6 Mayıs 2009 Çarşamba

KÖŞE YAZILARI

ANTALYAYI ANLAMAK (11)
 
ANTİK KENTİN BU GÜNÜ
İçinde olupta anlamadığımız şey midir hayat?
"Derya içre olupta deryayı bilmeyen balıklar gibimiyiz" hepimiz?
İçinde yaşadığımız anın değerini,yaşıyor olmanın,seviyor olmanın,biliyor olmanın güzelliğini biliyormuyuz?
Galiba bilmiyoruz.
Sağa sola koşuşturup duruyoruz..
En çok izliyor ve ,
Sağa sola tepkiler veriyoruz.
Edilgen bir hayatın kimliksiz karakterleri gibi.
Akıp giden zamanın farkında olmayan tortusu.
Bitip yiten bir hayatın baş aktörü.
Bu mudur?
Hayat bu mudur?
Yoksa gerçekten hayat bu mudur?
Gerçekten sorulan bir soru olsa hemen yanıt vereceğim ama bu soru bile sorulmadan havada duruyor sanki.
Ne hayatı sorguluyoruz,nede gerçekten yaşıyoruz.
Yuvarlanıp gitmek deyimi bu günün hayat anlayışını geçmişe göre daha çok yansıtıyor.
Yuvarlanıp gidiyoruz.
Debelenip duruyoruz.
Arkamızda bıraktığımız iz işte bu.
Yuvarlanıp giden bir insanın şekilsiz izleri.
Üstelik bu gün toplum olarak ' topluca yuvarlanıp' şekilsiz izler bırakıyoruz.
İşte şimdi sıkı durun.
Yuvarlanmayı bırakın ve yere sıkı basın.
Sizi sarsacak bir gerçeği hatırlatacağım size.
Arkanızda bıraktığınız bu şekilsiz izler , arkanızdan gelen çocuklarınızın ders çıkarıp kendi izlerini bırakmak için takip edecekleri işaret fişekleri.
Yerlerde bir takım anlamsız yuvarlanma izleri.
Ardıllarımızın izleyecği yol bu mu olmalı.?
Sizi anarken yerdeki şekilsiz yuvarlanma izlerini mi hatırlamalılar.
Bunu mu takip etmeliler.?
Evet bu soru soruldu.?
Ben sordum.
Size sordum.
Yanıtını filan da istemiyorum.
Çünkü ben doğru yanıtı biliyorum.
Çünkü ben Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden yürüyorum.
Çünkü ben ardımda derin ,açık ve anlaşılır izler bırakıyorum.
Çünkü ben Çağımı yaşıyorum.
Yani ben çağdaş bir insanım.
Çağdaş düşünceyi ve Çağdaş hayatı destekliyorum.
 

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ANTALYAYI ANLAMAK (12)
 
 
SEÇİLDİM - ATANDIM
 
Hatırlayın lütfen.Bir önce ki köşe yazımda Belediye Başkanlarının ısınmasını beklemenin olası zararlı etkilerinden
Söz ederek, mevcut kadrolar ile yeni ekibin birlikte çalışmalarının önemi üzerine bir cümle kurmuştum.
3. kez seçilen başkanlar için bile yeni oluşan Belediye meclisleri açısından çok önemli olan bu konuyu bu kez biraz daha farklı bir açıdan tartışacağım.
KÜRESEL SERMAYENİN BÜROKRATI
Haklısınız bu tanımı ilk kez duyuyorsunuz.
Benim tartışmak istediğim konu da bu.
Bürokrasi ; mevcut devlet sisteminin belirlediği koşullara uygun insanların görev tanımı belirlenmiş statülere atanması ile oluşur.
Demokratik sistemlerde bu yapı devlet sisteminin devamlılığını sağlar.
Seçilen yönetim mekanizması ve seçilen karar organı üyelerinin mevcut devlet sistemine uyumunu ve sistemin
sürekliliğini sağlarlar.
Yani Bürokratlar Ulusal Devletin görev insanlarıdır.Görev tanımları da yine yasalarla belirlenmiştir.
Kendi içimde uzun süredir tartışıyorum.
Ulus devlet bürokratları nasıl olur da küresel sermayenin bürokratı olur diye.
Ama oldu...
Galiba önce sermayenin bürokratı olundu...Bu değişimin öncüsü Turgut Özal'dı.
"Benim memurum işini bilir "öz deyişi ile tanımladığı sermayenin bürokratı , güç dengesi değişince, yani sermaye
el değiştirince küresel sermayenin bürokratı oldu.
İşte yönümüzü , kimliğimizi , geleceğimizi kaybettiğimiz süreç böyle işledi.
Seçilmişlerin tercihi doğrultusunda yaşanan bu dönüşüm akademisyenlerimiz tarafından çok iyi tahlil edilmeli.
Demokrasinin , kendisine yönelik tehditlere direnci konusu bence günümüzün akademik tartışmalarının da özünü
oluşturmalı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,son seçiminde tüm küresel güçlere karşın Ulusal yapıyı tercih etti.
Sadece Kuzey Kıbrıs halkı değil Antalya halkı da seçiminde Ulusal güçleri tercih etti.
Ulusal kimliğimizi ve gücümüzü önemsediğimizi ,ulusal değerlerimize sahip çıktığımızı açıkça ifade ettik.
Merkezi idareye karşın yaptık bu tercihi.
Bu kadar güçlü ve kararlı bir duruştu bu.
Bazıları işte bu yüzden çok üzüldü ve çok kızdı.
Ama bu günün sorunu bu değil.
Bu günün ve bizim sorunumuz , küresel ekonomik düzene uyan bürokrasiyi derhal ulusal çizgiye çekmek.
Yapılacak en küçük iş için bile küresel sermayeye borçlanan bir yapının yüzünü yeniden ulusal çizgiye döndürmek.
Borçlanmayı iş olarak gören bu anlayışı -derhal ve kesinlikle- üretmek zorunda olduğumuz gerçeği ile buluşturmak. Üstelik "üretme işini" kendimizin yapmamız gerektini yeniden anlamasını sağlamak.
Yaparsa hoca yapar dediğimiz yoksa tam da bu mu?



ANTALYAYI ANLAMAK (13)


ENERJİ - KÜLTÜR-SANAT VE SPOR
Biz gazetecilerin üstesinden gelmemiz gereken çok sayıda baskıdan birisi de aynı konuyu defalarca
ve farklı dillerde yazmak zorunda oluşumuz.
Kenti yönetmeye talip olanların seçildikten sonra görme, duyma,okuma ve okuduğunu anlama konusunda
isteksizlik göstermeleri "vukatı adiyedendir"
Yani bu böyledir ve böyledir diye seçimi kaybetmeleri sözkonusu da değildir.
Dolayısı ile bu giriş tamamen günümüzden ve meclislerimizden uzaktır.
Sadece biz gazetecilerin böyle hissetmeleri ile ilgilidir.
21.yüzyıl kendi meteorolojik,jeopolitik ve demografik özellikleri ile algılanmazsa pek öyle yaşamak isteyeceğiniz bir yüzyıl olmayabilir.
Bunun sorumlusu da hiç kuşkusuz yerel ve merkezi hatta küresel yönetim aktörleri olacak.
Ama inanın bana 21. yüzyılı yaşamak çok güzel olabilir.
Kötü yöneticilerin elinde "lale devri " bile bir felakete dönüşmüştü.
Kaldı ki 21. yüzyıl dehşetli bir hızla geldi ve gelirken müthiş yenilikler getirdi.
İnsan bu güne dek kendini hiç bu kadar muktedir hissetmemişti.
20 yüzyıl ,insan uygarlığının bu Dünyanın sonunu getirecek iş ve işlemleri ile dolu olarak algılanırken 21. yüzyıl insanı bütün bu olumsuzlukların üstesinden gelebilecekmiş gibi hissediyor.
Herşey bu kadar hızlı değişti.
Ama bu değişimin de hayatın kendisinin de ENERJİYE gereksinimi var.
Enerjisi olmayan bir yüzyıl yaşanılası olmadığı gibi yaşanamaz da zaten.
Hele başkasının ürettiği enerjinin kırıntıları ile sürünerek yaşanılan bir yüzyılın insanı olmayı hiç istemem.
Enerji konusu artık sadece merkezi yönetimin sorunu olarak algılanmamalı.
Çünkü öyle değil.
21. yüzyıl teknolojisi enerji yatırımı ve üretiminin artık yerel ölçeklerde de yapılabileceği biryığın imkan sundu bize.
Fosil yakıt çözümleri 20. yüzyıl ile birlikte geride kalırken,(kömürün nasılda ayağa düştüğünü biliyorsunuz)
Petrol hakkında da söylenmedik kötü söz ve dökülmedik kan neredeyse kalmadı.(" Irak kanlısı" umarım sonuncusu olur.)
Şimdi konunun tekrar yazımına geldik.
Antalya su , güneş , rüzgar ve dalga enerjisi üretmek için vizyon projesini yapmalı ve bu 5 yıllık dönemde üretime geçmeli.
Kent Konseyi bu konuda insiyatifi ele almalı.
Gündem 21. çalışma guruplarına "ENERJİ" gurubu eklenmeli ve 20.yüzyılda alternatif denilen, 21. yüzyılın ise esas enerji kaynakları olan teknolojiler üzerinde derhal çalışmaya başlamalı.
Enerji konusunu çözemeyen bir yönetim hiç bir konuda başarılı olabileceğini düşünmemeli.
PORTAKAL ÇİÇEĞİ KÜLTÜRÜ
Antalya Enerji politikaları gibi 2500 yıllık kültürünü de yeniden üretebilir olmalı.
Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı bunun için kuruldu.
"Portakal çiçeği kültürü" üretkenliği ve yeniden var olmayı ifade etsin.
Antalyanın geçmişi ile tanışıp geleceğe doğru ilerlemesini sağlasın.
Kültür - sanat ve enerji üreten bir kent olarak Dünyanın en önemli Turizm merkezi olabiliriz.
Bunun için ayrıca birşeyler yapmamıza gerek yok.Muhteşem bir doğa,yaşanılası bir iklim ve su kaynaklarımız var.
2010 yılının spor aktörü olan kentimizin amatör spor politikalarını belirleyelim ve Dünya spor organizasyonunu herkesin yaşamak isteyeceği bir şölene çevirelim.
Böyle bir organizasyonun parçası olmak insan hayatında bir kez bile olmayabilir.
Biz Dünya Basketbol Şampiyonasına ev sahipliği yapacağız.
Bırakın spor planlamasını henüz salonumuzu bile yapmadık.
Kent olarak ta Antalyalılar olarak ta bu organizasyona hazır değiliz.
Sadece geleceğimizi planlamaya ama bunu birlikte yapmaya ihtiyacımız var.
Bence baş aktör KENT KONSEYİ....
Kendileri ve diğerleri ile çekişen yöneticilerin bu kente olan borçlarını ödemeleri mümkün değil.
Umarım bu konuyu bir kez daha yazmam gerekmez.
Tembelliğimden değil, Antalyanın zaman kaybetmesini istemediğimden.
Hadi artık yapacak birşeyi olanlar ile görevlerini yapmak zorunda olanlar bir araya gelelim.
Şehrimiz için, geleceğimiz için birlikte üretmeyi başaralım...


ANTALYAYI ANLAMAK (14)
 
 
İÇİNDEN TRAMVAY GEÇEN ŞEHİR
Arada sırada da olsa sizde böyle düşünürmüsünüz bilmem.Her kentin kendine özgü güzellikleri olduğu
gibi , çirkinlikleri de vardır.
Hadi adını doğru koyalım.
Her kentin güzelliklerinin yanı sıra onu bir dönem de olsa yönetenlerin yaptığı çirkinlikleri de vardır.
Biz buna yönetim çirkinlikleri diyelim.
Saat kulesi....
Karaalioğlu parkı...
Atatürk parkı...
Varyant...
Falez parkları...
Hemen tepki göstermeyin...Bunlar Yönetimsel güzellikler.
Her yönetici kötü iş yapmaz zaten...İsimleri ile de şükranla anılırlar.
Örneğin Falez bandını 60 metreye çıkaran Hasan Subaşı...
Dönerciler çarşısı ve Nürnberg tramvayı....
Evet hem iyi hemde iyi niyetle kötü işler yapan başkanlarımız da var.
Artık içinden Tramvay geçen şehrin hikayesini anlatabilirim.
Şehrin neredeyse tamamı kendisine "dur" "yapma" derken kenti kuzeyden güneye caart diye yarıp geçen
belediye başkanı daha önce de hiç kimse ağzını dahi açamadan seçilir seçilmez şehri doğudan batıya ikiye bölmüştü.
Lastik tekerlekliler saatte 80 kilometre hızla doğu-batı aksında vızırdarken Antalyalı şehir içinde ölümlü trafik kazaları ile tanıştı.
Menderes Türel döneminde yapılan battı-çıktılarda kaç antalyalı öldü hatırlıyormusunuz?
İnsana değil de lastik tekerleklilere geçiş hakkı veren bu hattın üstüne,evet resmen üstüne demir tekerlekliyi oturttu.
Hiç bir bilimsel dayanağı olmayan bu bakış çok tehlikeli oyuncakları şehrin içerisine soktu.
Üstelik aynı yolda hem lastik hemde demir tekerlek gidiyor.
Birbirini kesiyor,yanyana gidiyor ve insanların yaşayabilecekleri bir alan bırakmıyor.
Akıl almaz bir çirkinlik ve kentin 50 yılda oluşturduğu dokuları birkaç ayda yok ediş.
Yapılan bu işin en çirkin yanı devasa demir tekerleklinin işlevsiz kaldığı bir hatta lastik tekerleklilerle birlikte çalıştırmayı düşünmek olmalı.
Kesişme noktaları insanların oarada olmamalarını gerektirecek kadar tehlikeli.
Çok kaza olacağını söylemek için sistemin çalışmasını beklemek gerekmiyor.
Siz demir tekerlekli neden çalışmıyor diye soruyormusunuz.
Hayır...
Gerek yok çünkü...
Aynı hatta daracık yollarda lastik tekerlekli çalışıyor.
Metro yer altından gidecek bu çirkinlik bu dehşetli yok ediş yaşanmayacaktı.Ancak maliyeti çok pahallı ve işletme açısından verimli olmadığı için O da doğru değildi.
Eskişehir örneği Antalya için en doğru çözümdü.
Lastik tekerlekli ulaşım dışarı çıkacak,hafif raylı sistem şehrin içini dolaşacaktı.
İmalatı Eskişehir cer atölyelerinde yapılacak ucuz ve bizim olacaktı.
Menderes Türel Antalya ya önümüzde ki 20 yıl için baş ağrıtıcı olacak bir eser bıraktı.
Bir de Demirciler çarşısı....
Dev stadyum çukuru.
Olmazsa olmaz denilen 300 metrelik alışveriş merkezi.
Eski otogarın yerine yapılan alışveriş merkezi bomboş dururken doğugarajına kazılan çukur.
Antalya bütün bunları hak edecek ne yaptı ...
Menderes Türel bir çalışma dönemine bu kadar yanlış işi sığdırabildiği için başarılı olmalı.

ANTALYAYI ANLAMAK (15)
SİZİN İÇİNİZDEN NE GEÇİYOR ?
Şehrin içinden tramvay geçirdiler.Nürnberg tramvayı...çiling çulung diyor , tıngır mıngır geçiyor.
Sonra şehir hayatı hızı ile ölçtüğünüzde "bir anda" lastik tekerlekli canavarlara saatte 80 kilometre hız yapın
dedikleri delikleri açtılar.
Ölüme koşan vızıltılarla geçtiler şehrin içinden.
Sonra İspanyol tramvayı çıktı ortaya.
Kuzeyden güneye yırttı attı şehri.
Henüz sesini duyamadık..Hareket edemeyen bir ağırlıkla şehrin üzerine çöktü.
Parça parça bir şehrin parçalanmış insanlarıyız artık.
Konyaaltı ile Larayı birleştirelim , havalimanını şehre bağlayalım diye çıkmıştık yola.
Kuzey antalyalı - güney antalyalı olduk. Doğu antalyada doğup batısını görememiş kuşaklar yetiştirdik.
Avuç içi kadar bir şehri nasıl böyle kısa bir sürede paramparça ettik?
Üstelik her bir büyük yatırım için bu kentin gönüllüleri düşüncelerini açıkladılar.
Kimi yapmayın dedi , kimi yaparsanız böyle olur dedi.
Duymadılar...Dinlemediler...
Muhtemelen bu günde duymuyorlar , dinlemiyorlar...
Dünya yılı ile ölçülen bir zaman kavramına oturttuğumuz insan ömrümüz var.
Aynı zaman kavramında algıladığımız şehirlerin de ömrü var.
Bir şehrin ömrü , insan ömrü ile ölçüldüğünde 100 lerce insan kuşağı ile anlatılabilir.
Bir insanın 5 yıllık hizmet süresinde yapacağı işleri bir şehrin kabul etmesi için yapılacak işin yıllarca konuşulmuş , planlanmış ve üzerinde anlaşılmış olması gerekir.
20 yıl oldu bu şehir "dönerciler çarşısını" kabul ettimi?
Nürnberg tramvayı hala bir şehir oyuncağı.
Battı çıktılar şehri ikiye ayırdı ve birleştirmek için çok daha büyük köprüler ve yeni ulaşım aksları yapmak zorundayız
İspanyol tramvayı mevcut hattında taşıyacak insan bulacak mı ? sorusu henüz yanıtlanmadı.
20 insan yılı sonra belki...
50 insan yılında oluşan şehir dokusunu yok etti.Kendi dokusunu da en iyimser bakışla 20 yılda oluşturacak.
Sizi bilmem ama benim içimde sıkıntılı bir tramvay patinaj yapıyor.
Beni ve içinde yaşadığım şehri hiçbir yere götüremeyen bir boşuna çaba.
Canım sıkılıyor.
Küçük bir gazete haberi.
Güzel ülkemin güzel şehirlerinde bir günde 9 insan kendi canına kıymış.
Düşlediğimiz ve istediğimiz bence bu değildi.
Yönetim kararları insanları mutlu etmek için alınmalı.
Huzurlu ve güvenli yarınlar planlayan yöneticilerimiz olmalı.
Hadi vaz geçtim...Hiç olmazsa Antalya'nın yöneticileri böyle olmalı.





DEMOKRAT ANTALYA


Artık derin bir nefes alıp daha serin kanlı düşünmenin ve demokrasinin ne olduğu konusunda ahkam kesmeden sadece samimi olmanın zamanı.

Herkes için bu böyle.

Bu gün sizinle 7 milyar liranın nereye yattığını ,y da 28 kez kimin kimi onurlandırdığı konularını tartışmayacağım. Bunlar sonranın konuları ve inanın bana daha çok konuşulacak.

Demokrasinin beşiği ,demokrasinin kalesi ve demokrat olma konularında hiç de geride durmadığımızı,

Özgürlüğümüzün değerini bildiğimizi,

Siyasi kararlarımızı özgür ve bağımsız karakterimizle verebileceğimizi görmüş ve göstermiş olmanın derin rahatlığı içerisindeyken,

Sadece bir tek şey söyleyeceğim.

Sayın Mustafa Akaydın kuracağı kadroyu çok dikkatli seçmeli.

Sakın ola ki biliyorum ve evet zaten öyle yapacağım demeden , ( çünkü eminim ki zaten böyle düşünüyor.) her ismin üzerinden en az iki kez geçmeden karar vermesin.

Aklımdan geçen başlığı yazımın sonunda söyleyeceğim.

Çünkü bu duyguyu içimde taşıyamam.

Başbakan gibi.

O nasıl her şeyi söylüyor.

Bende bu duygumu sizinle paylaşmalıyım.



Ne İzmir gavur….

Ne de Antalya NANKÖR……



Sadece özgür ve bağımsız bir karaktere sahip….

Yeni dönem herkese hayırlı olsun.



DÜNYA ŞAMPİYONU ANTALYADAN ÇIKACAK


Önümüzde ki yıl Antalya , Basketbol sporunun gerçek devlerini ağırlayacak.
Bütün Dünyadan basketbol severler Antalya'ya gelecekler.
Antalya öyle sıradan bir yer değil ki 16 günlüğüne gelsinler.
İyi bir çalışma ile Organizasyonu 25 gün konaklamalı olarak kolayca satabiliriz.
Antalya bu...Gez , dolaş , alışveriş yap, denize gir, gece istediğin gibi eğlen , tarihi , doğası,
lezzetli yemekleri,kültürel değerleri ile bir Dünya cenneti.
Böyle fırsat insan ömründe bir kez yaşanır.
Dünya'nın en iyi 4 takımı Antalya da mücadele edecek.
Muhteşem bir spor tesisi.
7 yıldızlı konaklama ve eğlence imkanı.
Tertemiz bir deniz, yaşanılası bir doğa.
Nasıl güzel bir pazarlama imkanı değil mi?
Ne yazık ki durum tam böyle değil.
Henüz ortada spor tesisi yok.
2002 yılından beri tesis projesi var,inşaat için para bütçede hazır yer planda işlendi ama ortada hiç bir şey
yok.
Neden?..
Çünkü Menderes Türel Antalyalılara şantaj yapar gibi,ben oraya stadyum ve dev alışveriş merkezi yapmazsam spor salonunu da yapmam dedi.
Ve yapmadı.
Gider ayak hafriyat çalışması başladı ama Antalya'ya dayattığı,fakat Antalyalıların istemediği diğer tesislerin de hafriyatını yaptırdı.
Şimdi Müteahhit parasını istiyor.
Çünkü ticari alan ve stadyum mahkemelik.
Olan Kapalı spor salonu ve Dünya Basketbol Şampiyonası organizasyonuna olacak.
Bir ara , "yapmazsanız organizasyon Cumhurbaşkanının memleketine Kayseriye alınır" bile dendi.
Ticari alan ve stadyum yapılsın diye neler yaptılar , neler söylediler.
Şimdi artık yoklar ama çukurları kaldı geride.
İyi yönetim,sağlam organizasyon ile çabucak çözeriz biz bunları.
Organize olmalı ve birlikte çalışmayı başarmalıyız.
SPOR ŞURASI toplanarak 2010 yılının bütün aktörleri belirlenmeli.
Üniversite bu organizasyona dahil edilmeli.
Amatör spor kulüpleri federasyonu , basketbol camiası organizasyonun gönüllüleri olmalı.
Bu arada organizasyonda görev almak isteyen gönüllüler için başvurucu süreci 28 mart günü başladı.
Antalya Valiliği ve İl Genel Meclisi kamu kurum ve kuruluşlarını bu iş için bir araya getirmeli.
Bütün Belediyeler kendi ilçe ve beldelerinde yapılıyormuş gibi bu organizasyonu desteklemeli.
Medya?...kenarından köşesinden değil hergün organizasyonu ve takımları tanıtan yayınlar yapmalı.
16.cı FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye de yapılacak.
28 ağustos 2010 da başlayacak olan turnuva 12 eylül günü sona erecek.
Turnuva , Ankara - İzmir - İstanbul ve Antalya 'da yapılacak.
24 ülkeninin ulusal takımları ve yıldız oyuncularını Antalyalılara tanımalı.
Organizasyon amblemi ile ilgili turistik anı eşyaları üretilmeli.
Okullarda tanıtım toplantıları düzenlenmeli ve maçlara katılım en üst düzeyde olmalı.
Bütün bunları kim yapmalı.?
Baş aktör Antalya valisi ile Büyükşehir belediye başkanımız.
2010 gönüllüleri ve sorumlularının bir araya gelmesi gerekiyor.
Çok zamanımız yok.
Hep birlikte Antalya için çalışamanın fırsatı önümüzde.
Bence biz bunu başarırız...
Meraklısı için dip not: ABD ulusal basketbol takımının yıldız oyuncusu Kobe Bryant 2010 için Antalya da olabilir.
ABD - İspanya arasında oynanması olası maçta Pau gasol ile Kobe arasında ki mücadele kesinlikle kaçırılmamalı...2008 Pekin olimpiyatlarının unutulmaz müsabakasının rövanşı hiç kaçırılır mı?


İMAR DOSYASI VE 2010
Antalya'nın 12 yıldır plansız olan alanlarının olduğunu biliyormusunuz.?
Sadece Muratpaşa belediyesi sınırları içerisinde 14 paftayı içeren koskocaman bir alan Hasan Subaşı
Mehmet manavoğlu döneminden bu yana plansız.
O ekibin yaptığı 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlar mahkeme kararı ile iptal olduğundan bu yana kenti yönetenler
Yeşilbahçe mahallesinden Havaalanına dek olan alanın büyük bölümünü plansız bırakarak bir garip yönetim sergilediler.
Bekir Kumbul ve bence Menderes Türel bu alanda ki ikircikli tutumları ile başarısız oldular.
Süleyman Evcilmen ise 3. dönemine başladı.
Plansız 14 paftalık dev bir şehir parçası ile planlı ama uygulaması yapılamayan Ermenek mahallesi O'nun sorumluluğunda.
İşte bu dosyayı açmak ve artık çözmek zorundayız.
Kırcami mülkiyet sorunu yaşamayan bir alan.Mülk sahiplerinin yapılan planda ki %35 DÜZENLEME ORTAKLIK PAYINA ve 0.80 imar emsaline karşı çıkışlarından bu yana 12 yıl geçti.
El değiştiren tapular oldu.Küçülen hisseler oldu .Birilerinin topladığı geniş alanlar oldu...
Mülk sahiplerinin beklentileri daha da büyüdü.
Yasa değişti Düzenleme ortaklık payı şimdi artık % 45...
Toprak hala verimli. Tarım Bakanlığı bu verimli araziden vazgeçmiyor..
Sulama imkanı kalmayan bu araziler zorlukla ekiliyor.Kaliteli ve ama az miktarda ürün elde ediliyor.
Kentin ortasında bir garip çıkmaz...
Çözümsüz gibi görünen ancak çözülebilir bir planlama alanı.
Kırcamililer Süleyman Evcilmen'den yine randevu istemişler.
Bu dönem ne yapacağını soracaklar O na..
Muhtemelen bir yığın mazeret ve imkansızlık öyküsü dinleyecekler.
Merkezi hükümetin Tarım arazisi duruşu aşılamaz gibi görünecek O toplantıda.
%45 DOP ve imar emsali konularında tarafların arasında müthiş mesafe var.
Mülkiyete saygı konusunda da farklı bir bakış var aralarında.
Bakalım Mustafa Akaydın ve ekibi konunun neresinden dahil olacaklar.
Bakalım Kent Konseyi yeni vizyon planı çalışmasında bu konuya nasıl bakacak.
Tarafların üzerinde uzlaşarak çözeceği bu konu 21.yüzyıl Antalyasının yeni yüzü olacak çünkü.
2010 AKTÖRLERİ
2010 yılı Antalya için oldukça önemli bir yıl.
Sportif faaliyetlerin en üst düzeyini organize ederek kendisini geliştirecek.
BASKETBOL DÜNYA ŞAMPİYONASI'nın bir ayağı Antalya'da yapılacak.
2002 yılında Elde ettik bu hakkı.
Antalya milletvekili Metin şahin ile birlikte çok çaba harcadık.Ama en büyük katkı Metin Şahinindir.
Sadece bu kararın alınması ile yetnmedi.Müsabakaların oynanacağı salonun projesini yaptırdı ve parasal kaynağını
Basketbol Federasyonu bütçesine koydurdu.
Proje hazır,para hazır,organizasyon hazır.
Hazır olmayan Menederes Türel di.O başka hesapların ve projelerin peşinde koşarken tesisin yapımı çok aksadı.
Türel'in yaptığı tek şey Doğan Hakyemez ile bir sözleşme yapmak ve 1.basketbol liginde bir takım oluşturmak oldu.
Yeni yönetimin ilk yaptığı işlerden birisi de Doğan Hakyemez'e sözleşmesini uazatmayacaklarını söylemek olmuş.
Yani Mustafa Akaydın ekibi 2010 Dünya şampiyonası ile olan tek bağlarını da koparmışlar.
İyi yönetim Talip olduğu göreve hazır olan yönetimdir.
Bu konuda SPOR ŞURASI toplamak iyi bir başlangıç olabilir.
2010 yılının aktörlerini belirleyerek çalışmaların sürdürülmesi gerekiyor.
Şampiyonaya sadece bir yıl kaldı.
Ortada da hiç bir şey yok.


SOSYAL PROJELER
Günaydın sevgili okur.
Günaydın Antalya.
Bu gün sabah kahvaltımı yaptıktan sonra günlük yazımı yazmak için bilgisayarımın başına oturdum ve
her zamanki gibi internet tarayıcımı açtım.
Çınarlı cadde kavşağında Büyükşehir belediyesinin dev toteminde başkanımız Mustafa Akaydın ve şirin bir
kız çocuğunun harika bir fotoğrafı vardı.
Ulusal Egemenliğimizin güvencesi çocuklarımızın bayramını kutlayan bu pano içimi ısıttı.
Değişim başlıyor dedim kendi kendime.
Dünyaya bakış,hayata ve insana bakış değişiyor.
Antalya'nın tercihi işte tam da bu dedim.
Sonra iki gün önce bir sohbet sırasında Mustafa Akaydın'ın sosyal bir projeyi başlattığını ve yaşlılara
yönelik bir proje için gönüllüler hatta küçük bir bedel karşılığı görev alacak kişilerin başvurularının kabul edildiğinin
konuşulduğu geldi aklıma.
"Hamdolsun verdiğin internete"* diyerek tarayıcımı Antalya büyükşehir belediyesinin websayfasına yönlendirdim.
Tahmin ettiğim gibi değişim henüz o uzaya ulaşmamış.
Ama olsun.Güzel ve sıcak bir mesaj ile bana ulaşan Antalya Büyükşehir belediyesi yetkilileri ile
görüşüp,onlarda ki değişimi de hissetmek istedim.
Değişimin yeni sesi Akgün hanım ile konuştuk telefonda.
Sıcak , samimi , yaptığı işe inanan bir ses.
Sosyal projeleri konuşmak istedim kendisi ile.
Belli ki henüz oralara gelememiş başkan.
Yoğun bir ziyaret trafiği ile geçiyor günler.
Belediyeyi tanımak ve anlamak günlerindeler.
Oysa hayat "samimi de olsa" "gerçek te olsa " mazeret dinlemiyor.
Akıp gidiyor.
Her günü yeniden üretmek zorunda olan bir kurum için en önemli şey zaman.
Zamanı iyi ölçüp doğru kullanmak.
Hatırlıyormusunuz?.122 gün sonra bitiriyoruz tabelaları ile doluydu her yer.
İşte bu çok önemli.
Yapacağınız işi bilmek ve zamanlamak.
Durun , bekleyin , yapacağız demek, ancak bir iki ay daha su götürür.
Sonrası için bile bu günden çalışan birilerinin olması gerekiyor.
Başkanın ısınmasını bekliyor olmak inanılmaz derecede kötü sonuç verir.
Sosyal projeler , ekonomik projeler, verilen sözler ve geçen günler....
İlk 20 gün için zaman kullanımı başarısı ve konuya hakimiyet değerlendirmeleri yapılarak var olan ekip ve yeni kadro derhal çalışmaya başlamalı.
Yapılacak çok iş var.
 
* Kıymet Nadir Bindebir'in kitabı..

Hiç yorum yok: