24 Temmuz 2011 Pazar

RAUF DENKTAŞ ANLATIYOR..

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
EN UZUN GECEYİ DENKTAŞ ANLATIYOR

Türk Silahlı Kuvvetlerinin , Dünya’nın tek barış getiren savaş harekatının en yakın tanığı Rauf Denktaş ,1988 yılında Kıbrıs’ta yayınlanan “Güvenlik Kuvvetleri Dergisi’ne” verdiği röportajda çıkarmanın ilk saatlerini anlatmış.
İşte Mesut Günsev’in kaleminden O anlar…
“ 5 temmuzdan daha evvel Makarios’a karşı iki teşebbüs yapılmıştı.Helikopteri düşürülmüştü.Ondan kurtuldu,bilahare zannedersem Trodos’a giderken arabasının altında bomba patladı.Ondan da kurtuldu.Bizce bunu Yunanistan’ın yaptırdığı besbelliydi…Makarios Kralcıydı.Kıbrıs’ı artık tamamen eline geçirmiş olduğuna inanıyor ve Türkiye’yi asla müdahaleye zorlayacak herhangi bir girişimde de bulunmadan yıllarca bekleme planları yapıyordu.Kıbrıs’ı çocukluğundan beri tanıdığı Yunan kralına hediye etmek sevdasındaydı ve Yunan kralı adına Yunan albayları ile uğraşıyordu….Son iki olayda Makarios öldürülmüş olsaydı onun yerine cunta ,derhal kendi adamını koyacak ve süratle enosis için büyük adım atılacaktı.Bunu önlemenin yegane yolu ,üçüncü bir teşebbüs yapıldığı takdirde Türkiye’nin müdahalesi olmalıydı.Bunun üzerinde uzun boylu düşündük ve bu düşüncelerimizi …böyle bir şey yapıldığı ve Türkiye’nin müdahale etmediği takdirde kısa bir süre içerisinde Ada’nın Yunanistan’a bağlanmış addedileceğini Türk hükümetine duyurduk.
Dolayısıyla 15 Temmuz sabahı saat 8.30’da yazıhanemde çalışırken silah seslerini işittim ve hemen arkasından Makarios’a darbe haberi geldi.Rum radyosundan marşlar ,”Makarios ölmüştür” anonsları ortaya çıkınca ilk yaptığım iş Türk hükümeti’ne,”Bu darbe enosis için yapılmıştır.Derhal müdahale gerekir.Müdahale zamanında yapılmazsa Kıbrıs meselesini kaybetmiş oluruz ve Kıbrıs Türk olarak çok zor durumda kalırız,” şeklinde bir mesaj göndermek oldu.Mücahitlerimizin psikolojik durumunu bildiğim için ,derhal mücahitlere dönük bir açıklama yaptım ve “sakın karışmayınız.Bu Rumlar arası bir iştir.Emirsiz bir şey yapmayınız.Bizi ilgilendirmez,” şeklinde uyarılarla mücahitlerimizin zamansız bir hareket başlatıp kendi bölgelerinde ki halkı ezdirmelerinin önüne geçmek istedim.Hemen hemen her gün ,Türkiye’ye günde belki bir-iki belki de daha fazla mesajlarla durumu bildiriyorduk ve ısrar ediyordum: “Müdahale gereklidir.Şarttır,” diye en sonunda herhalde sayın Ecevit biraz da tedirgin olmalı ki TC Büyükelçiliğine bir mesaj geldi.: “sayın Denktaş’a söyleyiniz endişe etmesinler.Hükümet olayları çok yakından izlemektedir.Konjoktür hazırlanmaktadır.”..bir parantez açarak size bir anımı anlatayım.
“Darbeden iki-iki buçuk ay evveldi.Bir rüya gördüm.Atatürk etrafında bir toplulukla Girne kapısından içeri giriyordu.Ben de etrafımda bir toplulukla kendisini karşıladım.”Atam , bizi kurtar artık.Dayanamıyoruz.Mümkün değil dayanamıyoruz,” dedim, elini öpmeye çalıştım.Bana sert sert baktı.Sonra gülümseyerek ,”konjoktür önemlidir .Denktaş ,konjoktüre dikkat ediniz,” dedi.Uyandığımda bu rüyanın şok etkisi altında kalmıştım.Bu sanki rüyanın ötesinde bir şey gibiydi.Sanki Atatürk’le hakikaten karşılaşmış,konuşmuşum duygusunu taşıyordum.Çok heyecanlıydım.sabahleyin erkenden saat 9.00’da Büyükelçi Asaf İlhan bey’e gittim.Kendisine bu rüyayı anlattım ve rüyayı günlüğüme de yazdım.Dolayısı ile 15 temmuzdan sonra sayın Ecevit’ten “konjoktüre dikkat ediyoruz ,konjoktüre bakıyoruz “ şeklinde mesaj gelince,”Asaf bey , geliyorlar “ dedim.
“19 temmuz’da artık Amerika’dan gelen sesler,”Canım Nikos Sampson artık idareyi ele almıştır.Çatışma durmuştur.halktan tebrikler gidiyor.Artık herhalde kendisini kabul edebiliriz “ gibi hava esmeye başladı.Bu bizi daha da endişelendirdi.Her gün yabancı gazeteciler geliyor bu oturduğumuz odanın arka tarafında Ledra Palas’da vurulmayacak şekilde siper alarak bahçede oturuyorduk…19 temmuzda bana ; Türkiye gelecek mi, gelmeyecek mi?Ne dersiniz? Diye bir soru tevcih ettiler.Dedim ki ,”kırk sekiz saate gelirse gelir, gelmezse artık çok geç kalır.”Çünkü ben Amerika’nın tanıma eylemine gireceğini istihbar etmiştim…..19’unda akşam üstü Asaf İlhan bey’in hanımı ile birlikte hiç yapmadığı bir yürüyüş yaptığını ,yürüyerek bizim kapının önünden geçtiğini ,benim içeride olup olmadığımı sorduğunu,içeride olmadığım kendisine söylenince,” O zaman akşama aratırım selam söyleyin.” Dediği bana duyurulduğundan herhalde bir şey var diye yine heyecanlandım ve ümitlendim.Hakikaten birkaç saat sonra beni arattı.Yanında o dönemin Bayraktarı da vardı.Bayraktar Nazmi bey’di zannedersem adı ve bana “ Beklediğimiz gün yarın sabah,”dedi.”
“Evet, en uzun gece başladı.Tabii ki sarıldık ,ağlaştık….Yapılması gereken işler arasında derhal bizim bir karargah bulmamız gerekiyordu.Hava saldırılarına,havan saldırılarına karşı Kooperatif Merkez Bankasının zemin katını seçtik.Karargahı oraya nakledecektik.Fakat bana verilen talimat ,”saat 05.00’e kadar yani çıkarma başlayıncaya kadar sakın ha kimseye bir şey söyleme “ şeklindeydi.Ancak söylemeden yapılmayacak işlerde vardı.Karargahın toparlanması ,taşınması,radyoya,televizyona verilecek beyanatların hazırlanması,tercümesi,bunu üzerine saat 22.00’yi zor bekleyebildim.22.00’de arkadaşları bir bir çağırdım.Bakan arkadaşları,müsteşarları ,kendilerine her tebligatı yaptığımda “Yarın sabah geliyorlar,” dediğimde evvela bir sevinç öpüşme,ağlaşma,sonra eve gidip geleyim istekleri ile karşılaştım.”Hayır ben size bunu söyledim.Artık bu kapıdan çıkamazsınız Türk ordusu gelinceye kadar burada kalacaksınız “ dedim ve öyle yaptık.24.00’ e kadar bekledik.Benim darbe gününden itibaren Birleşmiş Milletlerin verdiği ikametgahta kalan bir irtibat subayım vardı.Avusturyalı.O’na bol bol şarap içirip,”sen çık yat,”dedik.O da çıkıp yattı.Ondan sonra biz karahgah’ı taşıdık ve sabahın beşinden itibaren bizim radyomuz Bayrak ,” Türkler ada’nın dört bir tarafından çıkıyorlar” diye yayına başladı.Bize gelen tebligatta saat 05.00’te çıkılacak deniyordu.Türkiye saati,Kıbrıs saati demediler.Biz gelecekler diye 05.00’i baz olarak aldık ve anonsu yaptık ve neticede Rum’a bir saat erken haber vermiş olduk.Allahtan Nikos Sampson bunlara inanmadı.Ve fazla tertibat alamadılar.Ayrıca dört bir taraftan çıkıyor dediğimiz için ne tarafa bakacaklarını bilemediler….O gece hiç uyunmadı tabii.Gittim benim irtibat subayını uyandırdım.Yataktan fırlayıverdi.”Ne var ,” dedi.”Çıkarma var,” dedim.”Ne çıkarması?,” “ Türk çıkarması.” “ Aman” dedi .Pantolonunu giyerek merdivenleri inişini hatırlıyorum.Derhal karakola telefon etmek istedi.Telefon hatlarını kestiğimizi,karargahı başka yere naklettiğimizi anlattım.Aldık O’nu da karargaha götürdük.O adamın Kooperatif Merkez Bankasının önünde bizimle birlikte Girne dağlarına bakışını ve bekleyişini hatırlıyorum.Gecikmeyle de olsa evvela derinden top sesleri gelmeye başladı,sonra arkasından uçakların paraşütçüleri indirmeye başladığını gördük.O an etrafımda olanların yerlere kapanıp toprağı öpüp şükürler olsun dediklerine tanık oldum.O soğuk Avusturyalı da bu manzaraya bir baktı ondan sonra iki eliyle elimi avuçlarının içine aldı içtenlikle ,” Sizi kutlarım artık kurtuldunuz,”dedi.Bundan benim çıkardığım anlam şu: Bu subay katliamın nasıl yayılacağını biliyordu.Onun bilinci içerisindeydi.O çok sıcak ,o çok heyecanlı şekilde elime yapışıp ,” Artık kurtuldunuz” demesini hiç unutmuyorum….

Hiç yorum yok: