KENT GÜNLÜĞÜ
3 Kasım 2016 Perşembe
ANLAMAK İÇİN OKUMAK LAZIM.
Anlamak için bilmek lazım.
Başa dönelim.
Bilmek için okumak lazım.
Bildiğimizi ve anladığımızı düşündüğümüz her bir şeyi konuşmak , tartışmak ,kesinleştirmek ve yaygınlaştırmak lazım.
Hay allah bütün bunlar yasak ve kötü.
Yazanın , okuyanın , konuşanın ın ve tartışanın kesin hain olduğu kabulüne sahip bir anlayış bizi yönetiyor.
Doğrusu herkesin işi zor.
Anlamaya , bilmeye çalışanın da , bunu engellemeye çalışanaın da işi zor.
Bu günün en birinci sıkıntısını anlamak için yakın geçmişin deneyimlerini gözden geçirdim.
Sizinle paylaşmak ve anlamaya çalıştığım günün sıkıntısını daha anlaşılır kılmak istedim.
Sanayi devrimini yaparak diğer devletlere üstün olan Büyük Biritanya Krallığı yazılı olmayan bir anayasa ile onur,şeref ve ahlak kavramları üzerinde anlaştığı ve herkes bu değerlere saygı duyduğu için" üzerinde güneş batmayan devlet" oldu.
Fransa , insan kanı ile yıkadığı geçmişinden ,kardeşlik ,bir diğerinin hakkına saygı ve ahlak ile hukukunu ve cumhuriyetini kurdu , huzuru buldu.
Gelelim Amerika Birleşik Devletlerine.
İngiltere ve Fransa'nın bütün kaçkınları dünyanın her köşesinde ki kurulu düzen karşıtları geniş topraklar üzerinde buluştu.
Ve herkes hayatta kalmak için diğerini öldürdü.
Silah ve öldürmek genlerinde vardı ve bir kaç yüz yıl hem kızılderilileri hem de bir birlerini öldürerek var olmaya çalıştılar.
Ne zamana kadar.?
Kurucu babalarının, bir anayasa yazmak ve herkesin yazılı anayasaya uymasının zorunlu olduğunu anlayıp halka anlattıkları zamana kadar.
ABD ne zaman huzura kavuştu.
Herkesin yazılı anayasaya uymayı kabul ettiği gün..
Yani istikrar, yani huzur , yani kalkınma ve gelişmenin temelinde hukuka uymak ,yasaların çizdiği sınırlar içerisinde yaşamayı kabul etmek var.
Kısaca ve en çok da kabaca anlattığım bu üç büyük ülke tarihinde kendi hukukunu diğerlerine kabul ettirmeye çalışanların döneminde kargaşa ,ölüm ve huzursuzluk var.
Üzerinde konuşamadığımız binlerce devlet de zaten bu yüzden artık yok.
İstikrar,huzur ve gelecekte var olmayı isteyenlerin , anayasaya ve hukuka bağlı kalmaları gerekiyor.
Umarım herkes hukukun ve var olan hukuka uymanın öneminin farkındadır.
26 Ekim 2016 Çarşamba
BÜTÜN DEĞERLERİMİZ.
Saldırı altında olan aslında biziz.
İnsan olan biz .
Kırmızı ,mavi ,beyaz,mor turuncu , yeşil bütün renklerimizle biz.
Bütün darbelerin,
Bütün kumpasların
Hedefinde biz varız.
İnsan olabilmiş insanlar.
Tabii ki evrimden de söz ediyorum.
Hatırlayınız , ilk saldırdıkları bilimsel kuram "evrim " di.
Boşuna değildi bu saldırı , karalama ,itibarsızlaştırma.
Zaten insan dediklerim , evrim sürecinde bedensel ve ruhsal gelişimini sürdürmüş olanlar.
Bütün tehlike algıları işte bu insanlarla ilgili.
Eğitimli,sağlıklı ,soran sorgulayan ve sorulara yanıt bulan bu insanlar.
Üretenler , çözenler ," mutluluğun resmini "yapabilenler.
Evrim sürecinde bir adım ileride olanlar.
Geride kalanlar ve diğer herkesi kendi karanlık dünyalarına çekmek isteyenlerin ilk derece tehdit gördükleri biziz.
Ama artık anlamalıyız.
Bu durumu birlikte görüp değerlendirmeli ve bir arada kalabilmeliyiz.
Yoksa ne olur?
Bakın hayat hep yeniden kurulur.
Ama ağır bedeller ödenir.
Biz bu bedelleri artık açık ve bence anlaşılır bir ağırlıkta ödüyoruz.
Hayat dediğim, tabii ki gezegenimizde ki hayat ,
Bu hayatın dışında kalacağız dedim.
Kaldık.
Bundan sonrası yeniden kurulacak .
Arap ülkelerinde ki gibi 15 yüzyıl öncesini yaşamak ile,
Çağdaş uygarlık düzeyi arasında gidip geliyoruz.
Bıçak sırtı bir durum .
Çok kısa sürede karanlık tarafa geçen kalabalığa karşı durmak bir seçenek değil artık.
Zorunluluk.
Demem o ki , aydınlık insanların ürettiği fabrikaları sattıklarını ,tükettiklerini hepimiz anladık.
Artık herkes cumhuriyetimizin bütün değerlerinin ,bütün zenginliklerimizin satılarak yok edildiğini biliyor.
Henüz tam kavramadığımız şeyden söz ediyorum.
İnsanlık değerlerimizden.
En büyük zenginliğimiz olan "sosyal kapitalimizden"
Karanlığın içinde debelenen kalabalığın insan olma özelliklerini yitirdiğinden söz ediyorum.
Sıra en değerli özelliğimize geldi.
Bunu hep birlikte anlamaktan ,
Bütün kabalıklara ve kalabalıklara karşın insan olmaktan söz ediyorum.
19 Ekim 2016 Çarşamba
YENİDEN YAZABİLİRMİYİM?
Bisiklete binmek gibiyse ,
Yazılarımı yeniden yazabilirim.
Peki ya siz?
Siz aynı tonda , aynı sertlikte yazılan yazıları okuyabilirmisiniz.?
Yani korkmadan yazsam,korkmadan okuyabilirmisiniz.?
Akan dereye bakarak söylemiş düşünür.
"Aynı suda iki kez yıkanmaz."
Akan zamana bakarak söylüyorum
Aynı zaman da iki kez yaşanmaz.
Artık yeni şeyler düşünmek ve yazmak zorundayım.
Yazının rengi,sertlik derecesi aynı olamaz.
Olmasa daha lezzetli olur zaten.
Yeni tatlar yeni fikirlerle yaşamalı hayatı.
Yaşadıklarımızın altında ezilmektense ,akan suyun ardından pişmanlık duymaktansa,
Yeni duygularla dolmalı içimiz.
Bizim karanlık kusan yaratıklardan farkımız da zaten bu.
Biz yaşanılacak hayatı kuranların takımındayız.
Yani bu hayatın oyun kurucuları biziz.
Yaşam pası veren al ve yaşa diyebilenler bizleriz.
Peki tamam....
Biraz soluklanıp farklı anlatayım.
Yaptıklarına bir bakın.
Hepsi bizimle ilgili.
Bütün söyledikleri bizim geçmişte ürettiğimiz hayat ile ilgili.
Ne diyorlar.
Yıkacağız ve yerine daha önceki hayatı yaşatacağız.
Neden?
Neden yeni bir hayattan söz edemiyorlar?
Çünkü yapamıyorlar.
Çünkü yapamazlar.
Oysa biz hayatı her sabah yeniden kurabilir ,sevgileri yeniden üretebiliriz.
İşte biz bunu yapabiliriz.
İşte biz bunu yapmalıyız.
Hayatı yeniden ve daha yaşanabilir olarak üretmeliyiz.
Yani ben yeniden yazabilirim.
Yani siz yazılarımı yeniden okuyabilirsiniz.
Teşekkür ederim.
Bisiklete binmek gibiyse ,
Yazılarımı yeniden yazabilirim.
Peki ya siz?
Siz aynı tonda , aynı sertlikte yazılan yazıları okuyabilirmisiniz.?
Yani korkmadan yazsam,korkmadan okuyabilirmisiniz.?
Akan dereye bakarak söylemiş düşünür.
"Aynı suda iki kez yıkanmaz."
Akan zamana bakarak söylüyorum
Aynı zaman da iki kez yaşanmaz.
Artık yeni şeyler düşünmek ve yazmak zorundayım.
Yazının rengi,sertlik derecesi aynı olamaz.
Olmasa daha lezzetli olur zaten.
Yeni tatlar yeni fikirlerle yaşamalı hayatı.
Yaşadıklarımızın altında ezilmektense ,akan suyun ardından pişmanlık duymaktansa,
Yeni duygularla dolmalı içimiz.
Bizim karanlık kusan yaratıklardan farkımız da zaten bu.
Biz yaşanılacak hayatı kuranların takımındayız.
Yani bu hayatın oyun kurucuları biziz.
Yaşam pası veren al ve yaşa diyebilenler bizleriz.
Peki tamam....
Biraz soluklanıp farklı anlatayım.
Yaptıklarına bir bakın.
Hepsi bizimle ilgili.
Bütün söyledikleri bizim geçmişte ürettiğimiz hayat ile ilgili.
Ne diyorlar.
Yıkacağız ve yerine daha önceki hayatı yaşatacağız.
Neden?
Neden yeni bir hayattan söz edemiyorlar?
Çünkü yapamıyorlar.
Çünkü yapamazlar.
Oysa biz hayatı her sabah yeniden kurabilir ,sevgileri yeniden üretebiliriz.
İşte biz bunu yapabiliriz.
İşte biz bunu yapmalıyız.
Hayatı yeniden ve daha yaşanabilir olarak üretmeliyiz.
Yani ben yeniden yazabilirim.
Yani siz yazılarımı yeniden okuyabilirsiniz.
Teşekkür ederim.
21 Mart 2016 Pazartesi
GÜZEL İNSANLARIN ŞEHRİ
Facebook sayfamda GÜZEL İNSANLARIN GÜZEL ŞEHRİ SAYFASINDA YAZILARIMI OKUYABİLİRSİNİZ.
https://www.facebook.com/pages/ANTALYAG%C3%BCzel-insanlar%C4%B1n-g%C3%BCzel-%C5%9Fehri/712285385565696
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
GİTTİĞİM YERE KENDİMİ DE GÖTÜRÜRÜM
İnanılmaz değil mi?
Ben bir çok insanın yapamadığını yapabiliyorum.
Gittiğim yere kendimi de götürüyorum.
Karanlığın orasında bir kırmızı ,
Kırmızıların arasında bir beyaz,
Beyazlığın içinde sonsuz bir mavi olabiliyorum.
Yani neysem oyum.
Gittiğim yer,
Bulunduğum ortam,
Aralarına karıştığım insanlar beni ben olmaktan alıkoyamıyor.
Ben gittiğim her yere kendim olarak gidiyorum.
Farklılığım kadar benzerliklerimi de yaşıyorum onlarla...
Değişimin öncüsü de , güzelliğin devamı da olabiliyorum.
Hayatın bir parçası ve paylaşanıyım.
Küçük bir sorun dışında ben olmak ,ben olarak yaşamak hem çok kolay hem de huzur veriyor.
Sadece küçük bir sorun ...
Karanlık ,kırmızı ve beyazlar farklı renk konusunda henüz hazır değiller.
Büyük çoğunluğu böyle.
Hazır değiller.
Herkes kendileri gibi olsun istiyorlar.
Kendileri gibi giyinsin.
Onlar gibi konuşsun.
Şarkı söylemesin.
Konuşmasın.
Hatta gülmesin.
Farklıysa sadece sussun..
Kadın olarak sussun.
Kırmızı olarak,beyaz ve mavi olarak sussun.
Ben gittiğim yere kendimi de götürüyorum.
Düşünen,konuşan,gülen ,renkleri olan ben, nereye gidersem gideyim benimle..
Kendimle barışık ve huzurluyum...
Zamanın akışında, renklerimin canlılığında ,kendim olmayı başardım.
Siz de başarabilirsiniz.
Hiç zor değil.
Sadece kendiniz olun ve gittiğiniz her yere kendinizi de götürün.
Hepsi bu..
GİTTİĞİM YERE KENDİMİ DE GÖTÜRÜRÜM
İnanılmaz değil mi?
Ben bir çok insanın yapamadığını yapabiliyorum.
Gittiğim yere kendimi de götürüyorum.
Karanlığın orasında bir kırmızı ,
Kırmızıların arasında bir beyaz,
Beyazlığın içinde sonsuz bir mavi olabiliyorum.
Yani neysem oyum.
Gittiğim yer,
Bulunduğum ortam,
Aralarına karıştığım insanlar beni ben olmaktan alıkoyamıyor.
Ben gittiğim her yere kendim olarak gidiyorum.
Farklılığım kadar benzerliklerimi de yaşıyorum onlarla...
Değişimin öncüsü de , güzelliğin devamı da olabiliyorum.
Hayatın bir parçası ve paylaşanıyım.
Küçük bir sorun dışında ben olmak ,ben olarak yaşamak hem çok kolay hem de huzur veriyor.
Sadece küçük bir sorun ...
Karanlık ,kırmızı ve beyazlar farklı renk konusunda henüz hazır değiller.
Büyük çoğunluğu böyle.
Hazır değiller.
Herkes kendileri gibi olsun istiyorlar.
Kendileri gibi giyinsin.
Onlar gibi konuşsun.
Şarkı söylemesin.
Konuşmasın.
Hatta gülmesin.
Farklıysa sadece sussun..
Kadın olarak sussun.
Kırmızı olarak,beyaz ve mavi olarak sussun.
Ben gittiğim yere kendimi de götürüyorum.
Düşünen,konuşan,gülen ,renkleri olan ben, nereye gidersem gideyim benimle..
Kendimle barışık ve huzurluyum...
Zamanın akışında, renklerimin canlılığında ,kendim olmayı başardım.
Siz de başarabilirsiniz.
Hiç zor değil.
Sadece kendiniz olun ve gittiğiniz her yere kendinizi de götürün.
Hepsi bu..
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
ÖFKELİ BİR YAZI
Beklentim siz bu yazıyı okurken yazının konusu hakkında bazı şeylerin daha belirgin ve anlaşılır olması.
Umarım öyle olur.
Ağzını açanın saçmaladığı...
Üstelik bunu bile bile yaptığı bir saçma-komik dönem yaşıyoruz.
Saçmlayanların komik olduğu bir dönem.
Eskiden bunu komik olanlar yapardı ve izlemesi çok güzeldi.
Düşük zekalı iri egolu bir yığın adam ve bir avuç kadın ne söylediklerini ve ne yaptıklarını bilmeden sahneye çıkıp sonra karanlıkta kayboluyorlar.
Oturduğunuz koltukta dev projektörlerle aydınlatılmış küçük sahnede ,sıcaktan,saçmalamaktan ,yalan söylüyor olmaktan terleyen bir yığın yeteneksiz muhterisi izlemek normal zekalı insanlar için bile zorken....
O koltukta oturuyor olmak...
Bir şeyler söylemek için ağzınızı açtığınızda , oynanan oyunun saçmalığından ötürü sadece saçmalamaya başlıyor olmanız.
İşte benim öfkemin nedeni bu.
Entrika komedisi (vodvil) izlemenin dayanılmaz keyfini sonsuza dek bitiren bu saçma adamlar.
Vodvil izlemesi en keyifli sahne sanatıdır ama....
Oyunun sonuna yaklaştıkça sahne kalabalıklaşır.
Sahne kalabalıklaştıkça da sahnelenen entrika karmaşıklaşır ve izleyenlerin kafası tamamen karışır.
İzleyici artık kim kimdir ve kimin nesi olmaktadır sorularını bile soramaz duruma gelmiştir.
Bu başarılı bir vodvil gösterisinde böyledir.
Ama yeteneksiz ve düşük zekalı oyuncular ve büyük egoları devreye girince oyunun metninden uzaklaşılmış ortaya bir kara komedi ,sonucu çok kötü bir dram çıkmıştır.
İşte seyirci bunu anlamakta zorlanmaktadır.
Komedi izlerken , herşeyin güzel olması beklenirken gelinen bu durum herkesin içini karartmış ve keşke bu oyuna gelmeseydim dedirtmiştir.
Hanımefendiler ve beyefendiler işte benim resmi görüşüm...
Sahnede bütün oyuncular var.
Baş rol ABD'nin..
Yardımcı oyuncular ve onların replikleri birbirine girmiş.
Bütün oyuncular bir diğerinin rolünü çalıyor.
Oynanan oyun çökmüş ve orta oyunu kimliğine dönüşmüş.
Artık sahnede ki oyuncular oyunu kurtarmak yerine kendilerini kurtarma telaşında.
Saray entrikaları işte bu yüzden hızla yeniden kurgulanıp bozuluyor.
Olacak şey ,yani oyunun sonu , hiç bir oyuncunun istediği gibi olmayacak.
Bu yüzden oyuncular ne koparırsak kar diyerek panik içerisinde saçmalamaktalar.
Siz sakin olun.
Yapabilecekleri çok şey yok.
Sonuçta size dönüp alkışınızı bekleyecekler.
Alkışlamak ya da başka el hareketi yapmak da size kalacak.
Benim öfkem yine geçmeyecek.
ÖFKELİ BİR YAZI
Beklentim siz bu yazıyı okurken yazının konusu hakkında bazı şeylerin daha belirgin ve anlaşılır olması.
Umarım öyle olur.
Ağzını açanın saçmaladığı...
Üstelik bunu bile bile yaptığı bir saçma-komik dönem yaşıyoruz.
Saçmlayanların komik olduğu bir dönem.
Eskiden bunu komik olanlar yapardı ve izlemesi çok güzeldi.
Düşük zekalı iri egolu bir yığın adam ve bir avuç kadın ne söylediklerini ve ne yaptıklarını bilmeden sahneye çıkıp sonra karanlıkta kayboluyorlar.
Oturduğunuz koltukta dev projektörlerle aydınlatılmış küçük sahnede ,sıcaktan,saçmalamaktan ,yalan söylüyor olmaktan terleyen bir yığın yeteneksiz muhterisi izlemek normal zekalı insanlar için bile zorken....
O koltukta oturuyor olmak...
Bir şeyler söylemek için ağzınızı açtığınızda , oynanan oyunun saçmalığından ötürü sadece saçmalamaya başlıyor olmanız.
İşte benim öfkemin nedeni bu.
Entrika komedisi (vodvil) izlemenin dayanılmaz keyfini sonsuza dek bitiren bu saçma adamlar.
Vodvil izlemesi en keyifli sahne sanatıdır ama....
Oyunun sonuna yaklaştıkça sahne kalabalıklaşır.
Sahne kalabalıklaştıkça da sahnelenen entrika karmaşıklaşır ve izleyenlerin kafası tamamen karışır.
İzleyici artık kim kimdir ve kimin nesi olmaktadır sorularını bile soramaz duruma gelmiştir.
Bu başarılı bir vodvil gösterisinde böyledir.
Ama yeteneksiz ve düşük zekalı oyuncular ve büyük egoları devreye girince oyunun metninden uzaklaşılmış ortaya bir kara komedi ,sonucu çok kötü bir dram çıkmıştır.
İşte seyirci bunu anlamakta zorlanmaktadır.
Komedi izlerken , herşeyin güzel olması beklenirken gelinen bu durum herkesin içini karartmış ve keşke bu oyuna gelmeseydim dedirtmiştir.
Hanımefendiler ve beyefendiler işte benim resmi görüşüm...
Sahnede bütün oyuncular var.
Baş rol ABD'nin..
Yardımcı oyuncular ve onların replikleri birbirine girmiş.
Bütün oyuncular bir diğerinin rolünü çalıyor.
Oynanan oyun çökmüş ve orta oyunu kimliğine dönüşmüş.
Artık sahnede ki oyuncular oyunu kurtarmak yerine kendilerini kurtarma telaşında.
Saray entrikaları işte bu yüzden hızla yeniden kurgulanıp bozuluyor.
Olacak şey ,yani oyunun sonu , hiç bir oyuncunun istediği gibi olmayacak.
Bu yüzden oyuncular ne koparırsak kar diyerek panik içerisinde saçmalamaktalar.
Siz sakin olun.
Yapabilecekleri çok şey yok.
Sonuçta size dönüp alkışınızı bekleyecekler.
Alkışlamak ya da başka el hareketi yapmak da size kalacak.
Benim öfkem yine geçmeyecek.
21.YÜZYIL ÇCUKLARI
KÖŞE TAŞI REHA İLHAN
İNTİHAR ETTİRİLEN ÜLKE
“İntihar edecek hali yok ya”. Dedi.
Ülkenin sonu gelebilir , ulus olarak yok olabiliriz ama birisi yok olmamalı.
Milleti intihar ettirmek gibi bir şey bu.
Ağır insanlık suçu.
Akıl sağlığını yitirmiş birinin kendisini istemeyen insanlar için istediği şey.
Yine de önemli olan yaşamayı seçen bizlerin ne yapacağı.
21.YÜZYIL ÇOCUKLARI
Aslında yazımın başlığı buydu.
Yukarıda ki satırları insan olma sorumluluğum ile yazdım.
2001 -2003 doğumlu kız çocukları için geliştirdiğim basketbol spor eğitimi programının adı “21.yüzyıl çocukları” idi.
On yaşına gelmişlerdi ve yaşadıkları yüzyılı değiştirebilecek güce sahiplerdi.
Beş yıl sürdü program.
Beş yıl dayanabildim.
Mali ve duygusal bütün sorumluluklarını üstlendiğim program başarısız oldu.
Başaramadım.
İlk yıl bireysel yeteneklerini hızla geliştiren sporcular,takım olma başarısını gösteremediler.
Birbirlerinden nefret eden,kin,nefret ve kumpas bağımlısı gibi davranan bu çocuklar ile sabırla ilgilendim.
Basketbol eğitimini ,sevgi eğitimine dönüştürdüm.
Pas veren arkadaşına “seni seviyorum” diye bağırdı.
Çalışmayı bıraktık ,arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak “ seni seviyorum” dediler.
Beş yıl...
Olmadı.
Kendileri ile barışık olmayan ,bir diğerini sevemeyen bu çocuklar, başarının yanına bile yaklaşamadılar.
Her seferinde kendimi sorguladım..
Ama hayır.
Bu ülke çocukları son 13 yılın değerleri ile yoğuruluyorlardı.
İki saatlik çalışma ile değişemediler.
Yenildim.
Sevgi ,saygı arkadaşlık ve takım olma,birlikte yaşama duyguları yok edildi.
Millet geleceğini kaybetti.
Bu kuşak yani AKP kuşağı , kaybedilmiş bir kuşak olarak büyüyecek.
Kabul ediyorum ben başaramadım..
Ama lütfen yazının devamını sözün size geleceğini bilerek dikkatle okuyun.
Programa katılan çocukların en az üç tanesi milli basketbol takımında oynayacak kapasitedeydi.
Avrupa şampiyonasında oynayan 16 yaş altı kız milli takımımızı izliyorum.
Sahada sadece kin,nefret ve sevgisizlik var.
Bir diğerine pas vermiyorlar,tuzak kuruyorlar.
Bir diğerine çok iyi oynuyorsan oyna da kazan diyen 15 yaşında kız çocukları.
Avrupa şampiyonasında hakemle kavga eden kız çocukları.
Kenarda bağırmaktan başka bir şey yapamayan hocalarına tavır yapan , cevap veren kız çocukları.
Tam bir başarısızlık hikayesi.
U18 kategorileri Avrupa da başarılı olurken bir alt jenerasyonun durumu içler acısı.
Bayanlar , baylar...
Son 13 yılda işinizi kaybettiniz.
Paranızı kaybettiniz..
Çocuklarınızdan söz ediyorum..
Geleceğizi kaybettiniz..
İNTİHAR ETTİRİLEN ÜLKE
“İntihar edecek hali yok ya”. Dedi.
Ülkenin sonu gelebilir , ulus olarak yok olabiliriz ama birisi yok olmamalı.
Milleti intihar ettirmek gibi bir şey bu.
Ağır insanlık suçu.
Akıl sağlığını yitirmiş birinin kendisini istemeyen insanlar için istediği şey.
Yine de önemli olan yaşamayı seçen bizlerin ne yapacağı.
21.YÜZYIL ÇOCUKLARI
Aslında yazımın başlığı buydu.
Yukarıda ki satırları insan olma sorumluluğum ile yazdım.
2001 -2003 doğumlu kız çocukları için geliştirdiğim basketbol spor eğitimi programının adı “21.yüzyıl çocukları” idi.
On yaşına gelmişlerdi ve yaşadıkları yüzyılı değiştirebilecek güce sahiplerdi.
Beş yıl sürdü program.
Beş yıl dayanabildim.
Mali ve duygusal bütün sorumluluklarını üstlendiğim program başarısız oldu.
Başaramadım.
İlk yıl bireysel yeteneklerini hızla geliştiren sporcular,takım olma başarısını gösteremediler.
Birbirlerinden nefret eden,kin,nefret ve kumpas bağımlısı gibi davranan bu çocuklar ile sabırla ilgilendim.
Basketbol eğitimini ,sevgi eğitimine dönüştürdüm.
Pas veren arkadaşına “seni seviyorum” diye bağırdı.
Çalışmayı bıraktık ,arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak “ seni seviyorum” dediler.
Beş yıl...
Olmadı.
Kendileri ile barışık olmayan ,bir diğerini sevemeyen bu çocuklar, başarının yanına bile yaklaşamadılar.
Her seferinde kendimi sorguladım..
Ama hayır.
Bu ülke çocukları son 13 yılın değerleri ile yoğuruluyorlardı.
İki saatlik çalışma ile değişemediler.
Yenildim.
Sevgi ,saygı arkadaşlık ve takım olma,birlikte yaşama duyguları yok edildi.
Millet geleceğini kaybetti.
Bu kuşak yani AKP kuşağı , kaybedilmiş bir kuşak olarak büyüyecek.
Kabul ediyorum ben başaramadım..
Ama lütfen yazının devamını sözün size geleceğini bilerek dikkatle okuyun.
Programa katılan çocukların en az üç tanesi milli basketbol takımında oynayacak kapasitedeydi.
Avrupa şampiyonasında oynayan 16 yaş altı kız milli takımımızı izliyorum.
Sahada sadece kin,nefret ve sevgisizlik var.
Bir diğerine pas vermiyorlar,tuzak kuruyorlar.
Bir diğerine çok iyi oynuyorsan oyna da kazan diyen 15 yaşında kız çocukları.
Avrupa şampiyonasında hakemle kavga eden kız çocukları.
Kenarda bağırmaktan başka bir şey yapamayan hocalarına tavır yapan , cevap veren kız çocukları.
Tam bir başarısızlık hikayesi.
U18 kategorileri Avrupa da başarılı olurken bir alt jenerasyonun durumu içler acısı.
Bayanlar , baylar...
Son 13 yılda işinizi kaybettiniz.
Paranızı kaybettiniz..
Çocuklarınızdan söz ediyorum..
Geleceğizi kaybettiniz..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)