KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
SPOR YAPMAYAN ÇOCUKLAR
Yazının ilk cümlesinde Belediye başkanlarının adını yazmazsam ilgilisi okumayacakmış gibi …
Mustafa Akaydın , Hakan Tütüncü , Muhittin Böcek , Süleyman Evcilmen…
İşte yazdım..Umarım okurlar…
Konu gerçekten çok önemli…Geleceğimiz olan çocuklarımız.
Çocuklarımız spor yapma imkanından kopartılıyorlar..
Okul ve spor yurtları anlayışından uzaklaşan eğitim sistemimizde artık spor dersi seçmeli ve yapılmıyor..
Çocuklarımız spor yapmasını da , yarışma ruhlarını da kaybedecekler. Uygulanan eğitim sisteminde çocuklarımız otoriteye biat etmek üzere yeniden şekle sokuluyorlar..
Yani geleceğimiz , bilmeyen , düşünmeyen , mücadele etmeyen çocuklarla biçimlendirilecek…
Bunun farkına varmak ve bir şeyler yapmak şehrimizi yöneten kişilerin sorumluluğu…
Yani Valimizin , yani belediye başkanlarımızın…
Şehirde olan ve olmayan her şeyden birinci derecede sorumlu olan kişiler onlar..
Gazete yazılarını okusalar da galiba eskiden olduğu kadar çok dikkate almıyorlar..
Yani nerede O eski okuyucular demek çok yanlış değil.
Olsun..Canları sağ olsun…
Şehrimizde amatör sporlar için bir şeyler yapan insanlar var.
Uzun bir süre geçti Metin Bulut’un adını yazılarımda görmüyorsunuz.
Nedeni şu…
Ne zaman arasam arazide…
Bir araya gelip konuşmak , yaptıklarını ondan dinlemek istedim..
Vali Alaaddin Yüksel tesislerinde görüştüğümüzde Serik tarafından bir beldeden , otobüs dolusu çocuğu Antalya’ya getirmiş spor yaptırıyordu…
Çayını içerken bir beldenin neredeyse tüm erkek çocuklarının spor yapmasını izlemenin tadını çıkarıyordu.
Pırıl , pırıl bir tesiste öğretmenleri ile birlikte spor yapan çocukların mutluluğu ile mutluydu.
Kepez’i konuştuk…
Kepez de tesis yapmak istiyordu.
Belediye sıcak bakmıştı bu projeye..Güzel bir tesis yapmak istiyordu.
Her zaman ki gibi heyecanlı ve istekliydi.
Bir taraftan konuşuyor bir taraftan çocukları izliyordu.”Şu sarı çocuk var ya .” diyordu.” zehir gibi…”
Dün de bürosunda buluştuk.
Yorgun görünüyordu…Sakalı uzamıştı.
Araziden dönmüştü..Bir bardak sıcak çay içince kendine geldi…
Kepez de bir futbol sahası daha yapmıştı.
“On bir yıldır kimse dönüp bakmadı oraya “dedi. Kepez belediyesinin de desteği ile bir ayda tamamladık. Demir aldık , çevresine tel çektik , zemini yeniledik , çimento… ustalar …Geçen hafta yağmurda bozulan sahalara inat maçlar bu yeni sahada oynandı.
Zemin şimdilik toprak. Mayısta futbol maçları bitince çimlendirilecek. Soyunma odaları , hakem odası , toplantı salonu ve seyirci tribünü ile çok güzel bir tesis olacak adı da “Düden spor tesisi”…
Gözleri yine ışımaya başladı.Telefonu hiç susmuyor.. Ustalara talimatlar verirken ,Gençlik Spor İl Müdürlüğüne faks çekiyordu…Hurda malzemelerden yararlanmak için.
Kızdım tabi …ağzını açıyor futbol , kapatıyor futbol…
Olmaz ki başkan !.dedim ..Olmaz tabi !.dedi…Bütün sporların yapılabileceği tesisleri Antalya ya kazandırmazsak olmaz!…
Düşünsenize spor yapamayan binlerce çocuğumuz varken sıcacık , yazın serin oluyor , makam odalarında oturan Belediye başkanlarımızın da desteği ile neler yapılmaz..
Sadece biraz ilgi , biraz destek gerekiyor…
Ülkemizi ve geleceğini önemsemek..
Galiba en çok ta bu Ülkenin geleceği dediğimiz çocuklarımızı sevmek…
1 yorum:
Sizlerle Bir Basketbol Hikayesi paylaşmak istiyorum. Bu hikayeyi Hidayer Türkoğlu tv8 de katıldığı bir programda kendisi anlatmıştır..
Ünlü basketbolcu Hidayet Türkoğlu eşiyle birlikte, Eminönü'nde geziyordu.
Önce akvaryumcuları dolaştılar, Kapalıçarşı, Nuriosmaniye, Yerebatan
Sarnıcı, Ayasofya, Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı derken,
Yeni Caminin önüne kadar geldiler. Orada bağıra bağıra simit satan bir
çocuk vardı. Basketbolcu birden durakladı...
Sonra simitçiye yaklaştı:
- Simit'in kaça koç ?
- 300 bin abi. Çıtır çıtır....
- Tezgahta kaç simit var ?
- 70-80 tane var herhalde...
- Hepsini alsam ne tutar ?
- Seksen desek 24 milyon.
- Al sana 30 milyon... Farzet ki hepsini aldım...
-Sağol abi... sağol...
Basketbolcu üç onluk çıkartıp simitçinin önüne bıraktı. Eşi şaşkındı.
Üç beş adım yürümüşlerdi ki eşine yaklaşıp fısıldadı.
- Hidayet sen deli misin ?
- Yooo
- Peki yemediğimiz simitlerin parasını niye verdin ?
- Boşver sorma.
- Diyelim ki soruyorum. Hem de ısrarla soruyorum.
- Öyleyse söyleyeyim.
- Lütfedersiniz beyefendi.
- Tablanın kenarı dikkatini çekti mi ?
- Hayır.
- Baksan görecektin. Tahtaya bir isim kazınmıştı.
- Nasıl bir isim ?
- Hidayet !
- Yoksa ?
- Evet o tezgah, eskiden benimdi.
Yorum Gönder