KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
AÇILIMCILARIN AÇILIMI
Osmanlı’nın torunları , ’Son sultanlı’ tosuncukların açılımına destek olmak için Tarihi olayları anlamaya ve anlatmaya başlayalı çok olmadı ama Derya Uğural’ın dediği gibi neredeyse bir kitabı dolduracağız…
Tarihimizle yüzleşmenin kimin , neyin nesi olduğunu anlamaya başlamanın zamanı geldi …
Tanığımız Evliya Çelebi….
Anlatıcımız Reşad Ekrem Koçu…
1962 basımlı kitap Ahmet A.Sönmez tarafından yaptırılan AHMET A. SÖNMEZ KÜTÜPHANESİ ne yine Ahmet A. Sönmez tarafından yapılan bağış…
Osmanlının torunu mu bilinmez ama Kütüphane memuru bu kitabı beğenmemiş ve Ahmet A. Sönmez’e iade etmiş…
İyi ki de etmiş…
Şimdi benim elimde ve sizinle paylaşıyorum…
OSMANLI BÖYLE BİRŞEYDİ…
Osmanlı’nın Dünya dan haberi yoktu…dedim kızıma…Elçilerin ağzına bakardı…
Alman elçisi şöyle derdi…İngilizi böyle…Fransız en bilgili görüneni…Rus’un dediği etkili olurdu…
İşte Osmanlı’nın Dünya’yı algılaması da böyle olurdu…
Haksızlık etmişim…
Osmanlı’nın değil Dünya’dan Osmanlı’dan haberi yok…
Anadolu kendi kendine kavrulmuş saltanat boyunca…
Kavrulmuş…kavrulmuş…kavruk ,savruk insanların yaşadığı tozlu bir ülke olmuş…
Erzurum Valisi Mehmet paşa az vergi gönderdi , kendine çok aldı filan diye olsa gerek (sistem böyle çünkü),azledilmiş…Saltanat bu asar , keser… Sen OL der olursun , sen ÖL der ölürsün…
Erzurum Valisi bu Toplamış levendlerini İstanbul’a yürür olmuş…
1648 yılı Ocak ayında….İki bin asker bir de Evliya Çelebi…
Yol uzun mevsim kış…Çorum dolaylarında kış Erzurum soğuğu gibi değildir ama hava fena dönmüş…
Bardaklı belini geçip Kurd deresi köyüne gelince eski vali ve askerleri köylüyü kar kış demeden evlerinden dışarı atıp…Evlere kendileri doluşur…Yoksul köylünün evini aşını yatağını alır yetinmez kızını kızanını da ister…
Sözün burasında….boğazımda bir yumruk….gerisini Evliya Çelebi anlatsın…
“ Bir akşam Bardaklı belini geçip Kurd deresi köyüne geldik.Bizim asker O kış kıyamet gününde köylüyü evlerinden kar üstüne çıkarıp evlere damlara girdiler.Bu köyde erenlerden ve hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Bardaklı baba yatar.Ertesi sabah erkenden türbesini ziyarete gittim.O esnada kucağında masum yavrusu ile bir hatun geldi , çocuğu Bardaklı baba’nın kabri önüne koyarak başını açtı,saçlarını dağıttı:
Oğul ! Oğul! diye feryada başladı..
Meğer paşanın askerleri bu hatunu evinden çıkarıp çocuğunu da kar üstüne atmışlar ve o gece o masum sabi soğuktan ölmüş.Kadının ardından nice fukara ve zuafa köylüler geldi,hepsi dövülmüş ,balta ve harbe ile yaralanmış , bir ağızdan bedduaya başladılar.Hemen içlerinden vakar sahibi bir ihtiyarın elini öptüm;
“Aman bana beddua etmeyin….ben imamınızın evine misafir oldum, vallah billah cümle adamlarımı kar üstünde yatırıp içeri sokmadım, dedim.”
İhtiyar: Seni biliriz dedi; imam sana bulamaç , külemeç aş getirmiş, kabul etmemişsin, sizin rızkınızdır diye yememişsin.Allah senden razı olsun,seni yorulup zabun düştüğün yerde yaramaz işden korusun…ama paşanızın cümle ağalarının ve sarıcasının, sekbanının Allah belalarını vere…nidelim efendi nidelim? Sıcak dama kondular, içine kurt giresi boğazları doydu, sonra “bre kalk bize kaşık mancası getir “ diye dayak atarak ve baltalarla vurarak bizden avret ve oğlan istediler.Cümle ehlimizi ve evladımızı bir dama tıkdık, sakladık , gece damın bir yanını delerek avreti ve oğlanı çıkarmışlar….İntikamımızı Allaha ısmarladık…diye ağlamaya başladı…”
“Bu hali gördüm , dehşet içinde kaldım; Ya rabbi sana sığınırım …benim bu işlerden haberim yokdur!... dedim Kabri şerife bir fatiha okuyub hemen paşa efendimize gittim, işittiklerimi olduğu gibi anlattım, kahyasını çağırdı;
Ne kadar lüzumsuz ağırlığımız varsa yediğimiz zahirenin ve yapılan tecavüzün yerine bu köy halkına dağıtın , hatırları hoş olsun…dedi.
Köylüye bir şeyler dağıttılar, hatırları hoş oldumu bilmem…”
……………
Çalıp çırpıp , şunlara da bir şeyler verin demek Osmanlı’nın yönetim anlayışı…
Ne diyeyim….
Köylüler desinler diyeceklerini…
Eminim …
Onlar daha iyisini derler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder