KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
TURİZM VE MİMARLIK
Mimarlar Odası Antalya Şubesinin düzenlediği sempozyumun adı bu..
Meslek odalarının sivil toplum dinamiklerinin en üstünde durduğunu düşünürüm.
Demokratik yapıları , bilimsel çözümlemeleri ile içinde bulundukları toplumu hep daha yukarılara çekerler.
Mimarlar şehir hayatının güçlü aktörleridir.
Şehir plancılarının bu güce karşı , olmaları gereken yerde olmadıklarını da biliyorum.
Ama konumuz mesleki yarışma değil.
Konumuz Antalya..
Antalya bir turizm şehri mi? Şehirde yaşayanlar , şehrin dinamikleri ve şehri yönetenler bunun ne kadar ayırdında.
Yılda on milyon yabancı turistin geldiği bir şehir Turizm şehri olmaz mı?
Olur…yani olmuştur…
İyi de ,bu kadar insan Antalya’ya neden gelmektedir.?
Bu kadar insanın her yıl ısrarla ve inatla geldikleri bu şehrin yaşayanları neden bu kimlikten bu kadar uzaktadır.?
Antalya’da turizm ve mimarlık birbirine yaklaşmışken , diğer şehir disiplinleri turizme neden bu kadar mesafelidirler.
İşte bu köşede bir süre bu konuyu tartışacağım.
Üç gün süren sempozyumda ilk panelistlerin yaptıkları konuşmalardan esinlenerek Antalya’nın kent kimliğini sosyolojik , ekonomik ve hukuksal açıdan ama galiba en çok şehri yönetenlerin şehre karşı ilgisiz ilgilerinden söz edeceğim.
Prof.Dr.Ruşen Keleş , Prof.Dr.Cevat Geray , Prof.Dr.Erol Manisalı ve Prof.Dr.Şükrü Yarcan Antalya’da , Antalya’yı anlatırken bir vali yardımcısı dışında hiçbir yöneticinin olmamasının ayıbı her halde merkezi hükümetin değildi.
Yerel yöneticilerin , bu tanımda sadece belediyeleri düşünmeyin , planlama yetkisinin dağıtıldığı tüm karar alıcı ve uygulayıcıların orada olmamaları , konuşulan ve tartışılan konularda bir adım ileri gitmemizi engelliyor.
Boşuna konuşmuş oluyoruz.
Siyasetçilerin “ben bilirim “ve “ben yaparım olur “ anlayışı kırılmadan , yani seçenlerin , seçtiklerini denetlemeyi başaramadıkları bu durum sürdükçe , Ülkemiz de , şehrimiz de çağının gerisinde kalmaya devam edecek.
Yarın Hocalarımla tartışacağım…
Burada bu köşede…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder