KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
İŞGAL GÜCÜ İŞBAŞINDA
Celal Bayar’ı 1960 devrimi ile tanıdım.
Kurtuluş savaşında İzmir ve Aydın dolaylarının ekonomi dahisi İttihatçı genç 1950 li yılların Amerikan yanlısı siyasetçisi olmuştu.
Anılarının 5. cildini okudum.
“ Milli Mücadeleye Giriş “ adını verdiği ve ben de yazdım dediği anılarını…
Hayatın hızla değiştiğini , her şeyin artık çok farklı olduğunu , eskimiş siyaset argümanları ile yeni dünya düzenine çözüm getirilemeyeceğini söyleyen “yeni mandacılar” ile ,
Tarih tekerrürden ibarettir diyenlerin arasından baktığım hayata ,
Tarihimi bilerek bugünü kavrayabilir ve bu bilinçle geleceğe ulaşırım diyenlerdenim.
Çok azız biliyorum.
Olsun…Geçmişimi bilirsem…bugünümü anlar geleceği yeniden üretirim…
Onun bunun adamı….Onun bunun oyuncağı…hadi söyleyeyim…Onun bunun çocuğu olmam.
Geçmişimle barışık…Bu gününü yaşayan…Geleceğe umutla bakan Türk çocuğuyum….
Kafanız karışık …bunu biliyorum…zaten bu tür yazıları da bu yüzden yazıyorum.
Belki bir işe yarar diye.
1900 lü yıllara doğru Osmanlı imparatorluğunda yeni bir dönem başlıyordu.
1877 Osmanlı – Rus savaşında Rus orduları İstanbul kapılarına dayandığında Patrik Nersis Varzabetyan Rus ordularının başkumandanı Grandük Nicolas’a koşarak ,
“Ermenilerin bulundukları doğu vilayetlerinde bağımsızlıklarının ilanına müsaade edilmesini hiç olmazsa Rus kontrolü altına alınmalarını ister.”
Kitaplar Ayestafonos yazar ya Yeşilköy dür oranın adı.Yeşilköy antlaşmasının 16.maddesinde bu madde vardı.
Berlin antlaşmasında da yer aldı.
Hasta adam Osmanlının en güvendiği azınlıklar O günün gereği sadece Rumlar ve Ermenilermiş… Siyasi , idari ve ticari ilişkileri nedeniyle çok yakın oldukları Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarları doğrultusunda davranmaya başlıyorlar.
Abdülhamit ile ittihat ve Terakki Fırkası bu başkaldırıcı hareketlere sert yanıtlar veriyor.
1915 yılından itibaren 1. Dünya savaşı ortamı ve sonrasında imzalanan barış antlaşması ile İstanbul kaynamaya başlıyor.
İstanbula gelen işgal güçlerinin işgal nedeni Rumlara ve Ermenilere kötü davranıldığı iddiasıdır.
İşgal güçleri , Osmanlı Yönetiminin 300 bin Ermeni’nin yerlerinden edildiği iddiası ile Anadoluyu işgal etme hakları olduğunu SEVR antlaşmasına koymuştur.
Bir daha yazayım mı……300.000…..üçyüzbin Ermeni tehcir edilmiş.
Ege kıyılarında ki Rumlar iç kesimlere yerleştirilmişler.
Abdülhamit , kıyılarda ki Rumları itilaf güçlerine Yardım , yataklık ve casusluk yaptıkları için sahilden uzaklaştırmış.
Ermenileri de silahlı ayaklanma nedeniyle tehcir etmiştir.
Vahdettin de kendi döneminde yaşanan bu türden uygulamaları hükümete ve ittihat terakki üyelerine yamamaya çalışarak kendini kurtarmak için bin bir dolap çevirir…
Anadolunun işgali……1. Dünya savaşından yenik çıkılması değil , azınlıklara kötü davranıldığıdır.
Yani işgalci böyle söylemektedir.
Hazır işgal edilmiş ve yönetimi tam anlamıyla ele geçirilmiş Osmanlının , küçültülmesi ve azınlıkların kendi devletlerini kurması orta ve uzak Asya projesi olan işgalcilerin işine gelmektedir.
İstanbula sıkışan Osmanlı torunu sultan Vahdettin, Anadolu’nun bölünmesine ses çıkarmazsa karşılığında süslü koltuğunda oturmaya devam edeceğini düşünmektedir.
7 Kasım 1918 ….Yıldırım Orduları Gurubu ile 7. ordu Karargahı lağvedilir.
Mustafa Kemal Paşa Savaş bakanlığı emrine verilmiştir.
İşgal güçlerinin deniz filosunun İstanbul’a demir attıkları gün Haydarpaşa garından sessiz sedasız bindiği askeri sevk motoru ,işgal gemilerinin arasından ilerlerken son sözünü söyler…..GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER…..
İşgal , Rum ve Ermenilerin işbirliği ile bölünmeye doğru açılım yaparken….İşbirlikçi Saray hükümeti açık arttırmayı başlatıyor ve günümüzde milyonlarla ifade edilen Tehcir edilen Ermeni sayısını 800.000 bin’e çıkarıyor…..Celal Bayar Hain bunlar diyor kitabında…belli ki çok kızmış.
Nasıl kızılmaz…Trabzon Metropoliti Hrisantos Paris Konferansına sunduğu dilekçesinde Pontus sınırlarında yaşayan Ermeni nüfusunu 78 bin olarak bildiriyor….
Şimdi rakamları bir kenara bırakalım ve işin özüne geri dönelim.
Anadolu işgal edilmiştir….İşgalin gerekçesi Rum ve Ermeni azınlıklara kötü davranılması ve tehcir edilmeleridir.
İşgal güçlerinin komuta kademesi uydurduklar bu suça suçlu ararlar ve neredeyse bütün İttihatçıları listelerler….Birinci dalga da 63 kişilik liste hazırlanır.Saraya gönderilir ve tutuklanmaları istenir.
Saray hükümeti emri derhal yerine getirir.
İsimleri saymayacağım….Daha sonra 2. 3. dalgalarla tutuklamalar devam eder.
Suç işte bu gün şu kadardı bu kadardı denilen tehcir suçudur…Bırakın soy kırım moykırım sözünü öldürme konusu bile yoktur.Çünkü Ölüm müfrezeleri Ermeni ve Rum çetecileridir…..
Yargılama başlar.Kanuni Esasi hiçe sayılır…Bu günkü örnekte Anayasa’nın hiçe sayılması yani….
Bir gün Savcı utangaç bir biçim de hakimlere tutukluların işgal güçleri komutanlığınca alınıp götürüldüğünü söyler.
Yani davanın sanıkları artık ortada yoktur.
Maltaya götürülür…..yargılanır…ve ……serbest bırakılırlar.
İstanbul mahkemesi bazılarını gıyaplarında ölüm cezasına çarptırır bazılarına 15 yıl verir….
Bu gün sağ da sol da politik arenalarda yapıldıydı edildiydi denilen şey her neyse yargılaması yapılıp sonlanmış bir uluslar arası saçmalıktır anlayacağınız.
Ortaya atılan bütün iddaların nedeni Anadolu’nun azınlık devletleri yada bu günkü deyiş ile özerk bölgelere bölünmesi meselesidir.
Şu sorunu bu sorunu değil Orta doğunun küresel güç tarafından yönetimi sorunudur..
Venizelos Rum mübadelesi isteyerek Anadolu’yu rahatlatan süreci başlatmıştır.
Bu gün Değerli öğretmenim Mümtaz Soysal mübadele önerirken işte bu tarihi gerçeklerden yola çıkıyor.
Anadolu kimliğine kavuşma sürecine girdi.
Türkiye Cumhuriyeti bu abuk siyaset sonrası gerçek kimliğine kavuşacak.
Ve 21.yüzyılın yükselen Ulusal devleti olacak.
Ama bu hükümet bunu göremeyecek.
Meraklısı için dip not.
Birleşmiş Milletler Genel kurulunun 11 kasım 1946/96 tarih ve sayılı kararı ile soykırım suçu tanımı…
Madde 2 [Soykırım oluşturan eylemler]
Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder