20 Haziran 2009 Cumartesi

ANTALYA'YI ANLAMAK

KÖŞE TAŞI REHA İLHAN



ANTALYANIN KİMLİĞİ


Antalya'yı anlamak yazı dizisinin çok uzadığını söylediğinde şöyle bir baktım Ömer'in yüzüne...
Ciddiydi....samimiydi...
Haklıydı belki de...
Oysa Hiç birimiz "O" nu Antalya'yı tanımıyor ve anlamıyorduk.
Anlamak istemiyorduk belki de..
yazı da uzadıkça uzuyordu.
Antalya'yı anlamak için neredeyse 2500 yıl öncesine dek geri gitmeliydik.
Hangimizin bu kadar çok zamanı vardı ki.
Hızla yemek yiyor , hızla gidiyor , hızla dönüyorduk.
Televizyonun karşı konulamaz cazibesi ile karşısına geçip uykunun bastırmasını bekliyorduk.
Antalya'nın kimliği üzerine iki kelime konuşmak bile bizim için zaman kaybıydı artık.
Dubai , Mubai konuşuyorduk.
Antalyalı Galatyalıların nasıl da anadolu çocuğu olduğunu , sonraları yahudi , roma , bizans, rum ve selçukluları barındırdığını,
kuzey afrika insanlarının etkisine açık ve korsanların en sevdiği liman olduğunu nasıl öğrenecektik.
Venediklilerin en önemli ticaret kentine dönüştüğünü , yakılıp yıkılıp defalarca yeniden kurulduğunu nereden bilecektik.
Antalya şehri söz konusu olduğunda dersini çalışmamış öğrencilerdik hepimiz.
İçimizden birilerinin çıkıp dersini çalışması , şehrimiz için , bizim için birşeyler yapması bile bizim bu vurdum duymaz duruşumuzu değiştirmemize yetmiyor.
Şehrimiz bu kadar devingen ve değişken olmasına karşın , bizler çok fazla değişimden yana durmasak da olan bitenlere karşı duyarsızız sanki.
Çünkü Antalya kimliksiz yolculuğunda hızla yol alıyor.
Şehrin nereden geldiğini bilmeyen karar vericiler elinde kimliksiz bir şekilde farklılaşıyor.
Fikri Erten'e saygılarımla diye başlamış çalışmasına şehrin çalışkan çocuğu...
Antalya'nın henüz ismi yokken var olan iki komşu liman kentini , surlarını , burçlarını , kapılarını anlatmış.
Bir çok çeviriden yararlanmış.
Derleyip toparlamış Antalya'yı.
Antalya'nın şehir evrelerini mimari ve röleve çizimlerle belgelemiş.
Var olan bilgileri bir araya getirmiş.Farklı görüşlerden , farklı anlatımlardan "bir Antalya'ya" ulaşmaya çalışmış.
Şehrimizin çalışkan çocuğu...
Cemil Cahit Sönmez.
"Araştırmalarım sırasında binaların bir bölümünün yıkıldığını , bir bölümünün toprak ve yapıların altında halen var olduğunu , kazılarla ortaya çıkaraılmayı beklediklerini , bir bölümünde ise restorasyon ve onarım adı altında , tüm belge niteliği taşıyan ip uçlarının yok edildiğini tespit ettim.Doğal olarak bu da beni üzdü." diyor mimar Cemil Cahit Sönmez.
İkinci kitabının ilk sözünü yazıyor.
Kitap hazır...baskıya gidecek.
Ben de ilk kitabı bitirdim.
Mimarlar odası başkanı Osman Aydın bana ulaştırdığında çok heyecanlanmıştım.
Uzmanlık ve ilgi alanım olmadığı halde içinde yaşadığım şehri hızla anlamaya ve "O'nu" daha çok sevmeye başladım.
Okudukça anlıyordum çok zor günleri olmuştu.
Çok zengin günleri.
Çok kimlik değiştirmiş , çok farklı yaşam biçimi ve kültürünü kendinde üretmişti.
Ama "O" hep Dünya'nın en güzel şehri olmayı başarmıştı.
"1359 yılında Kıbrıs tahtına çıkan I.Pierre magribilere karşı yaptığı seferlerden birinde Antalya'yı zapteder......Zalimliği ile ünlü bir kral olan I.Pierre'in hizmetinde bulunmuş ve O'nun için destansı övgü şiirleri yazmış Fransız şair Guillaume de Machaut....Antalya seferinin vahşetini şu ifadelerle anlatmıştır.
O askerleri ile birlikte çıktı sefere - aştı dev dakgaları gemileri ile ve sonunda ulaştı Antalya'ya - Türkiye'de bir şehir olan Antalya'ya muhteşem ve güçlü , müstahkem ve sağlam - Ancak ne sur kaldı ne de kapı ne de O'nu savunacak bir kişi - O'nu fethetmeye gittiğinde kahraman Kral ve yıktığında O'nu - kılıçtan geçirdiğinde - sonunda ateşe verdi , yaktı O'nu - yakıldı orada alev alev - pek çok ipekli ve altın sırmalı - muhteşem giysiler - ve orada öldü pek çok genç kız- pek çok Türk ve pek çok çocuk."
Antalya'da böyle bir kitabe olduğunu biliyormusunuz?
Paşa caminin kuzeyinde büyük surun önünde ki alçak surun üstünde bulunan kitabeye göre bu vahşet 1361 yılının 24 ağustosunda olmuş.
Hadrianus kapısının üzerinde altın yaldızlı bronz yazılar olduğunu ve şimdi bunların Berlin , Viyana ve Oxford şehirlerinde olduğunu biliyormusunuz?
Kimi müzelerde kimi özel kolleksiyonlarda sergileniyormuş.
Fikri Erten'de Burhanettin Onat'ta bunu yazmış.
Şimdi sıra bizde.
Bu yazıtı geri alalım...
Ait olduğu şehirde ait olduğu yerde sergilensin.
Şehrimiz geçmişi ile tanışıp barışsın...
Hadi bizde bunu yapalım.
Ellerine sağlık , aklına sağlık Cemil Cahit Sönmez.
Şehrimizin çalışkan çocuğu.

Hiç yorum yok: