8 Mart 2012 Perşembe

röportaj 1

ANTALYA’DA ANTROPOLOG OLMAK
Hüseyin Çağlayan , Antalya’nın sur kalıntılarında tarihin sıcaklığını hissediyor ve kış gecelerinde kömür dumanından nefes alamıyor..
O , sanatçı duyarlılığı ile okşayarak baktığı şehrinde on binlerce yıllık güzellikleri bir arada görebiliyor..
Derya Uğural ile yeni yayın dönemini planlarken geldi aklıma..Işın hocanın “KARAİN MAĞARASI” konferansında bir dinleyici soru sormak için söz aldığında tanıtmıştı O’nu..
- Antropolog Hüseyin bey ile birlikte …
Diye başlayan cümlesine yapışıp kalmıştım.Antalya’da bir antropolog vardı..Aynı salondaydık ve on binlerce yıl öncesinin anlatıldığı Antalya’yı da bu günün Antalya’sını da birlikte yaşıyorduk.Konferans sonrası yanına sokulup kendimi tanıttım ve kendisi ile antropoloji üzerine konuşmak istediğimi söyledim.Cebinden çıkardığı kartını uzatırken , tereddütsüz ve kolayca “ tabii ki” dedi.
Antalya hikayelerimin altıncısını yazıyordum…Kahramanım Dil Tarih Coğrafya fakültesinde Felsefe öğrenimi görürken biraz da Antalya’nın itmesi ile Antropolojiye ilgi duyuyor ve son sınıfta Sosyal antropoloji derslerini alıyordu.Kendimi hikayenin sıcaklığına kaptırmışken ,hiç beklemediğim bir anda bir antropolog ile karşılaşmıştım.
Genel yayın yönetmenimin şaşkın bakışları altında cüzdanım da duran kartını çıkardım ve O’nu aradım..
Söyleşi yapmak isteğimi hemen hatırladı ve Çarşamba gününün öğlen arasında randevu verdi.
Bulutlu , nemli ama yağmursuz Antalya günlerinden birinde “Badem altı çay bahçesinde” bir masaya oturduk.Birer bardak çayın ısıttığı sohbetimiz işte böyle başladı..

ÖZGÜR RUHLU BİR ÖĞRENCİYDİM.
- 1969 yılında Antalya doğdum.Antalya lisesi mezunuyum.Lise son sınıfta din dersi hocası ile anlaşmazlıklar yaşadım.Okulu bırakmak üzereyken Edebiyat öğretmenim Nursel Hoca, Nursel Erkal beni okulu bitirmeye ikna etti.Biraz O , biraz ablam..Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde tiyatro okuyordu.Biraz onlar biraz benim merakım Felsefe , sosyoloji , edebiyat filan derken Antropoloji eğitimini seçtim.İki fakültede vardı bu bölüm.Bir İstanbul Üniversitesinde bir de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde. Ankara’yı seçtim.1988 yılında girdiğim Üniversitede ilk yılımda kazı çalışmalarına katıldım.Sosyal Antropolojiyi değil paleantropolojiyi seçtim..Berna hoca Berna Alpagut ve Işın hoca, sizinle karşılaştığımız konferansı veren hocam.Bu konularda çok bilgili ve çok iyi eğitim almış öğretmenlerdi.Almanya’da Hitler faşizminden kaçıp Ankara Üniversitesine gelen Alman bilim adamlarının kurulmasında yardımcı oldukları bu bölümün öğrencileri oldukları için bu konuda Dünya çapında bir yere sahiptirler.Onlardan ders aldığım , onlarla kazı çalışmaları yaptığım için kendimi şanslı buluyorum.Aldığım eğitim “fosil insan bilimi” eğitimi.Doğrudan evrim kuramı üzerine kurulu bir bilim.Okula başladığımızda bir çocuk “ ben buraya Allahın varlığını kanıtlamaya geldim” dediğinde çok şaşırmıştım.Sonra O çocuğa ne oldu hatırlamıyorum.Ama aldığımız eğitim gerçekten çok iyiydi.İlk yıl Bursa’da Mustafa Kemal Paşa ilçesinin Paşalar köyünde , kuru bir dere yatağında kazı çalışmalarına katıldım.Anadolu da antropolojik kazı çalışmaları çok az yapılır.Bu kazı yeri de yol çalışmaları sırasında tesadüfen ortaya çıkmış ve bir Alman bilim adamı tarafından keşfedilmişti.Hominit denilen insansılara ait buluntular vardı.Miyosen dönemine ait insansılara ait buluntular.İnsan evriminde önemli buluntular veren önemli bir lokalite.Sinaptepe’de yüzey araştırması yaptık.Bu kazılar hala devam ediyor.Çünkü kazı denildiğine bakmayın .Neredeyse iğne ile yapılan kazılar bunlar.Dünya’nın her yerinden gelen bilim insanları ile çalıştık..Okul yaz kış sürüyordu.Kazı alanlarında da olsak hep okulda eğitim alıyormuşuz gibi.

DAĞLARI AŞINCA ANTALYA’NIN SICAKLIĞINI HİSSEDERSİNİZ.
- 1992 yılında fakülteden mezun oldum.Antalya’ya döndüm.Doğduğum yerdi. Evimdi ama ben mezuniyetimden sonra başka bir yeri zaten hiç düşünmedim.Akademisyen olmayı da kabul etmedim.Benim içinde çok kolay olmadı ama Üniversiteden ayrılıp Antalya’ya geldim.Hani Toros dağlarını tırmanır ve güneye devrilirsiniz ve mevsim ne olursa olsun yüzünüze bir sıcaklık çarpar.İşte ben hep bunu özlerim.Nereye gidersem gideyim Antalya’ya dönüş benim için hep güzel olur.Gece binerim otobüse sabah güneşin ilk ışıkları ile Antalya’nın sıcağına ve denizine ulaşırım.Denizi de çok severim.Babam denizi çok severdi belki ondan ben de denizi çok seviyorum.
- Antalya’da kafeterya – bar işlettim.Diskotek işlettim .Bu dönemde profesyonel turist rehberi Şaban Aktaş ile tanıştım.Maki turizmin sahibiydi.1995 yılında birlikte bir projeye başladık.Antalya’nın tarih öncesi dönemini anlatan bir kitap hazırlayacaktık.Işın hoca’nın dediği gibi insan uygarlığı tarihinin % 99’u prehistorik dönemdir.Sonraki bütün dönemler ve bu gün bütün insan uygarlığının sadece % 1’i dir…Ama nedense prehistorik dönem ilgi alanımızın yüzde biri bile değil.Oysa Antalya Dünya’nın en güçlü prehistorik dönem kalıntılarını bize veren bir şehir.Karain Mağarası’nın Dünya’da bir eşi yok.Karain mağarasını çalıştık.Kitabın ana çatısı çıkmıştı.Gelen turistlere rehber niteliğinde olacak, bilimsel bir çalışma olmayacaktı.Burdur – Hacılar , Elmalı – Semalar ve Beldibi – Kayaaltı sığınağını da yani neolitik çağı da ekleyerek turizme yararlı bir eser hazırlayacaktık ama işler iyi gitmedi.Ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu çalışmamızı sonlandıramadık.Ama bir gün böyle bir çalışma mutlaka yapılmalı.Şaban bey galiba çalışmamızı kendi internet sitesinde yayınladı.Umarım benzeri çalışmalar daha çok yapılır ve Antalya doğru bir şekilde tanıtılır.

KARAİN MAĞARASI DA BİR OKULDUR.
- Siz de oradaydınız..Anlatılanları duydunuz.Ben çok üzüldüm.Evet prehistorik kazı çalışmaları çok zordur , çok uzun sürer ama Karain Mağarası kazı çalışmalarının bu düzeyde olması ve hala ciddi sıkıntılar içerisinde çalışılıyor olması beni çok üzdü.Bu yaz oraya daha sık gideceğim.Daha fazla ilgileneceğim.
- Meslek sahibi olmamı annem çok istiyordu.Bir mesleğim bir işim olmalıydı.Ama ben galiba böyle hissetmiyordum.İçimde ki O özgür taraf hep ağır bastı.Hani hep anlatılır ya ilk sanat mağara duvarlarına çizilen resimlerdi filan diye.Aslında sanat çok daha eski ve insan hayatında çok daha güçlü bir yeri var.İşte benim sanatçı yönüm daha güçlüydü.Eşimle birlikte bir sanat atölyemiz var.Birlikte çalışıyoruz.
- Kitap çalışmasına geri dönersek ,aldığımız bütün derslerden yararlandım.Etnoloji , halk bilimi , yerleşim coğrafyası ama en çok prehistorya dersi aldık.Mağara duvarlarında ki resimlerin çok ötesinde şeyler var O dönemlerde.İnsana ait pek çok şey.Yani yalnızca sanat değil pek çok şey O dönemde başladı.İşte kitapta bunları vermek istedim.Antalya’nın prehistorik dönemini.İnsana ait bir çok ilk O dönemde başladığı için , bu günkü insanları O döneme daha kolay ulaşılabilir kılmak istedik.

ANTALYA GECELERİNDE NEFESSİZ KALMAK

- Antalya’dan çok keyif alıyorum.Önce de söylediğim gibi nereye gidersem gideyim Antalya’yı özlüyorum.Benim için Antalya’ya dönüş çok keyifli oluyor.Dağların bu tarafı hep daha sıcak olur.Denizin kokusunu hep özlerim.
- Antalya’nın çok ciddi bir imar sorunu var.Sorduğunuz için söyleyeyim bence 1970’lerin imar kıyakları Kale içini mahvetmiş durumda.Yıkılabilseler harika olurdu.Bana ne olmasını istersin diye sorarsanız.İşte bunu isterim.Kötü imar yapılaşmasının yıkılmasını.Falezlerin üzerine yapı yapılmamasını.Bir de Antalya’da kömür yakılmamasını..Gece olunca nefes alamıyorum.Boğulacak gibi oluyorum.Öyle kaliteli , kalitesiz filan değil, Antalya’da kömür kullanımı yasaklanmalı.
KÜLTÜR İLKEL FİLAN OLMAZ…
- Bazıları ilkel kültür filan diye tanımlıyorlar kendilerinden önceki kültürleri.Hiç böyle şey olur mu.Kültür’ün ilkel’i olmaz.Kültür var olduğu dönemin en gelişmiş yönüdür.Kültür gelişmişliktir.Kültürel görelilik diye bir kavram var.Herkesin , her dönemin kültürü O dönemin gelişmişliğini anlatır.Hoş görülü olmayı ve kültürel değerleri yargılamadan paylaşmayı öğrendim bu bilimde.Aldığım eğitim beni çok sosyalleştirdi.Bana her dönemin kültürü estetik gelir.
- Surlar…Surlara baktığımda O dönemin kültürünü , hayatını görürüm.İsterseniz inanmayın ama ben O taşlarda , hayatı görürüm,tarihin kokusunu alırım ve geçmişin sıcaklığını hissederim.
- İnsanın yarattığı her şey antropoloji biliminin konusudur.Bütün bilimler insan ve doğa ilişkisini iyileştirmek üzerine kullanılmalı.Çevreyi tahrip eden bilim olamaz.Bilimden korkmamalı , aklı her şeyin önünde tutmalıyız.Biliyorum günümüzde insanların kafası karışık.Ezoterik düşünceyi bilimin ve aklın önüne almış görünüyorlar.Ama bence bilim ve akıl ile yaşamayı başarmalıyız.

BADEM AĞACININ ALTINDA…
Su gibi akıp geçen bir zamanda kendisini dinleyen bir yabancıya düşüncelerini anlatırken sakin ve ilgiliydi.Hüseyin çağlayan , Doğduğu ve yaşadığı şehir ile ilişkisini sağlıklı kurmanın verdiği rahatlıkla konuşuyordu.Şehri için , şehrinin geçmişinde ki güçlü kültürü bu güne taşımak için neler yapabileceğini düşünürken , eşi ile birlikte kurdukları sanat atölyesinde bütün bu yaşanmışlıkların sanatsal ifadelerini üretiyordu.1996 yılında kale içinde tanıştığı ve 2003 yılında evlendiği eşi ile birlikte basit ve fakat sağlam bir hayat kurmuştu.Yedi yaşındaki kızları Güneş bu yıl İlk okula başlamıştı.On binlerce yıllık insan hayatının bütün değerlerini bilmek ve benimsemek O’nu güçlü kılmıştı.Fotoğrafını çekerken biraz sağa devrilerek arkamızda ki badem ağacını da hikayemize katmak istedim.sadece kalın gövdesi girdi kadraja…

Hiç yorum yok: