27 Aralık 2013 Cuma
GALİBA O'NU SEVDİM..
GÜZEL ŞEHRİN GÜZEL İNSANLARI
Ben bir gazeteciyim..
Sonra daha bir çok şey...
Ama önce insanım..
Şehrini ,insanlarını ,doğasını ,atasını seven bir insan.
Bu şehri yöneten insanlardan biri de oldum..
Yönetilen insanlarından bir de..
Kırk yılı geçecek Antalyalılığım..
Şehri yönetenleri seçerken de taraf oldum , seçilirken de..
Geçmişine sevdalı ve bağlı bir şehir olsun istedim Antalya..
Çünkü muhteşem bir tarihi ve değerleri var.
Gelecekte huzurlu ve güçlü olsun istedim..
Yani yaşanabilir ve yönetilebilir bir şehirden yanaydım.
Bu düşüncelerimden hiç kimse için geri adım atmadım..
Yönetirken de , karar verirken de ,yaşarken de..
Doğru seçimin insanı nasıl rahatlattığını , nasıl huzurlu kıldığını bildim.
Antalya sadece güzel bir hayat sunmadı bana ,her açıdan çok değiştirdi..
Çok geliştirdi..
Tarihinin gizeminde ,doğasının güzelliğinde,insanının samimiyetinde büyüdüm..
Şehri yönetmeye talip olanları da tanıdım yakından,şehri yönetenleri de..
Kıyasıya eleştirdim..
Acımasızca..
Mesele Antalya olunca çok sivrildi kelimelerim..
Çok kırıcı oldum ,şehir kırılmasın diye..
Şehrin geçmişini geleceğe taşıyan herkesle dost oldum..
O'nu sevmeyenlere ,değiştirip başkalaştırmaya çalışanlara da mesafeli..
Yerel yöneticilerin çalışmalarını hep bu bakış açısı ile dğerlendirdim.
Yazdığım yazılar ,sorduğum sorular,yaptıklarım ,hep Antalya içindi..
Yine öyle olacak..
Bir yönetim döneminin daha sonuna gelirken,yeni bir dönemin seçimini yapacağız..
Bir yığın aday var karşımızda..
Bir yığın aday adayı..
Bazılarını şıp diye anlarsınız..
Derinliği olan insanları anlamaksa zaman alır..
Profesör doktor Mustafa Akaydın ikinci guruba daha yakın.
Bir dönem sürdü Antalyalıların O'nu anlaması.
Tanıması..
Ama şifreleri çözüldü..
Şehir ile şehirli ile olan güçlü bağları çıktı ortaya..
Kendisi ile barışık ,insanlarla barışık ,şehri ile barışık bir insan Mustafa Akaydın.
“Bir Şehir Bir İnsan”belgeselinde kendisini ,kişiliğini,sevdasını apaçık etmiş.
“Artı 1” televizyonunda yayınlanmış belgesel.
Şimdi “you Tube”üzerinden izleyebilrsiniz..
Sizi gerçekten sevdiğini,yaptıklarının ,düşündüklerinin tamamının sizin için olduğunu kolayca görebilirsiniz.
“Güzel şehrin güzel insanları” diyor Antalya için ,Antalyalılar için..
“Antalya da yaşamak bir ödül “diyor..
Mustafa Akaydın ,Antalya'yı gerçekten seviyor..
Bir insan olarak ben de sevdim O'nu..
Samimiyetini.
Çalışkanlığını..Israrcı direncini..
Çocuklara , gençlere,kadınlara,emekçilere,sanata ve sanatçıya bakışını beğendim.
Yaptıklarını ve yapacaklarını ince eleyip sık dokudum..
Hep üzerinde oldu gözüm..
Hep eleştirdim..
Bir gazeteci olarak hep eleştireceğim O'nu..
Acımasızca..
Ama insan olarak...
Galiba sevdim ..
ADIM ADIM BÖLÜNÜYORUZ.
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
STEP BY STEP
Yazının başlığı ingilizce çünkü size göstermeye çalıştığım operasyon ingilizce konuşan bir devlete ait.
Ülkemizde yaşanan siyasi kaos,bir devlet krizi,Anayasal düzenin işlemesini engelleme suçu.
Daha önce hiç yaşamadığımız bir durum.
Yani bütün dikkatimizi bu krize çevirmemiz ve üzerinde düşünmemiz çok normal.
Üstelik bu süreç Ülkemizin ulusal dinamiklerinin kazanacağını düşündüğü bir yöne evriliyor.
Oysa hiç de öyle değil.
İşte size göstermeye çalışacağım da bu..
Yolsuzluk , usulsüzlük,çalma -çırpma suçları bu suçu işleyenlerin Dünya'nın neresine giderlerse gitsinler bedelini ödeyecekleri bir suç.
İşin bu yönüne daha sakin bakabiliriz.
Ama İngilizce konuşan ve bölgede geniş bir operasyon sürdüren devletin önemli bir adım olarak gördüğü idari yapı değişikliğinin bu yolsuzluk suçu ile suçlanan hükümetçe yapıldığını göz ardı edemeyiz.
Bu günkü hükümetin hiç bir anlamlı yararı olmayan “Bütün Şehir Yasası” ile yurdumuzun bir bölgesi ,kendilerini etnik kökenlerine göre tanımlayan bir terör örgütünün kontrolüne geçmesini sağlayacak.
Yolsuzlukla suçlanan hükümetin meclis gurubu çoğunluğu ile yaptığı bu değişiklik ,Anadolunun güney doğusunda özerk bir bölge oluşmasını sağlayacak.
Farkındaysanız ,ne olursa olsun mart ayında seçim yapılacağı söyleniyor ve bu seçimin her şeyi çözeceği gibi bir algı yaratılıyor.
Üstelik bunu suçlu olduğu iddia edilen hükümetin başı kesin bir sertlikle söylüyor.
Yani hedef yerel seçimlerin bu yargı ve bu polis gözetiminde yapılması.
Bu seçimin sonucunda ne olacağına odaklanmamız ve bu değişiklikle meydana gelecek farklılığı analiz etmemiz gerekli.
İşte size göstermeye çalıştığım şey bu.
Bu kargaşa,kaos ve devlet krizi içinde yaşadığımız anayasal bunalım günlerinde hiç kimsenin üzerinde durmadığı bu değişimi doğru algılamalıyız.
Gezi aklı bunu başarabilir.
Anayasal düzenin bozulduğunu ve çalışmadığını görerek yerel seçimler konusunda da düşünmek ve çözüm üretmek zorundayız.
Yapılacak seçimin bir genel seçim olması en doğru devam yolu olarak görünüyor.
Çünkü yerel seçimlerin yaratacağı bölünme çok büyük bir risk .
Genel seçim üzerinde en çok konuşulması ve istenmesi gereken bir konu olarak ele alınmalı.
Bu krizin en ağır faturasının bölünmemiz olmasından endişeliyim.
Huzurlu ve sağlıklı bir yeni yıl dilerim.
14 Kasım 2013 Perşembe
YOLCULUK DÖNEMİ..
YOLCULUK DÖNEMİ
Ustalık döneminden sonra ki dönemin adı bu..
Ülkemizde yaşanan, anlaşılması ve anlatılması zor rekorlar var.
Neredeyse bütün veriler rekor kırıyor..
Tam bir ustalık dönemi göstergesi..
Son günlerin en önemli konusu Yol..
“Yıkarım , keserim ,yine de yol yaparım” özdeyişi bu günler için söylendi.
Kendisini yetiştiren , okutan,meslek sahibi iş sahibi yapan sisteme karşı duruşun ustalık dönemi..
O sistem kendisini tek adam yaptı.
Yine de karşı..
Çünkü O farklı bir referans gurubunun çıkarlarını önemsiyor.
“yol medeniyyettir” diyor..Oysa yol sadece yeni rantlar yaratıyor..
Ekonomi harika diyor , fabrikalar kapanmış kullanılan enerji yarıya yakın azalmış..
Ticaret müthiş diyor , kapanan ticari işletme sayısı her yıl rekor yeniliyor.
Yerlerine açılan AVM sayısında da dünya birincisiyiz.
Dünyanın en borçlu ikinci devleti olduk..
Birinci en borçlu ABD, 50 ayrı devletin borç toplamı ile birinci...
Üretim yapan bütün kamu yatırımları ,tesisler, kapanmış ya da satılmış durumda.
En önemli rekor 11 yılda bir tane bile fabrika yapılmamış olması.
İktidara geldiklerinden bu yana ülke topraklarında bir garip erozyon var.
Yabancılara satılan topraklarımız bazı avrupa ülkeleri kadar olmuş.
Bununla da yetinmemişler..
12 yılda tam 25 milyon dekar tarım arazisi üretim dışına çıkmış...
Düyanın hiç bir ülkesinde böyle bir başarı yok.LCULUK
Tarım ülkesinde yaşanan bu rekorun bir başka ülke tarafından kırılma olasılığı hiç yok...
Devlet hastaneleri özel sektöre devredilecek derken, önce hastalar özel hastanelere devredildi.
Devlet hastaneleri ile özel hastaneler arasında ki ücret farkı 200 kat olarak belirlendi.
Artık yeni devlet hastanesi yapılmayacak..
Ama 500 nüfuslu bir köyde beşinci cami yapılacak...
O köyde okul da yok...
Böyle bir rekor kimseye nasip olmamış..
Var olan okulların kapatılmayanları imam ve hatip okulu yapılmış.
Mesleki eğitimde sadece imam ve hatip mesleğinin orta okulu var..
Diğer meslek okulları da zaten allaha emanet...
Ülkenin barışı ,terör örgütünün insafında..
Gençlerimiz her gün her gece teröristmişler gibi gaz altında...
Enflasyon ,taraftar gurupları gibi baskı altında..
Dolar patladı patlayacak, istim üstünde..
Gazeteciler hapiste...
Kadınlar evde..
Kocaların işssizliği sır...
Bütün bu rekorların sırrı ise tek bir çelik iradeye bağlı...
Tek bir cümle ile anlatılıyor dönemi...
“Kim ne derse desin ,ben alırım, ben satarım ,ben yürürüm üstünde ,AVM de yaparım yol da ...
Yol için ağaçta keserim ,cami de yıkarım...”
Hüloğğğğğ....
8 Kasım 2013 Cuma
HEP YANIMIZDA OL
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ELİMİZİ BIRAKMA.
Bir insanı sevmek çok kolaydır..
Konuşarak , bakışarak,birlikte bir şeyleri paylaşarak anlaşır ve onu seversiniz.
Bir insanı ,O sizi sevdiği için , size kendinden bir şeyler verdiği için ,sizinle bir şeyleri paylaştığı için seversiniz..
Bu sevgi bir gün biter..
Sizi eskisi kadar sevmiyordur,biter..
Size artık bir şeyler vermiyordur, biter..
Sizinle paylaşmıyordur,biter..
İyi de hayatınızda hiç görmediğiniz , yaşadıklarını paylaşmadığınız bir insanı nasıl seversiniz.?
Size kendisinden bir şeyler verdiği ,size hayatınız kadar değerli olan bir çok şey verdiği için olabilir mi?
Hayatını sizin için yaşamış biri..
Kendi hayatını ,siz daha iyi bir hayat yaşayın diye yaşamış biri.
Bütün yaptıkları ,başardıkları kendisinden sonra yaşayacaklar için olan biri..
Size sararmış fotoğraflarından şimşek şimşek bakan biri..
Size hayatın her anında yaşadıklarınızla dokunan biri..
Her şeyini , hayatını sizinle paylaşan biri..
Boşuna direnmeyin..
İsteseniz de sevmemezlik edemezsiniz..
Zaten O sizin sevginizi istemeden ,bunu beklemeden yaşamış ve yapmak istediklerini başarmış biri..
Üstelik başardıklarının hepsi de sizin için ..
Bunu bilmek, Onu sevmek için yeterli..
Yaşayınca böyle yaşamalı insan.
Başarınca böylesini başarmalı..
Sabahlara dek uyumadan...
Ölünceye dek çalışarak...
Böyle ölmeli insan...
İnsan böyle yaşayınca ölümsüzleşir çünkü...
Seni çok seviyoruz Mustafa Kemal....
Seni her zamankinden daha çok anlıyoruz..
Yaptıklarının ,yaşadığın hayatın tamamının bizim için olduğunu biliyoruz...
Seni çok seviyoruz...
Bizebaktığında titriyor yüreğimiz..
Konuştuğunda sevgiyle doluyoruz..Gurur duyuyoruz kendimizden..
Bize dokunduğunda şimşekler çakıyor gözlerimizde..
Bırakma elimizi...
7 Kasım 2013 Perşembe
HAYATINIZ ÖNEMLİ...
HAYAT ÖNEMLİDİR.
Hayatı ve hayatınızı önemsemezseniz ölürsünüz..
Ne diyordu komutan askerlerine “uyursanız ölürsünüz!”...
Hayat ve ölüm işte bu kadar iç içe...
Neyi önemsediğiniz ,neyi seçtiğiniz işte bu kadar keskin bir bıçak sırtı..
Biliyorum bu yazıyı okuyanların seçimi hayattan yana..
Biliyorum bu yazıyı okuyanların da derdi bu yazdıklarım...
Üstelik bu derdin sorumlusu da siz değilsiniz..
Kötü kokulu bol dumanlı bir çuval kömürü,
Tatsız tuzsuz makarna paketlerini,
Kurtlu pirinç ve bulguru önemseyenlerin yarattıkları bir dert bu..
Üstelik bu dert artık sınırlarımızı aşan büyüklükte..
Giderek daha da büyüyor..
Kötü huylu bir ur gibi..
Büyümesi ve yayılması engellenemeyen kötücül bir kanser hücresi gibi..
Bir kanser sorunu bu..
Hepimiz denizin altından yürüyen Türk seçmenlerine bakıp gülerken ,imzalanan yeni bir sözleşme bu..
Sinopta ki Ruslarla imzalanmıştı..Akkuyu da ki Japonların oldu..
Marmaray projesinin nasıl çalıştığını görüp ,yer altında yürüyen insanlara gülüyoruz.
Çünkü yaşıyoruz..
Sorunun dışında bir yaşam alanı var çünkü..
Nefes alabiliyoruz..
Gülebiliyoruz...
Pek ya Nükleer güç...
Radyasyonun karşısınında da gülebilecekmiyiz..?
Ölümcül rüzgarları içimize çekerken yok olan doğanın fotoğrafını çekebilecekmiyiz..?
Referansları bilim olmayan insanların yönettiği nükleer enerji santralinin nasıl bir felaket olacağını lütfen düşünün..
Komik mi?
Çernobil felaketi kimin teknolojisiydi?
Rusların...
Sinop?
Rusların...
Fukuşima felaketi hangi teknolojinin sorunu?
Japonların...
Akkuyu?
Japonların...
2011 de patlayan santral bütün japonya ve kocaman pasifik okyanusunu kirletti..
Hala kirletiyor..
Sızıntı hala durdurulamadı..
Bu gün...Evet bu gün itibarı ile ölçülen radyasyon değerleri Kaliforniya kıyılarında hayatı tehdit ediyor..
Okyanusta ki bütün canlılar kirlendi..
Hayat radyasyon kirine bulandı..
Marmarayı yürüyerek, fotoğraflar çekerek denizin altından geçebilirsiniz..
Ama radyasyon ,kolkola girip resim çektireceğiniz bir şey değil..
Uyursanız ....Öleceksiniz....
12 Ekim 2013 Cumartesi
EKONOMİK BİR YAZI
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
EKONOMİYİ DE BATIRDIK HAMDOLSUN
Bu köşeyi okuyanlar bilir .
Bizim balık geçtiğimiz ay yan yatmıştı..
Konu komşu balık yan yan yüzerken eve akın etmiş, bizi bu zor günlerimizde yalnız bırakmamıştı.
Bizim balık bir süre yan yan yüzdükten sonra geçen gün sizlere ömür..
Üzüldük tabii..
Konu komşu , uzak yakın akrabalar bu konuda ki düşüncelerini bizden esirgemediler sağ olsunlar..
Nedense konu dönüp dolaşıp bize geliyordu.
Balığımızın yan yatmasından da ,sizlere ömür olmasından da sanki biz sorumluyduk.
Biz dediğim ben,eşim ve iki çocuğumuz..
Ağzını açan ,hane halkının bu duruma nasıl geldiğini sorguyordu.
Yani bizim aile birden bire hane halkı olarak başka bir boyuta taşınmış gibiydik.
Balığımızı unutmuş kendi derdimize düşmüştük.
Kalın gözlük camlarının ardından sert bakışlarla bizi süzen maliyeden emekli Cemal amca , “Hane halkının son on yılda geliri ne kadar artmıştır ve hane halkı bu gelirinin yüzde kaçını bu zavallı balık için harcamıştır?” diyerek her gelenin vurduğu yere bir kez daha vurdu.
Ben gelirimizi hesaplamaya çalışırken. Cemal amcanın kaynı , “Kredi kartlarında ki harcamalarında irdelenmesi gerek “dedi.
Hane halkı olarak bizim gelirimizin artış hızı ile borçlanma tavanının çoktan aşılmış olduğu bilimsel olarak anlaşılınca bütün gözler suçluyu bulmuş gibi bana dikildi.
Ben bu ağır suç altında eğilip bükülürken Lütfiye teyze imdadıma yetişti.
“Gitmeyin çocuğun üstüne hanginizin durumu onunkinden farklı ki? Diye dikleşti.
Derin ve anlamlı bir sessizlik oldu salonda.
Ben eskimiş koltuğumun kenarından sarkan ipliği koparmaya çalışırken,Hasan ( ki kendisi mahallenin berberi olur) “Lütfiye teyze doğru söylüyor” dedi..
Hane halkı borçlanma oranı ne oldu siz biliyormusunuz?.
Kulaklarıma inanamadım..Ben hariç herkes ekonomi ve mali konularda fena halde uzmanlaşmıştı.
Soruyu destekleyerek üzerimde ki baskıyı azaltmaya çalıştım..
Ne kadar olmuş?
Ne ne kadar olmuş? Dedi Cemal amca..
Hane halkı borçlanma oranı dedim hemen.Herkes borçluymuş ya...
Hasan berber koltuğunda ki müşterisi ile konuşurken ki ses tonu ile cevapladı beni..
2002 yılında toplam hane halkı borcu sadece 6 milyar liraydı..Geçen yıl 255 milyar lira oldu.
Hane halkının borcu 2002 yılında gayrı safi yurt içi hasılatının % 2 siydi , 2012 de %18 i oldu..
Yani sadece devlet ,sadece özel sektör değil hane halkı da bütün Dünyanın borçlanma rekorlarını kırdı..
“Bu iyi bir şey değil mi Hasan oğlum” dedi Lütfiye teyze..
“Dokuz kat daha yoksul olmak iyi olur mu hacı teyzem “dedi Hasan..
“Hepimiz yoksullaştık..”
“Devlet , özel sektör , hane halkı , hepimiz sadece borçluyuz..
Canınız sıkıldı biliyorum..
Benim canım da çok sıkıldı..
Balığımızın sizlere ömür durumuna mı,kendi borçluluğuma mı yanayım bilemedim..
Ama bu konuşmalardan anladığım ,bizim balık öldü,ekonomimiz de yan yattı...
11 Ekim 2013 Cuma
GEZİDEN ÖNCE GEZİDEN SONRA
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
GEZİDEN ÖNCE , GEZİDEN SONRA
Siz ,bakkala gittiğinizde bile bir şeylerin değiştiğini fark ederken , siyaset yapanların ve yapmak için aday olanların eski tas eski hamam davranışları üzerine rahatsızlığımı içeren bir yazı okuyacaksınız.
Hepimizin sinirlilik ve haksızlıklara , adaletsizliklere karşı isyan kat sayımız tavan yapmışken ben yazı yazacağım , siz de okuyacaksınız.
Bu bile çok zor.
Önümüzde ki dönemde yönetici olmak için aday olanların siyasette sanki hiç bir şey olmamış , hiç bir şey olmuyormuş gibi yapmalarına dayanmak da çok zor.
Ben dayanamadım....
Uzay yolu dizisini çok severdim.
Kaptan Kirk ve Mr.Spock ,Atılgan ile uzayın derinliklerinde gezip farklı zekalar ile karşılaşır ve mücadele ederlerdi.
Savaşmazlardı...
Karşılaştıkları zeka ile mücadele ederlerdi.
Dizinin tamamı ekibin karşı karşıya oldukları zekayı anlamaları üzerine kuruluydu.
Yani dizinin kendisi bir zeka ürünüydü.
Çarşı pazar gezen , herkesin elini sıkan ve yeni hiç bir şey söylemeyen , yeni olan hiç bir şey yapmayan siyaset aktörlerine küçük ama önemli bulduğum bu hatırlatmayı yapmak zorunda hissettim kendimi...
Gezi'den öncesinin Türk politik hayatında artık bir anlam ifade etmediğini bir kez de yazarak söylemek zorunda kalmak bile canımı acıtıyor.
Gezi'den sonra siyaset farklı olmalı.
Farklı yapılmalı...
Çünkü Gezi'de bütün Dünya'ya var olan ortak zekamızı gösterdik...
Türklerin , yaşadıkları haksızlıklara , adaletsizliklere karşı duruşunun zekasıydı bu..
Bu zekayı algılayamayan, içselleştiremeyen , bu zekaya yanıt veremeyen politikacıların artık aday olmamaları gerekiyor..
Konuyu yanlış yerlere çekmemeleri için bir kez daha yazayım ,eğer siz “Gezi zekalı” değilseniz boşuna aday filan olmayın.
Karşınızda ki zekayı anlamıyorsanız ,O zeka ile iletişim kuramıyorsanız , çarşı pazar dolaşarak oy alabileceğinizi düşünüyorsanız siz Gezi'den önceye aitsiniz...
Bu zeka ile yüzleşemiyorsanız,Bu zeka ile iletişim kuramıyorsanız , onları anladığınızı ve sizin de onlar gibi düşündüğünüzü söyleyemiyorsanız , geziden sonranın siyasetçisi değilsiniz demektir.
Gezi zekası her yerde , çarşıda da , pazarda da var...
Ama bu zeka siz de yoksa, domates ,soğan , patlıcan siyasetinde kaybolup gidersiniz.
Siyasette bir mezhebin oyun alanı olur...
22 Eylül 2013 Pazar
DOĞURMA SERBESTİSİ...
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
DOĞURUYORUZ – GÜZELLEŞİYORUZ
Artık üçmü olur beşmi olur bilmem..
Ama yeni doğurma serbestisi kanunu ile habire doğuracak ve güzelleşeceğiz.
Üstelik bu kanuna göre kadın hem doğuracak ve güzelleşecek hem de çalışacak ve kazanacak..
İşte ileri fikirlilik bu...
Hamile kadın ,gürültülü ortamda,basınç ve ısısı ayarlanmamış yerde , ayakta,yürüyerek,sarsıntılı yerde çalışmayacak...
İşte bu çok güzel..
Demek ki çalışıp doğurmak için ısı ve basıncı ölçülen,sarsıntısız ve gürültüsüz bir işyerini bulmalısınız.Bu iş yerinin gürültüsü 80 desibelin altında olmalı..
Bu arada küçük bir bilgi işinize yarayabilir.
Bir insanın konuşma gürültüsü 60 desibel.
Beş metre ötenizde ki arkadaşınız ile konuştunuz diyelim..90 desibel..
Demek ki çalışma ortamınızda bu mesafede insanların olması hamilelik için büyük risk.
Ben demiyorum..
Kanun tasarısı diyor.
Hamile kadın İşe gidip gelirken sarsıntısız bir araç kullanacak.
Ki bebeğe bir şey olmasın..
Belediye otobüsü,tranvay , metro ya da metrobüs bu tanıma uymuyor..
Diyelim ki altıncı ayında filansınız..
Tamam , işe canınız isterse gidiyorsunuz istemezse gitmiyorsunuz.
İki ay kala zaten gitmiyorsunuz..
Doğurdunuz..
İyi , üç ay filan işe gitmiyorsunuz ,sonra bir süre daha süresi henüz belli değil,bilimsel veriler bekleniyor olmalı işe isterseniz gideceksiniz istemezseniz gitmeyeceksiniz.
Esnek çalışacaksınız.
Harika...
Gel de doğurma..
İşte bu yüzden bu kanuna “sürekli doğurun kanunu” deniyor..
Ve kadınlarımızın doğurma serbestisi ileri düzeyde sağlanmış oluyor..
Aklı ileri,fikri ileri ,vicdanı.....vicdan konusunu bu konuya karıştırmayalım..
Arkadaşlarımız çalışmışlar yeni serbestiler bulmuşlar..
Kadınlara” evde oturun,doğurun” demenin hukuki yolunu da bulmuşlar.
Paket paket bulgur ve makarna dağıtır gibi demokrasi paketleri de yazıp dağıtıyorlar..
Bu konuda da çok ileriler..
Onlar pek bir ileriler de , patronlar çok geri..
Kadın çalışan istemiyorum emrini yasa daha tasarı halindeyken vermişler bile..
Ama O patronların da hiç şansları yok..
Bu tasarı yasalaşırsa görürsünüz bakın erkekler de doğurur..
11 Eylül 2013 Çarşamba
GAZ CUMHURİYETİ
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
GAZ CUMHURİYETİ
Latin Amerika ülkelerine 1960'lı yıllarda , onların Amerika Birleşik Devletlerinin arka bahçesi olduğu dönemlerde verilen ad “ MUZ CUMHURİYETLERİ” idi..
Aslında ABD'nin uyuşturucu bahçeleri olan ve Amerika için her türlü uyuşturucu ve petrolü ucuza üreten bu ülkeler ,muz yetiştirmeye ve satmaya zorlanırlardı.
Siz muz yetiştirin geri kalanını biz hallederiz diyen Amerika Birleşik Devletleri ,ortadoğu ve yakın asya politikasını da bu anlayış üzerine kurmuştu.
Bu konuda öyle ileri gitmişlerdi ki ,1974 yılında ülkemizde ki afyon ekimini yasaklamaya kadar vardırmışlardı işi..
Bülent Ecevit hükümetine “siz domates yetiştirin gerisini bize bırakın” gibi bir şeyler söylemişlerdi de Ecevit'in kararlı ve gür sesini ilk o zaman duymuşlardı.
İkincisi Kıbrıs Barış Harekatı , üçüncüsü Irak ve Kürt operasyonları sırasındaydı..
Bülent Ecevit ,2001 yılında okyanus ötesinden gelen adamların siyasi tezgahları ile uzaklaştırıldı hükümetten.
İşte o gün , bu gün , Türkiye değişiyor ve dönüşüyor..
Muz cumhuriyeti ya da domates cumhuriyeti olmayan güzel ülkemiz ,nihayet birilerinin istediği kimliğe bürünüyor..
Oynanan oyunun ve gelinen noktanın adını artık koyabiliriz.
İleri demokrasinin en sevdiği oyuncağı , sokakların vazgeçilmezi ,hepimizin varlığına alıştığı , adına şarkılar söylediğimiz biber gazı ,bu günkü yönetim anlayışını pek bir güzel anlatıyor..
Hükümet açısından bakıldığında da zaten her derde deva gibi bir şey..
Yetkililer biber gazı stoklarını petrol , döviz,un stokları gibi takip ediyor..
“Hafazanallah ya biterse ne yaparız “diyenlere , “hamdolsun biber gazı stoklarımız yeterli düzeydedir “diyorlar.
Hayata yoğun bir gaz bulutunun ardından bakanların çoğunlukta olduğunu açıklayan anketler de cabası.
Pembe tablolu haberleri ve sonu gelmeyecekmiş gibi gördükleri dizileri de zaten gazlı cama bakarak izliyorlar.
Yani bu yazıyı daha fazla uzatmanın ve sizin canınızı daha fazla sıkmamın bir anlamı yok ama bence cumhuriyetimizden arta kalan şeye “ GAZ CUMHURİYETİ “ dememizin geniş bir anlamı var..
Kutlu olsun..
4 Eylül 2013 Çarşamba
DÜŞÜK ENERJİLİ KARANLIK..
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
Hayatın hızlı akışında kendinizi zamanın dışında hissettiğiniz oldu mu?
Paranormal aktivite gibi..
Bölünmüş kimlik gibi..
Ama bedeninizden ayrılmışsınız gibi değil..
Ruhunuzdan ayrılmışsınız gibi belki..
Yani siz siz olmaktan çıkmışsınız da sadece bedensinizmiş gibi..
Yeterince karışık olmadı..
Yazının içeriğinin bu kısmını sanki biraz daha karıştırmalıyım..
İyice anlaşılmaz olmalı..
Saçma ve anlamsız değil ama..
Sadece anlaşılması zor olmalı.
Bunun nedenini yazının devamında belki açıklarım..
Belki siz kendiliğinizden anlarsınız ..
Etrafta ,gününüzün ve gecenizin tamamında ..
Evinizde bir şeyler oluyorda siz seyrediyormuşsunuz gibi..
Bahçenizde yaratıklar toprak altından çıkıp ne var ne yok yiyormuşta siz seyrediyormuşsunuz gibi..
Yatak odanızda ki bütün sessizlik,güven ortamı ve tüm özel duygularınız, yerini fısıldayarak hareket eden karanlık bir düşük enerji yoğunluğuna bırakmış gibi..
Televizyonda izlediğiniz bir kötü film gibi..
Düşük bütçeli , içinde zeka kırıntısı bile olmayan korku dizisi gibi..
Kimin yaptığı , kimin çektiği , kimin rol aldığı belli olmayan ,dahası izlediğiniz kanalı kimin açtığını bile bilmediğiniz bir anlaşılmazlık bütünü..
Bir yığın öznesi , bir yığın yüklemi ,sıfatı , zamiri ,bağlacı filan olan ama hiç bir anlam içermeyen cümle gibi..
Karşınızda kocaman harflerle yazılmış bir cümle..
Kimin yazdığını bilmediğiniz , neden karşınızda durduğuna anlam veremediğiniz bir cümle..
Herkesin konuştuğu ,ama sizin sadece konuşma balonlarını havada uçuşurken seyrettiğiniz bir büyük boşluk gibi..
Ağzınızı açmadığınız,açmak istemediğiniz ,açsanız da sesinizin olmadığını duymanız gibi bir şey.
Oradasınız da orada olan diğerlerinin sanki siz yokmuşsunuz gibi , hatta sanki onlarda orada değilmiş gibi davrandıkları bir yer..
Hiçbir ortak değer ve kavramın olmadığı ,kimsenin kimseyi önemsemediği ama bir diğerini bu umursamazlıkla yok etmekte olduğu bir süreç..
x x x
Nasıl ?..Aklınızı yeterince karıştırdım mı?..
Karıştı değil mi?
İyi..
O zaman bu yazı anlamlı ve açıklayıcı olmuş demektir..
22 Ağustos 2013 Perşembe
ŞU BİZİM BALIK
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
BİZİM BALIK YAN YATTI
Bunca sıcak gündem konuları dururken bizim balığı yazmamın bir nedeni var elbette.
Bizim balık yan yattı.
Çok sık gelmezdi bize ama gelince de bir yığın boş boğazlık ederdi.
Misafirden söz ediyorum.
Çayından bir yudum bile almadan,
“Sizin balık yan yatmış” dedi.
Baktım doğru söylüyordu..
Bizim balık yan yatmıştı.
Çayından bir yudum ,aldı arkasına yaslandı..
“Dış mihraklar yüzündendir” dedi.
Ne dış miharkalar yüzündendir der gibi baktım yüzüne..
“Sizin balığın yan yatması “dedi.”Dış mihraklar yüzündendir.”
Başımı önüme eğdim sesimi çıkarmadım.
Ertesi gün komşu uzattı pencereden başını.
“ Sizin balık yan yatmış” diye bağırdı.
Boş boğaz misafir boş durmamıştı anlaşılan.
Evet der gibi salladım başımı.
“Lobiciler yüzündendir” dedi.
“Faiz maiz lobileri var ya onlar yüzündendir”.
Ateş başıma vurdu.İçeri girdim.
Çat kapı aşağıdakiler girdi içeri.
“Çok üzüldük sizin balık için “dediler..”Yan yatmış”.
“Yaa evet dedim yan yattı zavallıcık.”
“ Gezide gezinenler var ya ondandır “dediler..
Nasıl yani filan diyecektim..Sustum..Yüzlerinde ki ifade çok ciddiydi..
Bildikleri bir şey vardır dedim içimden.
Ayşe hanım söylemiş eşime ,”Organize bir işe benziyor bu “demiş.
Sizin balığın yan yatması istihbarat işi olmasın demiş..
Eşim bilmem ki der gibi eğmiş başını..
Şimdi anlamışsınızdır neden bizim balığın durumunu yazdığımı..
Bayağı ciddi bir meseleye benziyor.
Konu komşu dost akraba filan herkes görüşünü bildiriyor bize.
Facebook , twitter filan ..
Elektronik postamda her gün en az beş mesaj var.
Bizim balığın yan yatmasının nedenleri hakkında değişik fikirler..
Kafam karıştı açıkçası..
Şimdi artık siz de biliyorsunuz..
Varsa sizinde bir fikriniz bir görüşünüz yazın bana..
Bizim balık yan yattı..
FARKLI YAZACAKSIN
FARKLI YAZACAKSIN
Okuyucusu olmayan yazıyı hemen anlarım..
Hüzünlüdür..
Gazetede tek başına kalmış ,öksüz ,boynu bükük bekler okuyucusunu.
Hemen anlarım..
Belki de bu yüzden okurum bütün yazıları..
Okunmak için yazıldıklarını bildiğimden belki de..
Okuyucusu olan yazı , hemen gösterir kendini.
Işıl ışıldır.Kendine çağırır sizi.İçine çeker.
Okundukça kalabalıklaşır.
Güzelleşir ..
Öğretmen arkadaşım “ yazılarında çok tekrar var” dedi.
“Kendini çok tekrar ediyorsun”.
Hiç kıvırmadım..Ama , fakat demedim..
“Haklısın “dedim.
Doğrudan ve açıkça..
Yazarsan eğer kardeşim , farklı yazacaksın.
Aynı acıyı yazıyor olsan da...
Gülecek kelimelerin arda arda...
Aynı zalimi yazsan da ,sevgi ile dokunacaksın okuyucuna...
Sözcüklerinle..
Aynı zulüm , farklı yollardan anlatılacak..
Böyle olacak...
Yoksa hüzünlü bir yazı olarak kalır köşesinde ki yazı.
Adaletsizlik aynı , hukuksuzluk öyle,haksızlık farksız demeyeceksin.
Güçlü bir adalet duygusuyla eşit mesafede durarak hakka ve haklıya , farklı yazacaksın her yazını.
Aynı yoksulluğu , yokluğu ve yolsuzluğu bıkmadan anlatacaksın ama tekrarlamayacaksın kendini..
Aynı yalanı , yalancıyı ,doğruları söyleyerek, dürüstçe yazacaksın.
Yaşanan sıkıntının kaynağı , nedeni değişmese de sen farklı anlatacaksın olanı biteni.
Yazarsan kardeşim , böyle yazacaksın.
Tekrar tekrar aynı şeyi anlatacaksın ama , farklı olacak yazdıkların.
Okundukça güzelleşecekler..
Okundukça farklılaşacak , 'vuruldukça tozuyan halılar gibi ',
Okundukça başka anlamlar çıkacak içinden..
Yazacaksan....
Böyle yazacaksın...
Farklı yazacaksın...
31 Temmuz 2013 Çarşamba
GELECEĞİNİ BİLİYORDUM..
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
5 AĞUSTOS 2013
Savaşın en sert yaşandığı yerdeydiler..
Başlarını siperden kaldıramıyorlardı.
Yoğun ateş altında bir birlerine yaklaşmış, karşı ateşin dinmesini bekliyorlardı.
Mustafa , içinde biriken öfkeyi bastırmaya çalışıyordu.
Komutanı bıraksa sanki bitirecekti bu çirkin savaşı..
Üstteğmen silahına sımsıkı sarılmış, sırtı toprakta başlarının üstünden geçen mermilerin azalmasını bekliyordu.Askerlerinin canını korumak için verdiği tam siper emri sonrası gerilmişti ama en doğrusu buydu."Nasıl olsa duracak bu ateş, işte O zaman" diyordu sıkılı dişlerinin arasından" işte O zaman...."
Mehmet komutanına bakarken düştü bomba....
Taş ve toprak parçaları yağdı üzerlerine...
Yanda ki siper isabet almıştı..
Mehmet dedi haykırarak....
Yüzü koyun döndü, mermilere aldırmadan kalktı siperden..
Komutanı atladı üstüne.."Tam siper" diye bağırdı emrini yeniden..
Ama komutanım dedi Mustafa...Mehmet orada..
Biliyorum dedi komutan..Yüz hatları iyice gerilmişti..
Yat! çıkarsan sen de vurulursun.
Bir an geçti.
İki adam göz göze geldiler..
Kurtuldu komutanın ellerinden Mustafa..Fırladı siperden ..Yuvarlanarak , dönerek silahına sımsıkı sarılı girdi on adım ötedeki sipere...
Hareketlilik arttırmıştı saldırıyı..Kurşunların sayısı artmıştı.Siper ateş altındaydı.
Üstteğmen , gözlerini sımsıkı kapatmış toprağa daha sıkı yaslanmıştı.
Mustafa üstünden uçarak döndü sipere..
Başını taşa vurmuştu..kanıyordu.Soluk almakta zorlanıyordu.
İki adam üstlerinden akan kurşunları sayıyorlardı sanki..
Sonra ateş kesildi..
Beyaz bulutların kuzeye doğru akışını sayrettiler..
Sessizliği komutan bozdu.
"Gitmemeliydin.."dedi..
"Vurulabilirdin."
"Gittin de ne oldu?"
Sinirli değildi..Endişeliydi sesi..
"Gittin de ne oldu..?"
"Kucağımda verdi son nefesini komutanım" dedi Mustafa..
Sonra komutanının gözlerinin içine baktı...
"Geleceğini biliyordum" dedi komutanım...
"Mehmet'in son sözü bu oldu..."
"Geleceğini biliyordum".....
Türk milleti kimseyi arkasında bırakmaz..
Canı pahasına yapar bunu...
Millet olmanın gücüdür bu..
Millet olmanın bedeli..
28 Temmuz 2013 Pazar
İŞİN SIRRI DENGEDE.
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
JAPON DİRENİŞ SANATI " AİKİDO"
Bireysel savaş ve savunma sanatlarından bir çoğunu duymuşsunuzdur.
Galiba en az duyulanı ve bilineni "AİKİDO"..
Bir kere her şeyden önce kesinlikle bir saldırı ve savaş sanatı değil..
Zaten bu yüzden pek bilinmiyor.
Aikido , "yaşam gücü ile bütünleşme yolu'dur".
Yaşam gücünü geliştirmekten ibarettir.
İnsanın hayatı ve yaşamak istedikleri ile ilgilidir.
"AİKİDOKA" yani aikido öğrencisi ,kendi hayat tarzına yönelik ,hayatına yönelik her türlü saldırıya karşı direnmek için yetiştirilir.
Oldukça yeni bir savunma -döğüş sanatıdır.
Özellikle savaştan ve saldırıdan yana olanlar tarafından hiç bilinmiyor..
Onlar üzerinde etkisinin pek fazla olmasının nedeni de bu olmalı.
"AİKİDO" pasif savunma sanatının tepe noktası.
Örneğin kendisine pala ile saldıran saldırgana karşı yaptığı savunma çok basittir..
Saldırganın dengesini bozmak.
Aikidoka'lar için savunma stratejiler bütünüdür.
Hiç bir stratejinin bir diğerine üstünlüğü yoktur .Önemli olan, doğru zamanda ,doğru strtejiyi kullanmaktır.
Aikido öğretisi , farkındalık,zamanlama ve teknik bütünlük üzerine kuruludur.
Aikidoka'lar hayatlarına yönelik saldırılara direnmek için vüctlarını ve yüreklerini kullanır.
Ne diyordu genç arkadaşım..
" şair şiir yazdı.Ressam resim ,heykeltraş heykel yaptı.Gazeteci yazdı.Sinemacı film çekti...Politikacı konuştu,anlattı...Hiç biri işe yaramadı.Bizim bunları yapacak durumumuz yok.Sadece bedenimiz ve yüreğimiz var.İşte bu gün buraya bunları getirdik.Bedenimiz ile yüreğimiz ile direniyoruz."
Onlar birer Aikidoka...
Saldırana karşı bedenleri ve yürekleri ile savunma stratejileri geliştirerek direniyorlar.
Bu direniş biçiminin temelinde saldıranın dengesini bozmak yatar.
Dengesi bozulan saldırganı serçe parmağınız ile durdurabilirsiniz.
Hayatın sırrı dengede..
Bir kere dengeniz bozulmaya görsün..
İşin sırrı dengede..
7 Temmuz 2013 Pazar
GEZİ ZEKALI BUNLAR..
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
GEZİ ZEKALI BUNLAR
Doğru okudunuz…
Tabi eğer Derya’nın hışmından kurtulmuşsa …
Hepsi gezi zekalı bunların..
Penguen görünümlü ..
Çoğu gözlüklü…
Sevgi dolu bunlar…
Kesinlikle kocaman yürekli…
Özgür ruhlu…
Vatanı seviyorlar..Birbirlerini sevdikleri gibi..
Karşılıksız veriyorlar..
Paylaşıyorlar..
Yardımlaşmayı biliyorlar..
Yakışıklı gençler , güzel kızlar bunlar…
Koskoca bir süper güce boyun eğdiren akılları var bunların…
Çelikten sabırları…
Keskin mizah anlayışları…
Ve gezi zekaları var bunların…
Farkında bile değilsiniz..
Dünyayı yönetme iddiasında ki süper güç’ün Orta doğu projesini bozdu bunlar..
Baharı yaza çevirdiler..
Çok sevimliler bunlar..
Eşitlikten , bağımsızlıktan ve özgürlükten yana bunlar..
Atatürk’ün gençleri bunlar..
Gezi zekalı bunlar…
İyi ki varlar…
5 Temmuz 2013 Cuma
GEZİ PARKINDA Kİ ÜÇ BEŞ AĞAÇ...
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
“ALÇAK FAİZ LOBİSİ”
Yüksek ekonomik verilerimizi bozmaya hazırlanan bu “alçak faiz lobisi” , neyin nesi , kimin fesi ve sonuçta bize ne olacak sorularının yanıtını arama yazısına hoş geldiniz..
Koltuğunuzda rahatça oturun , emniyet kemerine gerek yok.Şimdilik rahatınız yerinde..
Arkanıza güzelce yaslanın…
Yaslanacak başka bir yeriniz olmadığına göre sırtınızın kalınlığı kadar rahat edebileceksiniz..
Hadi artık sadede gel diyenler için söylüyorum..
Konunun yarısına geldik bile .
Rahatınız yerindeyse neyi ve kimi neden sorgulayacaksınız..?.
Yani bu yazının konusu sizin için gereksiz görünebilir.
Oysa ..Dünya’nın en yüksek faizini veren ülkenin ,Dünya’nın en borçlu insanları olarak bu “alçak faiz lobisi” yüzünden çok kötü fena bedeller ödeyeceğiz.
Bakın son 11 yılda ne oldu..
Kamu borçlanmamız 80 yıllık cumhuriyet dönemi toplamının üç katı oldu.
Aynı süre içerisinde özel sektör borçlanması kamu borcunun da üç katına çıktı..
2002 yılında toplam dış borç stokumuz 129.6 milyar dolardı…2013 yılında 336.9 milyar dolar oldu.
İç borcu saymıyorum bile..
Her birimizin dış borç yükü ne biliyor musunuz?
Tam üç milyon yedi yüz yirmi beş bin dolar..
Bu “alçak faiz lobisi “ ümüğümüzü sıkarsa her birimizin ödeyeceği para bu..
Bu arada “alçak faiz lobisinin” alacaklarını takip için kurulan ve çalışan IMF ‘ye( uluslar arası para fonu) olan borcumuz sıfırlandı..
Buna rağmen gördüğünüz gibi bu “alçaklar” geleceğimizi karartacak kadar alacaklılar.
Ve biz artık bu kadar çok borcu ödeyemeyecek durumdayız.
Türk lirası çok değerli.
Dolar ucuzdu…
Yani içeride üretmek , dışarıdan getirtmekten çok daha pahallıydı..
Ama dövizin değerini baskılama ,Türk lirasını değerli tutma imkanı artık yok.
Yani “hadi ithalat yapalım “ve” hadi daha çok borçlanalım “ekonomisinin sıcak para ile sürdürülmesi politikası artık iflas etti.
Dünya’nın en yüksek faizini de versen , geri ödeyemeyeceğin sıcak parayı sana artık vermem diyor.
O halde “alçak faiz lobisinin” gezi parkında ki üç beş ağaca yönelik tepkiyi organize etmesinin ,insanları sokağa dökmesinin ve polisin biber gazı , ilaçlı su ve cop operasyonu yapmasının zamanı geldi.
İşte bu noktada Türk aklı , Türk zekası , devreye girmeli ve …..
Bu “ alçak faiz lobisinin” istediği şey olan demokrasi dışı müdahaleye engel olunmalı.
Hükümet içine düştüğü siyasi ve ekonomik durumdan , başkalarını suçlayarak , yine ve her zaman olduğu gibi mağdur olarak sıyrılmamalı.
Yaptıklarının siyasi ve hukuki bedelini ödemeli..
Gezi parkında söylenen tam da bu…
Sadece demokrasi istiyoruz..
Özgürlük ve bağımsızlık bizim karakterimiz..
Bunun dışındakileri “alçak faiz lobisi” istiyor olabilir..
Ama biz istemiyoruz..
Ha , bu arada “ anneme bir şey söylemeyin , O benim gezi parkında ki üç beş ağacı istediğimi sanıyor.”
1 Temmuz 2013 Pazartesi
! HAZİRAN 2013
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
! HAZİRAN 2013
Hızlı ve araları boşluklu bir yazı olacak…
Okuma hızında doldurun boşlukları…
Deniz Baykal demişti ki…”Altı aydan fazla dayanamazlar…”
On ikinci yılına evrilen bir hükümetten söz ediyoruz…
Her şey planlı ve programlı bir şekilde yapıldı…
Yapanlar , neyi ne için ve nasıl yaptıklarını biliyorlar…
Bu yüzden…Dayana dayanaşa..Desteklene toparlana sürdürdüler bu süreci..
Çok yordular 68’lileri, 70 ve 80 kuşağını…
Çok yorulduk…
Tam zamanı dediklerinde…
Artık yoruldular dediklerinde…
Bir şey oldu…
Kontrol altında tuttuklarını düşündükleri 90 kuşağı parka koştu…
Abilerinin , ablalarının yanına…
Ağaçlarına, parklarına,ülkelerine,özgürlüklerine,kendilerine sahip çıktılar…
Eksik olan parça “toplumsal muhalefet” sokağa çıktı..
Altı ayda bitiririm diyen ,beceremeyen ,kendini ve insanları ifade edemeyen muhalefet ,genç , diri ve güçlü muhalefet ile tanıştı..
Her şeyi planlayanlar…Programlayanlar…
Bu zeki , güçlü ve esprili muhalefeti ,sadece özgürlüğünü talep eden bu gençleri anlamadı..
Hala da anlamış görünmüyorlar..
Bu dalga çok güçlü..
Bu dalga çok derin…
Bu dalga çok yüksek…
Bu dalganın tusunami etkisi çok büyük…
Bütün Dünya Bu dalgayı izliyor…
Bütün Dünya “Gezi’nin izinde”
Gezi,”Atasının izinde”..
Değişim şimdi başladı…
Bu tarihi bir tarafa yazın…
! Haziran 2013……
23 Haziran 2013 Pazar
DURAN ADAM
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
DURAN ADAM
"Kadınyarı deresinden dörtnala biri koptu.Duyulan nal sesleri bütün başları o tarafa çevirmişti,gelişini seyrettik.Olanca hızıyla gelip önümüzde durdu.Bütün his çizgileri silinmiş,hiddet ve kin timsali aslan gibi bir jandarma subayı atıyla birlikte soluyordu.Anlaşılıyordu ki durmadan koşmuşlardı.Hiddetini atına da aşılamıştı.Atı süvarisinin dizgini altında ayaklarını açmış duruyordu, ama bırakıverse diye sabırsızlandığını da açıkça gösteriyordu.Subay hafifçe yana dönerek jandarmalara hitap etti.......Karşısında derhal hazır ol vaziyeti alan jandarmalara gayet kısa ve sert sualler sordu...Beklemeleri emrini verdikten sonra atını Konyaltı tarafına çevirdi. Başından kalpağını fırlattı,tabancasını çekerek atını mahmuzladı."
Hemen anladınız biliyorum..
Antalya'da yaşandı bu olay...
İtalyan işgali altında ki Antalya'da.
İtalyanlar dev savaş gemileri ve ağır silahlı askeri birlikleri ile çıktıkları Antalya'yı kendi toprakları yapmak için işbirlikçilerle birlikte çeşitli kumpaslar kuruyorlar...
Her türlü komplo ve tahrik gırla gidiyor...
İnsanlar ayaklansın , asayiş bozulsun ve Mondros mütarekesi gereği İtalyanlar Antalyayı işgal etsinler...
Yani birileri Türk topraklarına göz dikmiş , yangın çıkarıyor , bomba patlatıyor ve en sonunda...
Durun en sonuna gelmeden önce biraz daha bilgilenelim.
İtalyanlar , korka çekine çıktıkları Antalya'da yarım kalan Frengi hastanesinin bahçe duvarları arkasında orduları için çadır kurup şehrin asayişini bozmak için tertipler içindeyken ;
" Onların bu halini görüp,gezilerini ordugahları önüne doğru yönelten gençlerin bağırırcasına şarkı söyleyip laf attıklarını gördükçe bütün askerlerin yüzlerinden korkuları açıkça okunuyordu.Duvarlar arkasına saklanarak gözetliyor ve adeta muhtemel bir taarruz bekliyorlardı.Bunların tabansızlıkları ile alenen eğleniyordu gençler.."
Birileri önce yangın çıkarır , şehrin erkekleri el birliği ile söndürür.
Sonra bomba patlatırlar....
Şehir her günkü hayatını yaşar ...
Sonunda ....
Dörtyüz mahkumu azılı katillerini silahlandırıp para da vererek sokağa salarlar...
Satın aldıkları gardiyan anahtarı mahkumlara kaptırmıştır güya...
Jandarmaların silahlarının saklandığı yere çıkıp silahları alan azılı katiller kolayca çıktıkları hapisaneden etrafa ateş ederek kaçarlar...
Hapisanenin hemen yanında ki konsolosluk binasında İtalyanlar bu firarı eğlenip gülerek seyrederler..
Bu elleri silahlı dörtyüz mahkum şehrin asayişini bozacak , İtalyanlar Antalya'yı işgal edeceklerdir...
"Bütün his çizgileri silinmiş , hiddet ve kin timsali aslangibi bir jandarma subayı atıyla birlikte soluyordu....Karşısında derhal hazırol vaziyeti alan jandarmalara gayet kısa ve sert sualler sordu.Bu gün dahi en küçük noktasına kadar bu sahneyi zihnimde muhafaza ederim.Beklemeleri emrini verdikten sonra atını Konyaaltı tarafına doğru çevirdi,başından kalpağını fırlattı,tabancasını çekerek atını mahmuzladı.İlk defa gördüğüm bu aslan jandarma subayı Üstteğmen Mülazım-ı evvel Emin bey idi....."
Üstteğmen Emin bey Konyaaltına doğru kaçan mahkumların peşinden gider ve oracıkta en azılıları başta olmak üzere bir çoğunu yakalar...
Türkleri esir alacaklarından , şehri işgal edeceklerinden emin İtalyanlar , neşeyle girdikleri yataklarından 350 mahkumun yakalandığını ,derdest edildiğini ve şehirde asayişin berkemal olduğunu öğrendikleri bir sabaha uyanırlar...
"Sakin , sabırlı ve onurlu direniş ruhu Türklerin genlerinde var" der İtalyanlar...
İngilizler...
Fransızlar...
En çok da komşumuz Yunanlılar bilir bunu...
Diğerleri her seferinde yeniden öğrenseler de .....
Genlerinde fırsatçılık olduğundan ders çıkaramazlar...
Her fırsatta yeniden denerler..
Duran adamın neden durduğunu....
Nasıl ve nereye kadar duracağını her seferinde yeniden yaşarlar...
Oysa bizim tarihimiz aslan gibi duran adamlarla doludur..
Kaynak: Mazlum Adison" ANTALYA'NIN KARA GÜNLERİ " Antalya Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi yayınları...
9 Haziran 2013 Pazar
ÇOK GÜZELSİNİZ...
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ŞARKI SÖYLE TÜRKİYE
Ne kadar oldu?...
Bir hafta mı?
On gün mü?
On üç.?
Daha ne kadar sürecek..?
Daha ne kadar sürmesi gerekecek..?
Direnen yorulur..
Direnenlerin yorulması mı bekleniyor..
Yıpranması..Eskitilmesi…Yanıltılması..Yamulması mı bekleniyor…
Hatta bunun için her türlü fitne ,yalan ve üfürme, medya bombaları olarak üstlerine mi atılacak?...
Bir de onlar mı atılacak..?
Yani daha ne kadar atılacak…?
Siyaset yapmıyoruz…Hiçbir siyasi parti ile bağımız yok diyen gençlere nasıl bir tuzak kuruluyor..?
Başından beri endişeliydim..
Şimdi de endişeliyim…
Aslına bakarsanız bütün Dünya endişeli…
Kaç ülke halkı destek açıkladı?
Kaç ülke lideri uyarı mesajı yayımladı..?
Daha kaç tanesi bunu yapmalı?
Endişeliyim…Yürek çarpıntısı ile izliyorum onları..
Yapmayın diyemiyorum…
Öyle güzel yapıyorlar ki…
Öyle güzel şarkılar söylüyorlar ki…
Şarkı söylerken öyle güzeller ki?
Yapmayın diyemiyorum…
Şarkı söyleyin çocuklar…
Şarkı söyle Türkiye…
Şarkı söylerken de çok güzelsin…
31 Mayıs 2013 Cuma
SAKİN SABIRLI VE ONURLU OLMALIYIZ
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
KIRILMA NOKTASINDAYIZ
Artık herkesin sakin , sabırlı ve fakat kararlı duruşunu bozmaması gereken yerdeyiz.
Ama herkesin…
Bir diğerinin gözünün üzerinde ki kaşı görmeden,
Sadece insanlık onuru ve tüm insani değerlerimiz için bir arada durma zamanındayız.
Ama bir arada durma zamanındayız.
Çok sıkıştıkları konusunda 9. Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği yerdeyiz sanki.
Anayasa değişmeyince,
Rejim eski halinde ve fakat yenisi olmuş gibi yönetilir olunca…
Her şeyin bir birine girdiği yerdeyiz.
Ama her şeyin bir birine girdiği yerdeyiz.
Hukukun üstünlüğünü ,
İnsan haklarını ve demokrasiyi ,
Bağımsız cumhuriyetimizi ve özgürlüğümüzü savunma zamanındayız.
Kırılma noktasındayız.
Ülkemizi , rejimimizi , demokrasimizi rayından çıkartmadan ,
Çıkarılmasına da izin vermeden ,
Sakin , sabırlı ve onurlu kararlılığımızı sürdürmek zorundayız.
Ama kararlılığımızı sürdürmek zorundayız.
Cumhuriyetimizi bu kararlılıkla vereceğimiz oylarla koruyabilirsek ,
Bizi yıkmaya çalışan herkesin ,
Ama herkesin ,
Elimizi öpeceği demokratik güce kavuşacağız…
Bu sınavı da başarıyla vermeliyiz.
Ama vermeliyiz…
29 Mayıs 2013 Çarşamba
ÖZGÜRLÜK BENİM KARAKTERİMDE VAR
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
TÜRK’ÜN ATEŞLE İMTİHANI
Hiçbir canlıyı ateş ile sınayamazsınız.
En azından yaşadığımız mavi gezegenin en büyük gerçeği bu.
Ateş Dünyamız da oluşturduğumuz uygarlığı yok edebilir.
Bu böyledir.
Ama Türk’ün ateşle imtihanı da bambaşka bir hikayedir.
Başka bir gerçekliktir.
Yedi düvel , Osmanlı padişahı ile birlikte başaramadığını şimdilerde yeniden deniyor.
Yedi düvel ,Türk’ü ikinci kez ateş ile sınıyor..
Halide Edip Adıvar’ın romanını okumadığınızı , çocuklarınıza da okutmadığınızı biliyorum.
Olsun…Bu direnç sizin genlerinizde var.
Ateşe de baskıya da , yasağa da dirençlisiniz.
Özgürlük ve bağımsızlık sizin karakterinizde var.
O yasak , bu yasak , şu yasak sürecinin sonunda ,kazananın gerçek bireysel özgürlükler olacağını şimdiden söyleyebilirim.
Özgürlüğü , her şeyi yasaklayarak yaşatamazsınız.
Özgürlüğün teminatı özgürlüğün kendisidir.
Birkaç adamın kafasında ki doğruları yaşamaya zorlanmak sadece köle olmakla açıklanabilir.
Kul ve köle olmanızı isteyenlerle sınandığınızı , bu sınamanın yedi düvel desteği ile yapıldığını artık anlamış olmalısınız.
Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletinin , “Fikri hür , vicdanı hür “insanlarımı olacaksınız,yoksa birileri sultan hevesini tatmin edecek diye kul , köle mi?
Bu kararı verdikten sonra iş çok kolay.
Özgürlüğün teminatı özgürlük ise ,
Demokrasinin teminatı da yine demokrasinin kendisidir.
Sistem gacır gucur sesler çıkararak çalışıyorken ,demokrasimize de ,özgürlüğümüze de , geleceğimize de sahip çıkalım..
Bizi ateş ile ikinci kez sınayanlara hak ettikleri cevabı verelim..
20 Mayıs 2013 Pazartesi
GÖNÜLLÜĞE VE GÖNÜLLÜLERE DAİR..
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ONLAR ŞEHRİN ONURU VE GÜCÜDÜR..
Daha önce de yazdım..
Yaşayarak öğrendiğim değerli bilgilerden biridir bu.
Masanın her iki tarafında da bulunursanız daha iyi anlıyorsunuz.
Bir şehrin yaşama,gelişme ve mutlu olma enerjisinin kaynağı “şehrin gönüllüleri “ dir.
Yüksek maaşlı , bol böbürlenmeli bürokratları değil.
Bir şehrin gelişmişlik ölçüsü şehri ve şehirlileri için düşünen , çalışan gönüllü insan sayısı kadardır.
Şehri için beste yapan müzisyen , şiir yazan şair , şehrini resimleri ile geleceğe taşıyan ressam,fotoğraf sanatçısı , heykeltıraş , yazar…
Şehrin insanlarının sahip olduğu bütün kültür , kendisine sunulan bedava gösterileri rahat koltuklarda izlemek olmamalıdır.
Şehrin bütün spor başarısı, binlerce lira harcanarak ayakta tutulmaya çalışılan bir takım olmamalıdır.
Şehri yönetenlerin , verdikleri kararlarda , yaptıkları işlerde şehrin sosyal ve kültürel sermayesini arttırmayı amaçlamaları gerekir.
Bunun için yeter ve gerek şart O şehrin gönüllüleri ile birlikte çalışmaktır.
Şehrin “sosyal sermayesi”, bürokratların sevmedikleri işi zorunlu oldukları için yapar görünmeleri ile artmaz.
Bu şekilde çalışılırsa tam tersine azalır.
Sosyal ve kültürel sermayesi olmayan şehirlerin ne kadar çok para harcarsanız harcayın hiçbir konuda başarılı olması mümkün değildir.
Bu anlayışla yapılan tüm işler , yapıldığı gün ile sınırlı olarak vardır ve kesinlikle geleceğe kalmaz.Sevgisiz ve ilgisiz olarak yaptığınız işleri asla biriktiremezsiniz..Yani emeği , parayı ve enerjiyi boşa harcarsınız..Şehri tüketirsiniz.
Bu yazıyı yazmamın nedeni Büyükşehir belediye başkanına yaptığımız teşekkür ziyareti.
Antalya Futbol İl Tertip kurulu üyeleri ve Futbol Federasyonu İl temsilcisi ile belediye başkanımıza kendisi ile birlikte yaptığımız işler için teşekkür ettik ve kristal şilt verdik.
Büyükşehir Belediye başkanı Mustafa Akaydın , bu konuda bilimsel ve kültürel donanıma sahip olduğunu her bir araya gelişimizde bize gösterdi.
Birlikte önemli ve kalıcı işler yaptık.
Belediyenin bütçe imkanları ile sınırlı olsa da Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu ve Büyükşehir belediyesi olarak birlikte daha çok iş yapacağımızı umuyoruz.
Şehrimizin sermaye birikimini , sosyal ve kültürel sermayemizi arttırmaya yönelik kullanmayı başarmalıyız.
Belediyelerimiz ile bunu sınırlı da olsa yapıyoruz.
Şehrimizin biriktireceği ve çok şey kazanacağı bir fuar organizasyonu ise şimdilik bu enerjiden uzak görünüyor.
EXPO 2016 Fuar organizasyonundan söz ediyorum.
Oysa bu organizasyon bütçesi ve gerçekleştireceği fuar organizasyonu açısından bakıldığında bu konuda en doğru başlangıç noktası olarak görünüyor.
EXPO organizasyonu yöneticilerini ,şehrin gönüllüleri ile buluşmaya çağırıyorum.
Şehrin yöneticilerine de bu şehrin gönüllülerini ,maaşlı bürokratlarına ezdirmemeleri gerektiğini hatırlatıyorum…
Gönülsüz yapılan hiçbir iş geleceğe kalmaz.
Şehrin enerjisi ve gücü gönüllüleri ile ölçülür.
Gönüllülüğe ve gönüllülere gönül dolusu selam…
KÜLLERİMİZDEN DOĞARIZ
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
BİR MİLLETİN HİKAYESİ BİTMEMELİ.
İstediğiniz kadar övünebilir ve gurur duyabilirsiniz..
Çünkü yaptığımız iş , başardığımız şey insan uygarlığının en başarılı işi..
Bütün Dünya güçlerinin “tamam kazandık , bitirdik bunların işini “dediği günlerde küllerinden doğan bir efsane TÜRKİYE CUMHURİYETİ…
Genel Kurmay Başkanının “Bir şey mi yapacaksın Kemal” diye sorduğu adam sadece bir şey yapacağını söylemişti ama eksiksiz bir şey yaptı.
O kadar eksiksiz ki , yaptığı işin yüz yıl sonrasını bile görüp , bize ne yapmamız gerektiğini söyleyebildi.
Türk milletinin hikayesi uzun ve güçlü direnişlerle dolu.
Sadece 1919 yılının ilk on beş gününde yaşananlar bile inanılmaz…
1 Ocak 1919 , İngilizler Antep’i işgal ederler.
7 Ocak , Konya işgal edilir.
10 Ocak , Padişah Vahdettin bütün umudunu İngilizlere bağladığını söyler..Saraydaki altın işlemeli kabul odasında İngiliz Yüksek komiserine ,kendi geleceğinin İngilizlere bağlı olduğunu açıkça söyler.
12 Ocak, İngilizler Kars’ı işgal ederler.
14 Ocak yunan birliği Lüleburgaz – Hadımköy tren yolunu ele geçirir.
15 Ocak İngilizler Haydarpaşa garını , Fransızlar tüm şark demiryollarını ele geçirir.
30 Ocak Paris barış görüşmelerinde Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması kararlaştırılır.
Artık her gün yeni bir şehir,kasaba,köy işgal edilir.
Demir yolları santim santim ele geçirilir.
Ülkenin her tarafında işgal orduları ve ajanları vardır.
Bütün Dünya orduları bir araya gelmiş ve işi bitirmiştir.
Paris’te de işin bittiği imza altına alınmıştır.
14 Mayıs gecesi, Damat Ferit’in konağından çıkan iki askerden biri bu durumda bir şey yapmayı düşünmektedir.
19 Mayıs sabahı Samsun’a çıkan Mustafa Kemal kağıt üzerinde işgali tamamlanmış ,teslim alınmış bir imparatorluktan yeni bir milli devlet kurma kararlılığındadır.
Milli bir devlet..
Türk Devleti..
Biten bir imparatorluğun hikayesinin yerini , küllerinden doğan bir milletin hikayesine bıraktığı tarihtir 19 Mayıs…
Bu hikaye bitecek mi?...Bitmeyecek mi?
Bu gün verilecek karar işte budur…
18 Mayıs 2013 Cumartesi
SATARAK KAZANILMAZ
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
SATIYORUUUMM …SATTIM…(YA DA TARİH OKUYORUM)
Münafık olmalısınız…
Yazının başlığının kötü anlamlar ya da kötü sonuçlanacak işler süreci olduğunu düşünüyorsanız , siz münafık olmalısınız.
Yoksa niye böyle düşünesiniz ki?.
Bu ülkenin geçmişinde de çok satış vardı…
Geleceğinde de olacaktır..
Dolayısı ile bugün satış olması çok şaşırtıcı ve yeni bir şeymiş gibi görülmemeli.
Önemli olan bu satışların ne anlama geldiğini , ne anlama geleceğini ve nasıl sonuçlar doğuracağını bilmek olmalıdır.
Üzgünüm ama bu bilgiye ulaşmak için okumalısınız.
Kendi tarihinizi okumalı ve tartışmalısınız.
Ülkenizin , yani ülkemizin çok uzun yüzyıllarını bilmelisiniz.
Okumanın size zor gelmesinin , okuma alışkanlığınızın olmamasının ,hatta bu tür bilgilere ulaşamamanızın bu satışlarla ilgisi olabilir mi?
Yani siz tarihinizi ve satışların nasıl sonuçlanabileceğini bilmezseniz , satılanlar daha kolay satılıyor olabilir mi?
Bakın geçmişimizde neler oldu…
17.yüzyılda “arpalık” müessesi kuruldu.
Asker yetiştiriyorum diyen “arpalıktan” beslendi.
Dünya’nın en güçlü ve savaşkan ordusu işte bu süreçte çöktü.
18.yüzyılda arpalık sahiplerinin merkezi hükümete bağlılıkları azaldı.Merkezi hükümeti besleyen ve orduları ile koruyan kişilere dönüştüler.
İşte o yıllardadır ki İngilizler ve diğerleri Osmanlının topraklarına bu kişiler üzerinden ilgi duymaya başladılar.
Önce donanma ele geçirildi.
Mısır valisine teslim olan Osmanlı donanmasını , yeniçerilerin yok edilişi izledi.Bektaşi geleneğinden gelen dergahlara bağlı yeniçeriler kılıçtan geçirildiler.
Ordu bir birini yok eden taraflara bölündü.
II.Mahmut taşrada biriken arpalık servetine el koydu.Sattı ,savdı .Bir çoğunu kendi vakfına aldı.
Sırp prensliği , Yunan devleti işte bu süreçte, İngilizlerin ve Fransızların desteği ile kuruldu.
Ordusu kalmayan II.Mahmut tam bir diktatöre dönüştü.Anadolu halkının kendisine sorgulamadan itaat etmesi gerektiğini açıkça söylüyordu.
Artık yapılan bütün savaşlardan yenilgi ile çıkılıyor , toprak satışı ver kurtul anlayışı sürecin tamamlayıcısı oluyordu.Kavalalı , İngiliz ve Fransızların desteği,Rusların göz yumması ile önce Suriye’yi alıyor sonra Anadolu’ya giriyordu.Artık her komşu , her dost ve müttefik bir parça Osmanlı toprağı için yardıma hazırdı.
Paramparça olan bir imparatorluk ,küçük satışlarla ve kendi ordusunu yok ederek bitme noktasına gelmişti.
Gördünüz mü?..İşte uzun yıllar tarih okuma ihtiyacınızı gidermiş oldunuz.
Bunu kolayca yaptınız.
Bu iyiliğimi unutmayın.
Ama bence yüzyıllar boyu süren ve içinde hep Antalya olan bu süreci daha detaylı bilmelisiniz.
Cemil Cahit Sönmez ,sayısız belge ve kitabı inceleyerek kolay okunabilir ve kesinlikle kolay anlaşılabilir bir eser daha yazdı.
Baskıya hazır…
Okunmaya hazır…
Bence kesinlikle okunmalı.
“Antalya Valileri ikinci kitap” Osmanlının son yüzyıllarını ve içinde Antalya olan bütün önemli olayları içeriyor.
Müthiş bir eser..Cemil Cahit ,aslında Antalya’yı , şehrin gelişimini , insanlarını anlatıyor..Ama ufalan ,eriyen imparatorluğu bu gün için çok dersler çıkaracağınız bir akışkanlıkla da anlamanızı sağlıyor.
Bence hepimiz yeniden tarih okumalıyız.
Kendimizin,şehrimizin,ülkemizin tarihini çok çalışmalıyız..
Cemil Cahit Sönmez bunu başardı…
21 Nisan 2013 Pazar
BİR ŞEY Mİ YAPACAKSIN KEMAL.?
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
BİR ŞEY Mİ YAPACAKSIN KEMAL..?
Mayıs ayının serin bir İstanbul gecesinde Nişantaşı’ndan Teşvikiye’ye doğru yürüyorlardı.
Piyade kaldırımı her zaman ki gibi insansızdı..
Kol kola girmiş iki adamdan birisi aralarında ki derin samimiyeti belirten bir ses tonu ile sordu..
- Bir şey mi yapacaksın Kemal..?..
- Evet paşam bir şey yapacağım….
İngiltere büyükelçisi gergin bir yüz ifadesi ile çıkmıştı Osmanlı padişahının odasından.
Kapıda bekleyen katibinin elindeki fötr şapkasını hızla çekerek aldı ve görevlinin yolu göstermesini beklemeden merdivenlere doğru yürüdü.
İşgal ettikleri ülkenin padişahı ile hemen hemen her gün görüşüyordu.
Sarayın merdivenlerinden hızla inerken elçilik katibi O’na yetişmeye çalışıyordu.
14 Mayıs 1919 ılık bir İstanbul akşamı Nişantaşı’ndaki Sadrazam konağına doğru yürüyen genç subay etrafında ki İngiliz ajanlarına aldırmadan tam zamanında girdi konağa.Farkındaydı .Uzun bir süredir takip ediyorlardı O’nu..
Yazlık üniformalarını giymiş genç asker sert adımlarla girdi odaya..
Oda da derin bir sessizlik vardı. Sadrazam Damat Ferit , ayakta karşıladığı genç subayın oturmasını beklemeden oturdu koltuğa.Gergin görünen sadrazam yüzünü yerde ki halının işlemelerinden kaldırmadan sessizce oturuyordu.Akşam yemeğine davet ettiği genç subay karşısında ki koltuğa kendinden emin bir şekilde oturmuş ,sadrazamın bu sıkıntılı halini izliyordu.
Damat Ferit , halıya kilitlenen bakışlarını kaldırıp duvarda ki saate baktı..
Mırıltılı bir sesle…” Acaba nerede kaldı?.” Dedi.
- Birini mi bekliyoruz ?..Dedi genç subay..
Aynı mırıltıyla cevapladı Damat Ferit..” Evet ..Cevat paşa hazretleri geleceklerdi.”
Genç subayın yüzü aydınlandı.Genel Kurmay Başkanı Cevat paşa’ da gelecekse durum daha iyi gelişecekti.
Çanakkale de birlikte savaştığı Cevat Paşa ile çok yakın iki dostlardı..Sadrazamın sıkıntısını anlamaya başlıyordu.
Aralarında ki sessizliği odaya giren Cevat paşa bozdu.
Üç kişi yemek yiyecekleri salona geçtiler..Yemek boyunca aralarında ki sessizlik devam etti.Çatal bıçak ve masadan toplanan tabakların sesinden başka bir ses yoktu..Kurmay Subay ,”konuşacaklarımızın kimse tarafından duyulmasını istemiyor.” Diye değerlendirdi bu durumu ve yemeğini sakin bir şekilde bitirdi.
Ortasında genişçe bir masa bulunan dar bir odaya geçtiklerinde Sadrazam , “Bir harita getirtsek de müfettiş paşa onun üzerinde bana izahat verse .” diyerek hizmetkarlardan harita getirmelerini istedi..
Belli ki zaten hazır olan harita derhal masaya kondu.Görevli çıkıncaya kadar bekleyen paşalar masanın üzerinde ki ‘ Kipert Atlası’ içerisinden Anadolu paftasını açıyorlar.
Kurmay subay, karşısında ki Damat Ferit’e bakarak ,”Ne nokta-i nazardan izahat talep ediliyor.?” Diye sorar .
“ Mesela” diyor Damat Ferit , “ Samsun havalisinde ne yapacaksınız?.”
Keskin bakışları ile gözlerini kendisinden kaçıran Damat Ferit’e tereddüt etmeden cevap veren Kurmay subay Samsun’da başlayan Türk direnişinin İngiliz raporlarında abartıldığını belirterek ,”Yerinde yapılacak tetkiklerden sonra icap eden en iyi tedbirler bulunabilir , merak buyurmayınız .”diyerek solunda duran Cevat paşa’ya bakar.Sadrazam da gözlerini general’e çevirerek ,” Ne dersiniz?”diye sorar.
Cevat paşa doğal bir ses tonu ile “Öyledir efendim .Böyle işler mahallinde hallolunur. Şimdiden kesin ne söylenebilir?.”
Sıkıntısı giderek büyüyen Sadrazam memnuniyetsizliğini saklamaya çalışarak ama gergin bir ses tonu ile ,” pekala siz bana harita üzerinde kumandanınızın görevinin kapsadığı alanı gösterir misiniz.?”
Kurmay subay sadrazamın kuşkulandığı konuyu anlamıştır.Derhal elini haritanın üzerine koyarak birkaç il sınırını gösterir ve “…. ihtimal şu kadar parça .” diye soruyu yanıtlar.Cevat paşa kurmay subayını destekleyerek “..Mıntıkanın ehemmiyeti yoktur.Paşa bittabi o mıntıkadaki kuvvete kumanda edecektir.Zaten nerede kuvvet kaldı ki?.” Genel Kurmay Başkanı Cevat paşa bu sözleri söyledikten sonra masada hafifçe geri çekilir . Kurmay subay generalin yüzüne aydınlık gözlerle bakarak memnuniyetini belirtir.Her biri bir koltuğa oturur .Sadrazam kurmay subaya dönerek ,” Ne vakit hareket edeceksiniz? diye sorar. Subay aynı kararlılıkla “Ne vakit emir buyruluyorsa..Ben harekete hazırım.”
Sadrazam sıkıntılı bir sesle sorularına devam eder..”Zat-ı şahane’yi ziyaret ettiniz mi?”
“Hayır irade buyrulmadı.”Sadrazam konuşmayı bitiren bir eda ile , “ İrade buyruldu…Ben tebliğ ediyorum.Yarın kendilerini ziyaret ediniz.”
İşgal güçlerine karşı birlikte savaşmış iki adam konaktan çıkıp piyade kaldırımında kol kola yürürler…Nişantaşı kaldırımlarında gecenin serinliğinde Cevat paşa kolunu sıkıca tuttuğu Mustafa Kemal’e ,
- Bir şey mi yapacaksın Kemal.? Diye sorar…
- Evet paşam bir şey yapacağım…
- Allah muvaffak etsin.
- Mutlak muvaffak olacağız…
Türk direnişi ve devrimi böyle başlar…..
Bir şey yaparak….
29 Mart 2013 Cuma
OYUNUN BİR PARÇASI OLMAK
KÖŞETAŞI REHA İLHAN
BU BİR CHP YAZISIDIR…
Cumhuriyet Halk Partili yönetici ve karar vericiler biraz fazla meşgul oldukları için yazının içeriğini , başlığında belirtiyorum ki çok çalışan bu insanlar , gün içi zamanlarının üç dakikasını ayırıp bu yazıyı okusunlar.
Okusunlar çünkü kendilerine hiç söylenmeyen , kendilerinin de hiç düşünmediklerini bildiğim bazı tespitlerim hakkında bilgi sahibi olsunlar.
İçinizden birileri bir önce ki köşe yazım olan “ HOLLYWOOD STYLE” başlıklı yazıyı okumuş olmalı.
İşte bu yazı bir anlamda onun devam yazısı.
Bu yazı içinde bulunduğumuz siyasi iklimin muhalif kanadında bulunanların , yazıda var olduğu iddia edilen Hollywood senaryosu içerisinde ya da karşısında nasıl bir pozisyonda olduğunu açıklamaya çalışacak.
Çok değil sadece üç dakika içerisinde okunabilecek bir yazı ile bunu başarmaya çalışacağım.
Siyaset ; güç ve bilgi ile yapılır.
Siyasetçi ; güçlü, enerji üretebilen, bilgili kişidir.
Karşısında var olan diğer siyasi aktörlerin , gücünü ve enerjisini nereden aldığını bilerek işe başlamalıdır.
İşte bu başlangıç tespitlerinden sonra temsil ettiği siyasi düşünce ve kitlelerin doğruları ile kendi politikasını belirleyip uygulamalıdır.
Muhalefette olan siyasetçi , iktidardakilerin siyasi oyunun senaryosunu , bir sonraki sahnesini, yani siyasi adımını kestirerek, oynanan senaryonun içinde yer almalı ve oynanan oyunu kendi doğruları doğrultusunda değiştirmelidir.
Kendisi için yazılan figüran rolünün dışında , rolünü kendisi yazarak , kendi doğrularını oynamalı ve siyasi gücünü göstermelidir.
Siyasi aktörlerin tümü oynanan oyunun içerisindedir.
Türkiye için yazılan bir siyasi senaryonun Cumhuriyet Halk Partisini içermediğini düşünmek , var olan siyasi iktidarı ve arkasında ki güçleri küçümsemek demektir.
Bu gün oynanan her siyasi sahnede CHP için de rol yazılmıştır ve CHP her kesimi ile bu rolü oynamaya zorlanmaktadır.
Siyasetin doğasında bu vardır.
Gücü elinde tutan yazar, yazdırır ve oynar.
Diğer aktörleri de bu senaryoya uygun oynamaları için zorlar,baskı altına alır.
CHP işte bu baskı ve zorlama altında yer ,yer ve zaman ,zaman ezilmektedir.
Karşı duruşları zayıf , etkisiz ve kendisini oyunun dışına atan yanlışlıklar içermektedir.
Ya güçlü duruşu ve kitleler tarafından kabul gören doğruları ile oynanan oyunun içinde kalarak ,oyunu bozacak , ya da iktidarı kendi yazdığı senaryonun bir parçası yapacaktır…
İkinci seçenek , CHP’nin kesin başarısı demektir.
Şimdi okumaya ara verin ve derin bir nefes alın.
Kalan son 24 saniye de size mevcut siyasi durumu ve CHP’nin açmazını anlatacağım.
Ülkemizde iktidarın oynadığı bir siyaset oyunu var.
Bunun bir parçası olmayı istemek ile istememek arasında gidip gelen, kendi senaryosunu yazarak oynamayı istemek ile istememek arasında sallanan CHP , siyaseti takip eden ve Ülkenin gidişinden endişe duyan halkımız tarafından tam olarak izlenememekte.
Tekrar yazıyorum.
CHP var olan siyasi ortamda seçmenler tarafından izlenemiyor.
Oy vericiler , seçmenler , Cumhuriyet Halk Partisini , mevcut senaryoda mı oynuyor , kendi senaryosunda mı yer alıyor fark edemiyor.
Oyun başkaları tarafından oynanırken CHP ne yapıyor anlaşılamıyor.
Son söz..
Cumhuriyet Halk Partisi , kendisini ve Cumhuriyetimizi kuranlar kadar , kararlı ve güçlü olmak zorundadır.
CHP için en iyi devam yolu varlığının nedeni ve gücünün kaynağı olan altı ilkesini güçlü bir biçimde savunmaktır.
19 Şubat 2013 Salı
ÇOK ÇALIŞTILAR,GURUR DUYDULAR VE ÖVÜNDÜLER..
KÖŞETAŞI REHA İLHAN
HOLLYWOOD STYLE…
Konunun daha kolay anlaşılması için yazının içeriği ile ilgili başlığı İngilizce yazdım.
Bunun iki anlamlı sonucu var.
Birincisi ,benim İngilizce bildiğim anlaşılıyor.
İkincisi ,ne tipi ?? ne tipi?? Sorusunun yanıtını kestirmeden anlatıyor.
Türk tipi mi olsun…Amerikan tipi mi olsun … Tipsiz mi olsun sorusunun yanıtını ararken bulduğum yol ve yordam bence kolay anlaşılır tipli oldu.
Dünya sinema endüstrisinin Kaliforniya -Los Angeles şehrinde büyümeye başlamasının üzerinden ne kadar geçti derseniz ? Cumhuriyetimizin yarı yaşında olduklarını söyleyebilirim.
Harika işler çıkardılar.
Çok ÇALIŞTILAR…
Kendileri ile çok GURUR duydular…
Yaptıkları ile ÖVÜNDÜLER…
Bu hale geldiler..
İyi mi?
Beğendiniz mi?
Yazdıkları film senaryoları öyle gerçekçi öyle sarsıcı ve öyle olabilir şeylerdi ki…
Ağzımız açık seyrettik…
İri isimli film stüdyoları , dev platolar ve evimizde kullandığımız teknolojinin on katı hızla gelişen teknolojileri ile büyük paralar , şan -şöhret ve dahi Dünya’yı yönetme gücü elde ettiler.
Çok iddialı biliyorum ama ,ne yazık ki gerçek bu.
Dünya’nın her yerinde yazılıp oynanan film gibi senaryolar, Hollywood’da test edilip onaylanıyor ve geniş kitlelere olabilirliği , gerçekliği ve hatta olmazsa olmazlığı bu yolla kabul ettiriliyor..
Yazıyorlar, oynuyorlar ve kazanıyorlar.
Bir yığın figüran “beni de kullan “diye sırada bekliyor.
Bir gün şöhret olma umuduyla kendisine verilen rolü canhıraş bir şekilde oynuyor.
Hollywood filminde rol kapmak için etrafını kırıp döken ,üstünü başını paralayan çok adam var Dünya’da..
Bu gün Dünya’da yaşanan bir çok olayın daha önce, ya da stratejisi gereği olduktan hemen sonra Hollywood filmi olmasına alışmış olmalısınız.
En son Oscar adaylarından birisi de El-Kaide liderinin nasıl öldürüldüğünü anlatan film.
Rahat ve bol havalandırmalı koltuğunuzda oturup patlamış mısırınızı afiyetle yerken ,Dünya da neler olduğunu ne tür muhteşem teknolojiler ile neler yapıldığını izliyorsunuz.
Çoğunuz bilir..
Kara şimşek vardı.
Konuşan otomobil “Kid”..
Sahibi ile konuşuyor ve kendi kendine gidebiliyordu...
Yolunu kaybetmiyor , gideceği yeri kendisi buluyordu filan..
Bu gün kullandığınız cep telefonu bile bunu yapıyor..
İyi seyirler..
Sayın seyirciler..
13 Şubat 2013 Çarşamba
UĞUR BÖCEKLERİ
KÖŞETAŞI REHA İLHAN
UĞUR BÖCEKLERİ BÜYÜYOR
Hürses gazetesini takip edenleriniz onları tanıyor..
Onlar Uğur Böcekleri..
“21. yüzyıl çocukları” projemin ilk jenerasyonu..
2001 doğumlular..İki böcek 2003 doğumlu..
Onlar,Antalya Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu olarak gerçekleştirdiğimiz ücretsiz spor eğitimi programlarının basketbolcu kızları..
Bir yıl içinde nasıl değiştiklerini , nasıl güçlenip hayata hakim olduklarını görseniz…
Spor yapmanın ,insan türü için nasıl da gerekli ve güzel olduğunun en güzel örneği onlar.
Anneleri, babaları ile birlikte geldikleri çalışmalardan yorgun ama mutlu ayrılarak derslerinin başına koşuyorlar.
Hepsi çok zeki..
Hepsi çok çevik , hepsi ahlaklı..
Bir yıl içinde başardıkları yalnızca basketbol oynamayı öğrenmek olmadı.
Okuldan şiddet yüklü geldikleri çalışmalarda bütün olumsuz enerjilerini boşaltarak evlerine sevgi dolu gitmeyi öğrendiler..
Bir birlerini sevmeyi , başarılı olan arkadaşlarını kıskanmamayı ,başarıya saygı duymayı öğrendiler.
Spor müsabakalarının bir savaş olmadığını , rakibin düşman değil kendi başarılarını büyütecek karşı güç olduğunu öğrendiler.
Spor yapmayı öğrenirken karşılaştıkları güçlüklerin aslında hayatın her anında karşılaştıkları zorluklardan ayrı olmadığını ,
Başarmak için mücadele etmeleri gerektiğini öğrendiler.
Soru sordular.
Sorguladılar.
Cevap buldular.
Anladılar…
Onlar , Uğur Böcekleri ….
Antalya’nın başarılı basketbolcuları…
20 Ocak 2013 Pazar
AKLINIZA VE HAYATINIZA SAHİP ÇIKIN
KÖŞETAŞI REHA İLHAN
ASLINDA HİÇ KARMAŞIK DEĞİL
Her şey ayan beyan ortada…
Kullanılanlar , kullanıldıktan sonra atılacaklar , kullanılmaktan zevk alanlar….
Olanlar işte bu kadar açık…
Durum aslında sizin için de çok açık ve anlaşılır..
Bir çok kişi korkudan korkmadan , bütün görünür ve yakın tehditleri göze alarak, durumu sizin için açık ve anlaşılır kıldı.
Bir çok kişi , bir çok kere yazdı , konuştu,anlattı ve neler olduğunu size söyledi.
Neler olacağını da..
Bu gün olanlar , size daha önce olacağı söylenenlerin dışında şeyler değil.
Büyük bir planın parçasıyız , diyerek aslında birilerinin oyuncağı olduğumuzu size söylemiştim.
Kullanılan , acaba elime koz alabilir miyim diye desteye her uzandığında kafasına inen beyzbol sopası ile hizaya getiriliyor.
Kullanılanlar , “Ya aslında biz böyle olsun istememiştik.” Deyince üçer beşer cezalandırılıyor.
Kullanıldıktan sonra atılacaklar ,bir araya gelip daha fazla rol kesebilir miyiz? dedikçe yeni rol planlarının figüranı oluyorlar.
Ama film aynı…
Senaryo aynı.
Yönetmen aynı…
Ortadoğu’da bir elli yıl daha söz sahibi olmak isteyen eski baş aktör ile ,ondan sonra ki elli yıl bölgeyi yönetmek isteyen İsrail’in ortak yapımı bir film çekiliyor.
Sonradan size belgesel diye izlettirecekler.
Bütün bu zorlamaların altında kalacak olan da Mustafa Kemal Atatürk’ün modern Türk devleti olacak..
Televizyonda izliyorum…Alnı kırış kırış …Damarları şişmiş.Yüzü morarmış..Asabi ve hiddetli..
“Millet !diyorum.Millet!”diye bağırıyor..
Adı olmayan , adı söylenemeyen ve sadece kendi inandığı mezhep çatısı altında toplananları kast ederek “ Bir araya gelen insan toplulukları diyorum.!” Diye akıl dışı şeyler söylüyor.
Figüranı olduğu filmde hiç repliği yok , ama O kendisine rol yazıyor.
Yazık oluyor…
Bütün değerlerimize yazık oluyor.
Akıl dışılığın fışkırdığı medya bombardımanından kendinizi kurtarın.
Aklınıza ve yaşadığınız hayata sahip çıkın..
Yapacağınız tek şey bu…
15 Ocak 2013 Salı
AMATÖR OLMAK TAM DA BU
KÖŞETAŞI REHA İLHAN
PROFESYONELLERİN AMATÖR YANI
Bence başarılı insanlar için en güzeli ,işlerinde profesyonel olmak, ama amatör ruhu kaybetmemek..
Başarılı yönetici ,yaptığı işte profesyonel çalışmayı gerçekleştiren iş ve çalışma tanımını eksiksiz kurgulayıp ,uygulayabilen insandır.
Ama her profesyonel şunu unutmasın.
Gerçek başarı için içinizde ki amatör ruhu asla kaybetmemelisiniz.
Bunun için etrafınızda gerçek amatörler olmalı.
Ekibinizde değilse bile ,birlikte çalıştığınız , ortak proje geliştirdiğiniz sivil örgütlerde mutlaka bu ruh olmalı.
Sinerji , başarının enerjisi işte bu ortaklıklardan doğuyor ve yayılıyor.
Antalya Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu yönetim kurulu ve genel başkanı ,şehrimizde ki bütün belediye başkanları ile bir araya gelmeyi ve ortak projeler uygulamayı işte bu yüzden çok önemsiyor.
Kim ne derse desin.
Bu birlikteliklerden toplumun her kesimine yayılan başarmanın pozitif etkisi , yaşanmadan da pek anlaşılmıyor.
Kendileri ile görüştüğümüz her Belediye başkanı şehre yeni bir futbol sahası kazandırma fikrine destek verdi.
Ama en büyük desteği Büyükşehir Belediyesinden aldık.
İlk kıvılcımı Mustafa Akaydın ateşledi.
Ekibi bu çalışmaya sahip çıktı.
Ortaya çıkan bu enerji , diğer belediyelerin de projeye katılmasını kolaylaştırdı.
Şehrin profesyonelleri ile amatör gücü ürettik.
Boztepe Spor köyü işte böyle gerçekleşti.
Boztepe köylüleri önceleri mesafeli durdukları bu projenin bir parçası olmayı açılış günü yaşanan şehir yöneticilerinin birlikte olmasıyla sağladılar.
Herkes oradaydı.
Projeye destek veren herkes.
Boztepe köyünün kadınları da..
Şimdi köyün çocukları bu tesiste hafta sonları ücretsiz spor eğitimi alıyorlar.
Anneleri Amatör Spor Kulüpleri Federasyonunun verdiği spor giysilerini giydirip gönderiyor onları.
Cumartesi günleri üç maç oynanıyor.
Köyün erkekleri orada.
Çocuklar ağabeylerinin maçlarını izliyor ve kendi çalışma zamanlarını bekliyorlar tribünde.
Şehirden gelenler köyün pazarına uğramadan dönmüyorlar.
Spor kardeşliği , yaşanan bütün zorlukların üstesinden geliyor.
Şehir sadece bir spor sahası kazanmıyor.Birlikte üretilen her değerin en değerlisi olduğunu da öğreniyor.
Antalya ASKF genel başkanının rüyası , Büyükşehir Belediye başkanı ve ekibinin desteği ile şehrin ortak değeri olarak gerçekleşiyor.
Boztepe Spor köyü projesi için emeği geçen herkes bu başarının bir parçası.
Sizinle Boztepe Spor Köyünün açılış töreninde çektiğim bir fotoğrafı paylaşmalıyım.
Gerçek profesyonellerin içlerinde ki amatör ruhun yüzlerine nasıl yansıdığını görün istiyorum.
Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanı Sebahat Çevik ile Başkan Akaydın’ın özel kalem müdürü Oya Uysal …
Binlerce kilometre asfalt döken bir yöneticinin , her gün yüzlerce sorun çözen bir insanın küçük bir saha imalatı ile nasıl mutlu olduklarını görün istedim.
Çünkü bu gerçek…
Futbol topunun peşinde koşan her çocuğun gücü , Kaleye giren topu kurtaran her kalecinin başarı duygusu ve mutlulukları var yüz ifadelerinde.
Amatör olmak zaten tam da bu…
8 Ocak 2013 Salı
KÖŞETAŞI REHA İLHAN
BAŞLANGIÇLARIN ŞEREFİNE
Umudunu yitirmeyenlerin yeniden başlama şansı olur.
2013 işte böyle bir değişimin başlangıcı olsun..
Yeniden özgürlüklerimizi ,
Yeniden dostluklarımızı ,
Yeniden sevgilerimizi yaşayalım..
Barış , huzur ve sağlıklı bir başlangıcı ,
Sağlıklı ve mutlu ,üreten ve hoşgörülü insanların ülkesinde,
Güzelim cumhuriyetimizi yeniden kuralım.
Hiç öyle sağa sola çekmeyin.
İkincisini demiyorum..
Son on yılda yok edilen tüm değerlerimiz gibi, Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetini de yeniden ve daha güçlü kuralım.
Umudunu yitirmeyenlerin , bir arada durmayı ve birlikte çalışmayı başaranların yılı olsun 2013.
Bizi yeniden başlayacak noktaya getirenlere ,
Kızgınlığımızı,
Öfkemizi ,
Pozitif enerjiye dönüştürdüğümüz yıl olsun 2013..
Maya uygarlığını yaşayan dostlarımıza bonus olsun.
Yeniden cumhuriyeti yaşayacak olan herkese yarasın..
Şeker gibi bir yıl olsun 2013..
Bizim olsun…
Güzel başlangıçların şerefine…
Şerefe….
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)