KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
HARİKASINIZ ÇOCUKLAR
Bu yazı Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydına ithaf edilmiştir.
8 mayıs 2010 cumartesi…
Genç Fikir Derneğinin Kermesindeyiz.
10 genç konuğumuz var..
Heyecanlılar…kimseyi görmüyor gözleri.
Çeşitli dans figürleri ile ısınıyorlar..Daha çok birbirlerini hazırlıyorlar gibi..
Çünkü gerçekten çok heyecanlılar.
Birazdan Özel davetlimiz olarak bizim için dans edecekler.
Müzik sistemi hazırlandı ve…..
Çimlerin üzerinde kendiliğinden bir enerji patlaması yaşandı…
Çok güzellerdi.
Kızlı erkekli bir gurup genç..
Bir efsanenin ardından onun müziği ve onun dansları ile kendilerini ifade ediyorlardı.
Danstan sonra bir arada oturduk.Sözcü seçmişlerdi aralarında…
Oysa hepsi de pırıl pırıl gözleri ile konuşmaya can atıyordu.
Antalyanın bir yerinde ansızın ortaya çıkıp dans etmek istiyorlardı.
Ama bu yer ve zaman gizliydi.
İlk kez bizim için dans etmişlerdi ama sayıları 100 civarındaydı..
Yaptıkları işten büyük keyif aldıkları belliydi.
Biraz sonra Atatürk Kültür Merkezinde provaları olacaktı.
Büyükşehir belediyesi Kültür ve sosyal işler Daire başkanı onlara Cam piramitte zaman vermişti.
Bir araya gelip sürpriz dansı çalışacaklardı.
Kendilerine bu görüşmeyi yazacağıma dair söz verdim.
Farklı yaşlardalar.. Farklı okullarda okuyor farklı gelecek planları yapıyorlardı ama bu işte birliktelerdi.
Kendilerini önemsemeyenlere verecekleri bir mesajları vardı.
Bu yüzden seçtikleri şarkının adı “ onlar bizi önemsemiyor” olmuştu.
Ufuk , Gökhan , Aykut , Dudu , Mehmet , Gizem , Ezgi büyük prova için yanımızdan ayrıldı…
9 mayıs 2010 Pazar …
Cumhuriyet meydanı Atatürklerinin dizinin dibindeler.
Saat 15-oo..
Müziğin başlaması ile alanda gezinenler dans ederek bir araya geliyorlar…
O an orada olanlar şaşkın…
Ve kendiliğinden dans başlıyor.
Gençler nasıl da yakışıyor Cumhuriyet meydanına…
Kalabalık hızla artıyor.
Cep telefonları kayda başlıyor…
Çok değil 5 dakika sürüyor …Her şeyi ile çok başarılı bir iş…
Sonra yine geldikleri gibi dağılıyorlar…
Harika bir iş çıkardınız çocuklar sizi seviyor ve umursuyoruz.
13 mayıs 2010 Perşembe …
Atatürk stadyumu…19 mayıs bayramının genel provası var.
Gençlerimiz bir arada toplu gösteriye çalışıyorlar.
Tribünde oturanlar gölgede…Ama sahanın içi…çok fena…
Bayılanlar…hastalananlar…burunları kanayanlar…
Sayısı belli değil.
Çimen alerjisi…giydirdikleri petrol atığı giysiler nedeniyle oluşan kontakt dermatitler…
Çocuklar perişan…
Öğretmenler sağa sola koşuşturuyorlar…
Adam üstüne gelen bu perişan kalabalığa korku içinde bağırıyor ben sağlıkçı değilim kardeşim çaycıyım….
Ortada ne bir doktor ne de bir ambulans var.
Oysa Antalyanın neredeyse bütün gençleri orada.
Bayramlarını kutlamak üzere genel prova yapıyorlar.
Bayılıp ayılıyorlar…Burunları kanıyor…deliler gibi kaşınıyorlar…
Evine ulaşan çocuk ertesi günü yatakta geçiriyor.
Hepsinin ortak duygusu şu…
Ulusal bayramlardan nefret ediyoruz…
Böyle bayram mı olur?...
Üzgünüm çocuklar diyorum benimle konuşanlara..
Çok üzgünüm ama size de söz veriyorum Büyükşehir belediye başkanımıza bu durumu anlatacağım…
Bir ajansla olmadı bir şirketle anlaşarak çözer bu sorununuzu…
15 Mayıs 2010 Cumartesi
DOĞANIN ÇIĞLIĞINI DUYUN
Gazetemize ödül
Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından Anadolu basınının çalışmalarını teşvik etmek değerlendirmek ve yerel gazeteciliğin güçlenmesini sağlamak amacıyla her yıl düzenlenen ‘Anadolu Basını Özendirme Yarışması’nı 2010 yılında kazananlar belli oldu. Yarışmada, gazetemiz muhabiri ve köşe yazarı Reha İlhan ‘Çığlık Çığlığa Tükeniyoruz’ adlı makalesiyle ikinci oldu.
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA TÜKENİYORUZ…
Ben bir Sedir ağacıyım dağlarınızda…
100 yaşındayım…
Büyük büyük annem Dünyanın en güzel doğasında yaşadığımızı söylemişti bana.
Ben bebeklerimin yüzüne bakamıyorum.
Çığlık çığlığa bitiriyorlar bizi.
Eskiden aslanlar yaşardı gölgeliklerimizde..
Kocaman kurtlar korkardı onlardan..
Sonra insanlar geldi gölgemize..
Sonrası artık yok gibi..
Farkında mısınız tükettiğiniz biz değiliz.
Kendi hayat kaynaklarınızı tüketiyorsunuz.
Kendi kendinizi yok ediyorsunuz.
İçinde yaşadığınız dünyayı yiyerek bitiren peynir kurtları gibisiniz.
Tabii ki üzülüyorum..ve sizi son bir kez uyarmak istiyorum..
Çok yakında içinde yaşayacağınız bir dünyanız olmayacak.
Ağacı olmayan bir dünyanın neresinde yaşayacaksınız?.
Akıllı olduğunuzu sanıyorsunuz.
Büyük babam anlatırdı sizin ne kadar akılsız olduğunuzu.
Bilge ağaçtı Büyük babam..
Şurada ilerideki tepede kocaman gövdesiyle izlerdi Çığlıkkarayı…
Buranın en heybetli Sediriydi..
Akılsız dediği insanlar geldiler bir gün…Hepimiz çok ağladık…çok bağırdık..
Çığlık çığlığaydı çığlıkkara….
Koca babam yıkıldığında…
Kötüsünün geleceğini anlamıştık…
Ama siz …anlamadınız.
“Çığlıkara olarak değil de bölgeyle ilgili “bilgi”verebilirim. Toplam yaklaşık 50 bin hektar sedir var bölgede. Bunun 20 bin hektarı verimli orman. 10 bin hektarlık da verimsiz alan var. Maden şirketleri bu 10 bin hektarlık verimsiz alanda çalışıyor. Çığlıkara’nın tabiatı koruma alanında çalışma yok yani. Sayı olarak da yaklaşık 30 milyon sedir olduğunu söyleyebiliriz. 20 bin hektarı 1500’le çarparsanız, 30 milyon eder. Bu bölge sedirin en güzel gelişim yaptığı alan. 125 ila 1750 metrelik yükseltideki en iyi yetişme alanı burası. Örneğin Maraş bölgesinde 100 yaşındaki bir sedir 2 metreküp gelir, burada 3,5 metreküp gelir. Bu tür ilk kez Lübnan’da bulunduğu için literatüre ‘Lübnan Sediri’ olarak geçmiş. Ancak şimdi Toros Sediri olarak düzeltildi.”Elmalı Orman İşletme Müdürü Salih Çoban..Odatv.com dan alınmıştır.
Yüz yıllardır buradayız.
Ben yüz yaşındayım.
Kartallar yuva yaptı dallarıma..
Tavşanlar kovuklarımda büyüdüler.
Gölgemde yaşar vahşi hayat.
Ben bir Sedir ağacıyım Çığlıkkara da…
Taş ocakları dediniz dağlarıma…
Odun dediniz gövdeme…
Çığlık çığlığa tükettiniz bizi…
Çığlıkkara dediniz yurduma…
Duyduklarınız bizim çığlığımızdı…
Kara olan ise sizin geleceğiniz….
9 Mayıs 2010 Pazar
LARA KENT PARKI
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ŞEHİR BİR BAHAR SABAHINA UYANMIŞTI …
Belediye başkanlarımızın tamamı uyuyorlardı…
O kadar çoklar ki…
Hepsi de bir şeyler yapar gibi yapıyorlar…
Ama o saatte hepsi uyuyorlardı.
Şehir ılık bir bahar sabahına uyanırken nasıl güzel olur bilmiyorlardı..
Oysa şehrimiz zaten Dünyanın en güzel şehriydi…
Hele bir de uyanırken görün O nu..
Saat 06 – 15 te buluştuk..
Lara Kent Parkına doğru yola çıktık…
Hatırladınız değil mi?...Bizim bir KENT PARKIMIZ var…
Dünyanın çok az şehrinde var..
Bir elin parmakları kadar bile değil Kent parkı olan şehir sayısı
Dünyanın hiçbir şehrinde olmayan özellikleri ile burnumuzun dibinde bir KENT PARKIMIZ var…
Sayısını bilmediğimiz endemik bitki ve hayvan varlığı ile bir Dünya güzelliği.
Lara Birlik oto parkına arabamızı park ettik.
Yürüyüş malzemelerimiz ve fotoğraf makinelerimiz ile ormana girdik.
Kum da yetişen ve denizin sadece 200 metre ötesinde yüzyıllık bir çam ormanımız var.
İtalyanların işgal sırasında ilgilendikleri söyleniyor.
Yani yüz yıldır ilgi ve sevgi bekliyor bizden…
Süleyman Evcilmen e karşı direnişimizin , Lara Kent parkı için yaptıklarımızın ne kadar az olduğunu O bahar sabahı anladım…
İnanın bana şehrin sadece O bölgesi bile bizim 21. yüzyıl projemiz olabilir.
Muhteşem bir doğa parçası…Şehrin içinde…
Size 10 dakika mesafede olabilir ..Ama KENT PARKIMIZ artık şehrin içinde..
Orman uyanalı çok olmuştu…
Kuşlar sabah şarkılarını bitirmek üzereydiler…
Çiçekler güneşe selamlarını vermiş öz suları gövdelerinde yükseliyordu…
Neler görmedik ki..?
Caretta caretta ölüsü atılmıştı inşaat molozları ile birlikte…
Her yer moloz ve çöp doluydu zaten…
Buna rağmen müthiş bir macera sundu bize…
Bizden başka kimsenin farkında olmadığı bir doğa harikasında ziyaretçiydik…
Başka bir Dünyadaymışçasına hafiflemiştik….
Orhan Kaptan haklı olarak benim ormanım diyor…
Her yerini biliyor…Sabah yürüyüşlerini orada yaşayan canlılarla birlikte yapıyor…
Dört tekerlekli motorların açtığı yaraları sarıyor gözleri ile…
Kese kurtlarına karşı savaşıyor tek başına…
Filamingolar O nu tanıyor artık..
Ilgınlar pembe tomurlarını onun için açıyor…
Bir bahar sabahıydı….
Şehir uyanırken….Belediye başkanlarımız uyuyorlardı…
ŞEHİR BİR BAHAR SABAHINA UYANMIŞTI …
Belediye başkanlarımızın tamamı uyuyorlardı…
O kadar çoklar ki…
Hepsi de bir şeyler yapar gibi yapıyorlar…
Ama o saatte hepsi uyuyorlardı.
Şehir ılık bir bahar sabahına uyanırken nasıl güzel olur bilmiyorlardı..
Oysa şehrimiz zaten Dünyanın en güzel şehriydi…
Hele bir de uyanırken görün O nu..
Saat 06 – 15 te buluştuk..
Lara Kent Parkına doğru yola çıktık…
Hatırladınız değil mi?...Bizim bir KENT PARKIMIZ var…
Dünyanın çok az şehrinde var..
Bir elin parmakları kadar bile değil Kent parkı olan şehir sayısı
Dünyanın hiçbir şehrinde olmayan özellikleri ile burnumuzun dibinde bir KENT PARKIMIZ var…
Sayısını bilmediğimiz endemik bitki ve hayvan varlığı ile bir Dünya güzelliği.
Lara Birlik oto parkına arabamızı park ettik.
Yürüyüş malzemelerimiz ve fotoğraf makinelerimiz ile ormana girdik.
Kum da yetişen ve denizin sadece 200 metre ötesinde yüzyıllık bir çam ormanımız var.
İtalyanların işgal sırasında ilgilendikleri söyleniyor.
Yani yüz yıldır ilgi ve sevgi bekliyor bizden…
Süleyman Evcilmen e karşı direnişimizin , Lara Kent parkı için yaptıklarımızın ne kadar az olduğunu O bahar sabahı anladım…
İnanın bana şehrin sadece O bölgesi bile bizim 21. yüzyıl projemiz olabilir.
Muhteşem bir doğa parçası…Şehrin içinde…
Size 10 dakika mesafede olabilir ..Ama KENT PARKIMIZ artık şehrin içinde..
Orman uyanalı çok olmuştu…
Kuşlar sabah şarkılarını bitirmek üzereydiler…
Çiçekler güneşe selamlarını vermiş öz suları gövdelerinde yükseliyordu…
Neler görmedik ki..?
Caretta caretta ölüsü atılmıştı inşaat molozları ile birlikte…
Her yer moloz ve çöp doluydu zaten…
Buna rağmen müthiş bir macera sundu bize…
Bizden başka kimsenin farkında olmadığı bir doğa harikasında ziyaretçiydik…
Başka bir Dünyadaymışçasına hafiflemiştik….
Orhan Kaptan haklı olarak benim ormanım diyor…
Her yerini biliyor…Sabah yürüyüşlerini orada yaşayan canlılarla birlikte yapıyor…
Dört tekerlekli motorların açtığı yaraları sarıyor gözleri ile…
Kese kurtlarına karşı savaşıyor tek başına…
Filamingolar O nu tanıyor artık..
Ilgınlar pembe tomurlarını onun için açıyor…
Bir bahar sabahıydı….
Şehir uyanırken….Belediye başkanlarımız uyuyorlardı…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)