon yabancı insanı nasıl algıladığını merak etmiyormusunuz.
Ben ediyorum.
Peki bu kadar yabancıyı hangi özelliklerimizle şehrimize çektiğimizi biliyormusunuz.?
Güneş , deniz , kum , çakıl ,taş , şu , bu.
Bir de kültür var..
Prof.Dr.Şükrü Yarcan , şiddetle karşı çıkıyor buna.
Elinde istatistikler var.
Bir de soruyor tabii…Hangi kültür diye?..
Şimdi biz burada yaşıyoruz , Antalyalıyız , şehir bizim şehrimiz ya.
Gelen bu kadar insanın kaçı şehrin içinde ve bizim kültürümüzle ilgili?.
Her yıl şehrimize gelen on milyon yabancının yüzde biri müzemizi ziyaret ediyor.
Şehir merkezine zorlayarak getirttiğimiz bir yüzde bir de dönercilerimizin tacizini ve bakımsız surlarımızı görüyor..Kerhen.
Buna kültür turizmi diyebilirmiyiz?
Demelimiyiz.?
Yoksa oturup , “ biz ne yapıyoruz” mu demeliyiz.
Hoca diyor ki , hayır hayır bu hoca Şükrü hoca..Diyor ki , Biz turizm yapıyoruz filan dememizin hepsi hava cıva..Boş şeyler konuşuyoruz.
Bütün turizm değerlerimiz başkalarının kontrolünde. Her şey dahil sistemini biz istemiyoruz ama son turiste kadar bu böyle.Para da zaten gelen insanın ülkesinde kalıyor.Bize düşen , hanut…komisyon.Otel işletmecisi oteline halıcı , kilimci çağırıyor komisyon alıyor.Operatörler 3 , 5 Euro alarak turisti taşıyor , dönerci esnafı 3 , 5 kuruşa çalışıyor.
Bunun neresi turizm?..
Bir sorusu daha var.
Uçakta Antalya’ya inmeyi bekleyen turiste , vaz geçtik sizi Tunus’a götürüyoruz deseler , işte orası da “club med” deseler , turist ne der?..
Ne der?...
Bunun yanıtını Prof.Dr.Erol Manisalı veriyor..
Sistemi, Küresel güce bağlarsanız , ne O turist , ne de aşağıda O turisti bekleyen sizler hiçbir şey söyleyemezsiniz.
Oysa Turizm de , hatta belki de özellikle turizm , kesinlikle yerel olmalı.Yerel özellikler ve değerler üzerine kurulmalı.Ulusal olmalı.Geçmişte burada bir çok ulus yaşadı.Onların uygarlıklarını bu gün burada bu topraklarda biz koruyarak yaşıyoruz. Bizim kültürel ve ulusal değerlerimiz de bunlar.Buyurun gelin birlikte paylaşalım demezseniz.Bütün turizmi piramidin üstünde , yapının çatısında olması gereken küresel güce devrederseniz aşağıda yapacağınız ve söyleyeceğiniz hiçbir şey olmaz.
Demek ki biz ne yapıyormuşuz?.
Aşağıda bekleşip duruyormuşuz.Küresel yapı her şey dahil kendi tesislerine on milyondan fazla turist getirsin diye.
Bu günkü turizm anlayışımız bu.
Peki ne olmalı?..
Yarın biraz daha derine inelim.
TURİZM VE MİMARLIK (2)
Kentimizin , bizi her yıl ziyaret eden on milyon yabancı insanı nasıl algıladığını merak etmiyormusunuz.
Ben ediyorum.
Peki bu kadar yabancıyı hangi özelliklerimizle şehrimize çektiğimizi biliyormusunuz.?
Güneş , deniz , kum , çakıl ,taş , şu , bu.
Bir de kültür var..
Prof.Dr.Şükrü Yarcan , şiddetle karşı çıkıyor buna.
Elinde istatistikler var.
Bir de soruyor tabii…Hangi kültür diye?..
Şimdi biz burada yaşıyoruz , Antalyalıyız , şehir bizim şehrimiz ya.
Gelen bu kadar insanın kaçı şehrin içinde ve bizim kültürümüzle ilgili?.
Her yıl şehrimize gelen on milyon yabancının yüzde biri müzemizi ziyaret ediyor.
Şehir merkezine zorlayarak getirttiğimiz bir yüzde bir de dönercilerimizin tacizini ve bakımsız surlarımızı görüyor..Kerhen.
Buna kültür turizmi diyebilirmiyiz?
Demelimiyiz.?
Yoksa oturup , “ biz ne yapıyoruz” mu demeliyiz.
Hoca diyor ki , hayır hayır bu hoca Şükrü hoca..Diyor ki , Biz turizm yapıyoruz filan dememizin hepsi hava cıva..Boş şeyler konuşuyoruz.
Bütün turizm değerlerimiz başkalarının kontrolünde. Her şey dahil sistemini biz istemiyoruz ama son turiste kadar bu böyle.Para da zaten gelen insanın ülkesinde kalıyor.Bize düşen , hanut…komisyon.Otel işletmecisi oteline halıcı , kilimci çağırıyor komisyon alıyor.Operatörler 3 , 5 Euro alarak turisti taşıyor , dönerci esnafı 3 , 5 kuruşa çalışıyor.
Bunun neresi turizm?..
Bir sorusu daha var.
Uçakta Antalya’ya inmeyi bekleyen turiste , vaz geçtik sizi Tunus’a götürüyoruz deseler , işte orası da “club med” deseler , turist ne der?..
Ne der?...
Bunun yanıtını Prof.Dr.Erol Manisalı veriyor..
Sistemi, Küresel güce bağlarsanız , ne O turist , ne de aşağıda O turisti bekleyen sizler hiçbir şey söyleyemezsiniz.
Oysa Turizm de , hatta belki de özellikle turizm , kesinlikle yerel olmalı.Yerel özellikler ve değerler üzerine kurulmalı.Ulusal olmalı.Geçmişte burada bir çok ulus yaşadı.Onların uygarlıklarını bu gün burada bu topraklarda biz koruyarak yaşıyoruz. Bizim kültürel ve ulusal değerlerimiz de bunlar.Buyurun gelin birlikte paylaşalım demezseniz.Bütün turizmi piramidin üstünde , yapının çatısında olması gereken küresel güce devrederseniz aşağıda yapacağınız ve söyleyeceğiniz hiçbir şey olmaz.
Demek ki biz ne yapıyormuşuz?.
Aşağıda bekleşip duruyormuşuz.Küresel yapı her şey dahil kendi tesislerine on milyondan fazla turist getirsin diye.
Bu günkü turizm anlayışımız bu.
Peki ne olmalı?..
Yarın biraz daha derine inelim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)