KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
BEYLERBEYİ GÜNLÜKLERİ
Amerika’dan menkul çağ atlamış medyanın sadece bu yıl için moda ettiği günlük hikayelerine bende katkıda bulunmaya karar verdim…
Birkaç yazı sürecek olan bu günlüklerin adını BEYLERBEYİ GÜNLÜKLERİ koydum..
Gündemin ; geçim sıkıntısı , ödenemeyen borçlar , bütün değerlerimizin yok edilip gelecek ile ilgili bütün bağlarımızın koparılmaya çalışıldığı bir psikolojik savaş ortamı olduğunu bilerek ve bu savaşın bir parçası olmadan yazmak istedim.Bütün değerlerimize saldıranlara karşı dik durmayı başarmak için sizlerle bu günlükleri paylaşmak istedim.
İstanbul’u bilenleriniz bilir.
Boğaz manzarası , hele de Beylerbeyinde muhteşemdir.
İnanmazsınız ama bu gün bile muhteşem…
İşte boğazı gören geniş çalışma odasında ,Altın kakmalı masasının ışıltılı güzelliğinde yazan adamın hayatına doğrudan ve onun anlatımıyla girelim…
4 Mart 1917
Hatırımda kaldığına göre , cennetmekan pederimin son veziri Mithat Paşa’dır.Son veziri olmasa bile son vezirlerindendir.Amcam merhumun maiyetinde Avrupa’dan dönerken Mithat paşanın Tuna vilayetindeki bayındırlığı ve devlet düzeni hepimizin takdirini kazanmıştı….Paşanın şurayı devlet başkanlığına getirilmesi O’na sadrazamlık yolunu açmak içindi.Fakat sultan Abdülaziz , Ali paşayı incitmek istemediği ve Avrupa dönüşü bu duygusu daha da güçlendiği için , Mithat paşa Şurayı devlet de , yani İstanbul’da çokça duramadı.
Cennetmekan amcam pek vakur bir hükümdardı , Ali paşayı böyle arkalamasında öyle sanıyorum ki 3. Napolyon’un da etkisinin payı vardı.Fakat rahmetli böyle bir etki altında olduğunu kimseye belli etmezdi.
Bir gün Ali paşa sultan Aziz’e gelerek Bağdat vilayetinin olağanüstü önem kazandığını ve Şiiliğin giderek arttığını Acem şahının ziyaret vesilesi ile oralara seyahat edeceğinin söylenti halinde dolaştığını anlatarak , vali Nakittin paşanın idaresine güvenmediğini söyledikten sonra kendisinin bu vilayete memur edilmesini arz etti.
Ali paşa , padişahın kendisini İstanbul’dan uzaklaştırmayacağından emindi.Nitekim düşündüğü gibi çıktı…..Mithat paşa da böylece Bağdat valisi oldu.
…..Mithat paşa’yı Bağdat’tan kaldırmak Ali paşanın yerine sadrazam olan Mahmut Nedim Paşa’nın hatası idi.Çünkü rekabetinden Ali paşa’nın bile çekindiği bir adam Mahmut Nedim paşa için tehlikeli bir muhalif olabilirdi ; nitekim öyle oldu….Tayin edildiği Edirne vilayetine giderken bir yolunu bularak kendisini huzura kabul ettirmiş ve Mahmut Nedim paşayı düşürerek yerine geçmiştir.
Mithat paşa iyi bir vali , fakat yürüttüğü politika hatalı idi.O zaman padişahın ve vükelanın gözünde şüpheli olan adamlarla sık sık buluşur ve bir şark padişahını değil en meşrutiyetçi hükümdarları bile kuşkuya düşürecek davranış ve konuşmalar ,sadrazamın ağzından ve konağından duyulurdu.
Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmek fikri , ilk önce Hüseyin Avni paşada doğdu.
Sebebi de padişahın daha önce kendisini Isparta’ya sürmesiydi…..Amcam merhum ,ağır başlı ve herkesi kendi gibi eli ve yüreği açık zannedecek kadar insanlara güvenliydi..Hüseyin Avni paşa gibi kinci bir adamı hem bağışladı , hem de seraskerliğe getirdi.İşte amcam ,bu hatasına kurban gitmiştir.
Mithat paşa “hal” işine karışmakla ,idare adamı olmaktan çıkarak ihtilalciler sınıfına geçti…..Ben tahta çıktığım zaman ,sadrazam Mithat paşa değildi.Kamuoyunun kendisine eğilimi ve güveni olması , durumun da olağanüstü tehlike ve nezaket taşıması nedeniyle ,hemen kendisini sadrazamlığa getirdim……
Mithat paşanın ikinci sadaretinde “kanuni esasi “hakkında ki “hattı hümayun” benim tarafımdan çıkarıldı.Bilindiği gibi bu hattım okunduktan sonra , akşam olunca Mithat paşanın konağında toplanırlar..O zamanın hürriyet sever şairleri , edebiyatçıları hep beraber ,O gece devlet işleri konuşulacak yerde işret işleri konuşulur.Mithat paşa ,taa gençliğinden beri sarhoşluğu ile ünlüydü.”Kanuni esasi “ ilanının verdiği zevke içkinin verdiği sarhoşluk ta eklenince …..dili dolaşa dolaşa eniştesi Tosun paşa’ya – “ E paşa bundan sonra beni kim yerimden atabilir ?..söyle bakayım paşa .ben bu sefer kaç yıl sadarette kalacağım.? Demiş.Tosun Paşa’da ; - bu gidişle bir hafta bile kalamazsın !.. diyerek ve adeta sürükleyerek harem dairesine götürmüş.Ben bu olayı O gece haber almıştım..Mithat paşanın değerini inkar etmem. Çalışkan , namuslu bir valiydi.Fakat meziyetleri kadar noksanları da vardır.Hele politikada zamanın gerektirdiklerini Safvet ve Ethem paşalar ölçüsünde anlamazdı.
Tuna valisi iken Bulgarcanın Bulgar okullarında okunmasını hem teşvik etmiş . hem arkalamış .Bunun ağır sonuçlarını hatırlatanlara da “hangi dilde olursa olsun , tek okusunlar” diye sözüm ona parlak bir gerekçeyle direndiğini herkes bilir.
Sultan Abdülaziz’in şehadeti meselesi derece derece yargı kurullarından geçmiş bir işti.Ben çıkan idam kararını hafifletmekten başka bir şey yapmadım.Eğer gayritabii bir ecelle ölmüşse benim bunda parmağım yoktur……….Bu bir gerçektir ki Mithat paşadan her zaman çekindim.Fakat o kadar ünlü bir insanı – hatta mahkemeden idamına hükmolunduğu bir zamanda bile- mahkeme kararını icra ettirmeyecek kadar korumaya layık görmüşken , sonra niçin ve ne çıkar umarak öldürteyim.?. Düşmanımı şehitler sırasına çıkarmak benim menfaatime elbette aykırı olurdu.
Haydi , beni karalayan bu iftirayı olmuş sayarak olduğu gibi ve tamamen kabul edelim.Size kaç halife göstereyim ki , çekindiği veya çekiştiği kimseleri bir anda yok etmişlerdir.İslam halifelerinin en büyüklerinden biri olan Halife Abbas , Mansur’a , devaniki hanedanının velinimeti olan Ebu Müslim-i Horasani yi idam ettirmedi mi?Harun ül Reşid’in o kadar sevdiği Cafer-i Bermeki yi idam etmekle kalmayıp akrabasına ettiği zulüm , benim Mithat paşaya davranışımdan daha mı hafiftir.
….Fatih sultan Mehmet’in Halil paşa gibi Varna zaferinin kazanılmasına sebep olmuş değerli bir sadrazamı idam edivermesi , bir halde Rumları direnmeye teşvik hainliğini yaptığını gösteren mektup efsanesine dayalı bir işlem değildir.
Sokullu Mehmet paşanın şehadetinde 3. Murad’ın ilgili olmadığı iddia olunabilirmi?Alemdar Mustafa paşa olayında ceddim sultan Mahmut hazretleri , paşaya hayrihahlık gösterdi mi.?.
O kadar uzaklara gidipte tarihten örnekler aramaya gerek yok.Dört yıl önce Takvim-i vekayi de okumuştum; Mahmut Şevket paşanın öldürüleceği yer ve saat ,hükümetçe daha önceden haber alınmışken ,koca bir sadrazam ve harbiye nazırı güpe gündüz ve harbiye nezareti’nin önünde bir yaveriyle birlikte parça parça ediliyor ve onyedi kurşun atılıyor da yine bir polis , bir jandarma eri meydana çıkmıyor…….Diyorlar ki , bizde “Kanuni esasiyi” kuran Mithat paşadır.Gerçekten O, öteden beri meşrutiyet yanlısıydı.Ama adını , bazı kitaplarda övgüsünü duymaktan doğmuş bir taraftarlık ..Mithat Paşa , meşrutiyet yönetiminin Avrupa’da sağlamış olduğu faydaları yalnız görmüş ,fakat bu bayındırlığın öteki nedenleri ve etkilerini incelememişti.Solfato her hastalığa ,her bünyeye yaramadığı gibi ,meşrutiyet yönetimi de her millete , her ulusal bünyeye yaramayacağını sanırım.O vakit faydalı olamayacağını sanırdım,şimdi ise zararlı olduğu kanısındayım…
Hiçbir kelimesine dokunmadan size aktarılan beylerbeyi günlüğünden bir bölüm okudunuz…Gizlisi saklısı da yok….İsmet Bozdağ tarafından sadeleştirilip yayına hazırlanan bu günlük Tahmin ettiğiniz gibi Abdülhamit’e ait….
Özgürlük ve demokrasi havarisi yeni Osmanlıların yalanlarının kaynakçası gibi…
Kim kime ne yapmış …Kim kime ne demiş….Katli filan da vaciptir….anlayışının kendi ağızlarından belgesi…
Anayasa hazırlamaya hazırlanan bu yeni kuşağın ağa babalarının demokrasiye bakışı ve her türlü entrikayı nasıl çevirip kimleri kimlere boğdurduğunun resimli belgesi…
Devam edeceğiz …
BEYLERBEYİ GÜNLÜKLERİ (2)
Abdülhamit 1917 yılında Beylerbeyi sayrında ki boğaza bakan çalışma odasında değişen dünyanın kendisine yüklediği bütün sorumluluklardan kurtulmaya çalışırken sadece kendini rahatlatıyordu.
Anlattıkları söylenenleri , kendisine yöneltilen suçlamaları güçlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.
Osmanlı imparatorluğunun Avrupa devletlerinin kontrolüne girdiğinden tutunda kimin kimi öldürüp yerine geçeceğine kadar bütün entrikalar isim ve zaman belirtilerek açıklanıyor.
Bunu Bir Osmanlı padişahı yapıyor…
Bundan daha iyi bir tarih belgesi olmaz.
Çok çekindiğini hatta kendisi için tehdit olarak gördüğü Mithat paşa eğitimli insanlar tarafından desteklendiği ve Abdülhamit bu çevreye karşı çok güçsüz kaldığı için mecburen Sadrazam yaptığı insanı arkasından bin bir entrika çevirerek idama mahkum ettiriyor ancak yine aynı çevrelerden çekinerek sürgüne gönderip orada öldürtüyor.
Hikayenin özeti bu.
Abdülhamit eğitimsiz ve yetersiz bir zeka ile koskoca imparatorluğu yönetmek için kendisine yardım eden yabancı ülke ajanlarından beleniyor onların dediklerine çabucak inanıyordu.
Olan biten her şey inanılmaz bir hızla O na iletiliyor ve ne yapması gerektiği kulağına fısıldanıyordu.
İkircikli karakterini etkilemek için fısıltı dönemin gazetelerinde yayınlanıp Abdülhamit’in uydurulan her şeye inanması sağlanıyordu.
Meşrutiyet tartışmalarının büyüdüğü dönemde hemen hemen herkes kendi anayasasını hazırlamış…Belli ve açık ki Abdülhamit , karışıklıktan yararlanmak için bu durumu beslemiş…Söylediğine göre kendisine 20 ye yakın anayasa sunumu yapılmış.
Hiç birini beğenmemiş…Çok çekindiği Mithat paşanın yazdığını kendi deyişi ile küçük bir değişiklikle (meclisi fesih etme yetkisine küçük diyor) kabul etmiş..
Daha kabul etmeden başlattığı saray entrikaları ile Mithat paşa’ya olmadık iftiralar ve suçlamalar ile idama mahkum ettirip sonra da sürgüne göndermiş.
Bitti mi?...hayır…
Dost ve müttefik ülke istihbaratı devrede ya…
Abdülhamit için özel istihbarat çetesi oluşturan yabancı ajanlar ,uydurma söylentilerle sürgünde ki demokrasi yanlılarının öldürülmelerini de sağlarlar.
Abdülhamit günlüğünde bakın neler söylüyor ..”Şunu da söyleyeyim , o zaman aydınlar arasında kanuni esasiye karşı olanlar , taraftar olanlardan çoktu.Ethem paşa , Saffet paşa ve öteki vezir ve tanınmış devlet adamları , bir millete hazırlanmadan bir kalemde tam bir hürriyet verilmesine karşı idi….”
Kendi kaleminden okuyorsunuz işte…
Hürriyet ve demokrasi onlar için halkın eline verilen çok tehlikeli bir silahtı.
“…hatta Tunuslu Hayrettin paşa gibi sözünü esirgemez bir vezir bile sadrazamken bana bir ara ; ‘eclafı , (baldırı çıplak edepsiz takımı anlamına gelir) kanun ile silahlandırmadan önce çok düşünmek gerekir ‘ demişti.”
Halkın her kesimi ile ve Devletle kavga eden bu günün sultan heveslisi de “ edepsizlik etmeyin” derken aslında çok farklı düşünmüyor olsa gerek…
Beylerbeyi günlüğüne geri dönelim…
“ Mithat paşayı niçin yargılattığım ve mahkum ettirmiş olduğumu da iki de birde beni suçlamak için soruyorlar.
Ortada uydurulmamış . herkesin bildiği belli bir olay var ki o da rahmetli amcamın kanlı ölümü idi.Sultan Abdülaziz intihar mı etti , yoksa onu şehit mi ettiler?..
Ben hala o inançtayım ki aziz amcam intihar etmiş değil , öldürülmüştür.Önce doktor raporu o kadar lastiklidir ki dünyanın her yerinde en büyük tıp bilginleri tarafından tartışılabilir.İntihara kalkışan bir kimse iki kolunun damarlarını birden nasıl kesebilir.”
Bu adam Osmanlı imparatorluğunun padişahı…Sorduğu soruya bakın…Doktor raporunu da kabul etmiyor..Uydurduğu ve vehim ettiği her türlü sapkınlığı kendisini istemeyenlere yapıştırıyor. İftiralar atarak , düzenler , tertipler kurarak kendisini istemeyenleri öldürmüş , hapislerde çürütmüş ve sürgüne göndermiş..Bütün bunları yaparken de tek desteği başka ülkelerin ajanları olmuş.
Beylerbeyi günlüklerini bulup okuyun…
Osmanlı özentilerinin nasıl bir ruh hali içinde olduklarını , gücü nereden , nasıl ve neden aldıklarını anlamak için okumalısınız. Bu tertipleri ve daha neler yapabileceklerini anlamak için Abdülhamit’i mutlaka okumalısınız.
Olanları açıkça anlatıyor.
Despotizmi , baskıcı ve tek adam yönetimini en güzel ve anlaşılır bir şekilde Ulu hakan Abdülhamit han’ın günlüklerinde bulabilirsiniz.
Yeni Abdülhamitler istemiyorsanız , unutturulan bu adamı kendi anılarını okuyarak tanımak bu günü anlamak için bence en kısa yol..
SEVGİLİ UĞUR MUMCU SENİ HİÇ UNUTMAYACAK VE UNUTTURMAYACAĞIZ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder